Türk Devleti’nin Rojava’yı işgal olasılığı

 


Halil Gündoğan

15.08.2025

 

Dün

Bu olasılık dün, yani Esat dönemi Suriye’si için “sınır güvenliği” ve keza “bölge ve ülkemiz için tehdit kaynağı” şeklinde, aslı astarı bulunmayan gerekçeler üzerinden söz konusuydu. Öncelikle Rojava Özerk Yönetiminin (RÖY) askeri olarak Türkiye dahil hiçbir komşu devlet için tehdit oluşturma gerçekliğinin
bulunmadığı çok açıkken; Türk Devleti bu yapay gerekçeyi sürekli gündemde tutmayı tercih etti. Ve bu gerekçeyle birçok operasyon da gerçekleştirdi. ABD ve Rusya faktöründen ötürü tümden işgal cüretinde bulunmadıysa da fakat yine de bazı yerleri işgal ederek kendi kontrolü altına aldı. İnsansız silahlı hava araçlarıyla sürekli bir şekilde saldırılar ve kadrolara karşı suikastler gerçekleştirdi. Öyle ki bu saldırılarını taşeron olarak kullandığı İŞİD aracılığıyla bile gerçekleştirmekten geri durmadı.

 

Berin Sönmez uyarıyor: Tehlikenin farkında mıyız? (*)

 


Halil Gündoğan

8.08.2025

 

Ne olmuştu?

“Başörtülü feminist yazar” olarak bilinen akademisyen Berin Sönmez, kısa bir süre önce yazdığı bir makaleyle başörtüsünü çıkaracağını beyan etti. Tabii bunu, canı öyle yapmak istediği için yapıyor değildi. Bu, çok açık ve net olarak siyasal bir eylem. Bir uyarı, toplumsal bir dikkat yoğunlaşması sağlama eylemi. Erkek egemen sistemi ve Siyasal İslam’ı protesto eylemi. Kendisi bunu şu sözlerle ifade ediyor:

 

CHP operasyonu “klikler arası iktidar kavgası” mıdır?

 

 

Halil Gündoğan

31.07.2025       


Tek düze basma kalıp yaklaşımlar                                                                                                            

Devlet iktidarını elinde bulunduran dinci faşist Erdoğan rejiminin, ana muhalefet partisi CHP’ye yönelik olarak beş aydır devam edegelen operasyonu, özellikle bizim sol cenahın bazı kesimlerinde “klikler arası iktidar dalaşı” olarak tanımlanmakta. Bu yargıdan hareketle de “bizi ilgilendiren ve taraf olmamızı gerektiren bir yanı yok, yesinler birbirlerini.” şeklinde özetlenebilecek bir tutum içinde olunması gerektiği ileri sürülmekte. Örneğin denilmekte ki:

 

Kürt Siyasal Hareketinin irade sorunu

 

 

Halil Gündoğan

25.07.2025

 

Kısa tarihçesiyle Örgütsel işleyiş

Öncelikle vurgulamak gerekiyor ki illegal yapısını feshettiğinden, Kürt Siyasal Hareketini (KSH) bu süreçte artık sadece legal parti ve diğer siyasal kurumları temsil ediyor olacaktır. İllegal yapıları da dahil KSH (belki ilk dönemlerini dışta tutarak ifade etmek gerekir) zaten asla normal bir kolektif yapı işleyişine sahip olmamıştır. 80’li yılların ilk yarısı itibariyle KSH, giderek artan oranlarda Öcalan’ın tek başına hükümran olduğu bir yapıya dönüşmüştür. Bunun kavramsal karşılığı da “Önderlik kurumu” olmuştur. Örgütsel işleyişini asgari oranda demokrasi normlarıyla yürüten normal her parti ve örgütte kurumsal kolektif yönetim organları ve karar alma mekanizmaları olur. Örgütlerin stratejik ve proğramsal kararları en üst karar mekanizması olan kongrelerce belirlenir. Merkez komiteleri bu kongre kararları doğrultusunda iki kongre arasında örgütü yönetir, sevk ve idare eder. Yürütme, siyasi büro, askeri komisyon vb. oluşumlar da MK adına inisiyatif kullanır ve ona karşı sorumludurlar. MK kongreye karşı sorumludur. En üst organın kararları sadece organın doğrudan kendisi tarafından değiştirilebilir ve yerine yenileri karar altına alınabilir.

 

Kıbrıs Türkleri için olur ama Kürtler için zinhar olamaz


Halil Gündoğan

21.07.2025

 

T.C Devletinin başı sıfatıyla R.T Erdoğan, “20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı” vesilesiyle K. Kıbrıs’ta düzenlenen törende yaptığı konuşmanın bir bölümünde aynen şunları söylüyor:

 * “Kıbrıs Türklerinin kaybedecek bir 60 yılı daha yok. Biz artık tüketilmiş federasyon modeline dayanan BM parametreleriyle vakit kaybedemeyiz.”

 * “1571’den beri Ada’nın asli unsuru olan Kıbrıs Türk halkı kendi öz yurdunda sığıntı gibi yaşamak zorunda bırakıldı.”

 * “Kıbrıs Türklerini azınlık görüp sözde devletlerine yamamaya çalıştılar. Federal çözüme karşı, Rumlar üniter devlet diye tutturmuşlardır.”

 * “Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın ortaya koymuş olduğu iki devletli çözüm vizyonunun tüm gücümüzle arkasındayız.” (abç.) (*)

 

Kürt-Türk İttifakı emperyalist bir proje aparatıdır

 


Halil Gündoğan

18.07.2025

 

Ne olmuştu?

Bilindiği üzere bölgedeki gelişmeleri TC. Devleti için yakın bir beka tehdidi olarak algılayan devlet aklı, çareyi, Misakı Milli zemininde Kürt-Türk ittifakının yeniden kurulmasında bulur. Bunun için, ta Turgut Özal döneminde bu fikri benimsediğini beyan eden ve İmralı süreciyle birlikte de bunu temel bir “çözüm stratejisi” olarak öneren Öcalan ile kapalı kapılar ardında görüşmeler başlatılır. Erdoğan’ın bir konuşmasında: “İç cephe tahkimatı ve iç barışın sağlanmasının aciliyeti” üzerine yaptığı konuşmanın ardından, Bahçeli’nin bilinen çıkış ve açıklamalarıyla, kotarılan bu ittifak, aşamalı bir şekilde kamuoyuna da açıklanmış oldu.

 

Öcalan’ın “Özgürlük Çözümü”

 


Halil Gündoğan


14.07.2025

 

Kısa bir muhasebe

Öcalan PKK’nin fesih kongresine gönderdiği söz konusu perspektif yazısında, başlıktaki “Özgürlük Çözümü” ifadesini, Kürt ulusal sorunun çözümü anlamında kullanır. Hatırlanacağı gibi “Kürt ve Kürdistan Gerçekliği” ara başlığı altında, kendi deyimiyle; “Kürt ve Kürdistan adına bir realite kalmamıştı.” dediği koşullarda, PKK ile bu makus talihin nasıl ters yüz edildiğini şu ifadelerle özetler: “Modern bir hareket olarak PKK’nin en önemli başarısı bu realiteyi yeniden canlandırmak oldu. PKK Kürt ve Kürdistan gerçekliğinin varlığını hem kanıtladı ve hem de yenilmez kıldı.” Vb. ifadelerin ardından, peki bu tarihi başarılarla “Özgürlük çözümü başarıldı mı?” diye sorar. Yani tarihi Kürt ve Kürdistan sorunun, bu başarılarla, çözümünü bulup bulmadığını sorar.

 

Hiçleştirme ve kendisiyle yeniden var etme stratejisi -2

 


Halil Gündoğan

11.07.2025

 

Nalıncı keseri

Öcalan, eline aldığı nalıncı keseriyle, olgu ve olayları kendi sübjektif ihtiyacına göre yontup, yeni biçimlere büründürüyor. Bunu yaparken de hiçbir kural ve etiksel değer takmıyor. Yeter ki kurguladığı şeylere hizmet etsin. Gerisi fasa fiso şeylerdir onun için. Bunun tipik bir diğer örneğini de “başarı” ve “başarısızlık” değerlendirmelerinde görüyoruz. 12. Kongre’ye sunduğu söz konusu perspektif yazısında PKK’yi, kendisini gönül rahatlığıyla feshedebilmesi için, ona bir başarı öyküsü sunuyor:


 

Hiçleştirme ve kendisiyle yeniden var etme stratejisi -1

 


 

Halil Gündoğan

8.07.2025 

Kongreyi ikna etme ihtiyacı

Öcalan PKK 12. Kongresine bir perspektif yazısı sunmuş. 23 sayfalık, uzunca bir yazı. Bu çalışma için; “Kürt varlığında ve sorunsallığında bir dönemin sonu, yeni dönemin eşiğinde olmak.” başlığını uygun görmüş. 

Bilindiği kadarıyla PKK’nin silahlı mücadeleyi bitirme ve daha da önemlisi kendisini feshetmek şeklinde bir gündemi yoktu. Bunu Öcalan istedi: “Kongrenizi toplayın kendinizi feshedin.” Dedi. Bu çağrı, kapalı kapılar ardında Öcalan’ın devlet ile yaptığı görüşmelerde karar altına alınmıştı. Yani böylesi hayati ve stratejik bir konuda Öcalan tarafından iradesi hiçe sayılan PKK ve Kürt tarafı bunlardan çok sonraları haberdar oldu. Doğal olarak da bir şaşkınlık ve bocalama süreci yaşandı. Bunun bir ifadesi olarak kimileri; “Önderlik asla öyle bir karar almaz”, kimileri; “böyle bir kararı ancak biz dışarda mücadele yürütenler alabilir”, kimileri; “Bu kararın Reber Apo’nun kararı olduğundan emin olmamız için doğrudan kendisiyle temas kurmamız lazım” dedi. Sonra yapılan görüşmelerle ve yazışmalarla kararın Apo’nun kararı olduğuna ikna oldular. Ancak bu kez de: “Biz kadrolarımızı ve savaşçı yapıyı ikna edemeyiz. Bunu ancak ki Önderlik yapabilir. Bu yüzden Önderliğin kongreye katılması şarttır.” Vs. vb. türü bir yığın pasif direniş sergileyerek, ayak sürdüler. Sonuçta “makul” bir yolla, Öcalan Kongreye önderlik yapmış ve de söz konusu bu perspektif yazısını sunmuş.

 

Öcalan’ın “Anlaşılamayan Apo Gerçekliği” söylemi


Halil Gündoğan

4.07.2025

 

Doğru anlaşılmayı beklemek

Başlıkta tırnak içindeki ifade doğrudan Öcalan’ın kendisine ait. Aynen şöyle diyor PKK 12. Kongresine sunduğu perspektif yazısında: “(…) Fakat artık yeter! 50 yıldır doğru anlaşılmayı bekliyorum. Anlatıyorum, anlatıyorum sonra yine anlatıyorum. PKK’de Önderlik gerçeğini anlamamak, PKK’yi anlamamak, özgür Kürt’ü, Kürdistan’ı anlamamak demektir. Gerilikte ısrar etmek demektir. (…)”, “(…) Muazzam bir söylem ve eylem gücüm var. Bunları size sunuyorum, zorla vermeye çalışıyorum, yine almıyorsunuz.” Diyor ve bunu defalarca kez tekrarlıyor.

 




Yeni paradigması üzerinden Öcalan’ı yeniden tanımlamak

 


Halil Gündoğan

2.07.2025



 

Dramatik reddiye

Öcalan, kurucu liderliğini yaptığı PKK’nin kuruluş amacını oluşturan tüm temel stratejik ve ilkesel görüşlerini, İmralı süreciyle birlikte, kesin bir şekilde terk etti. Bunların belki de en dramatik olanları; TC. Devletine, kurucu liderine ve temel kurumlarına, keza aynı şekilde Kürt sorununa ve Kürt ulusal sorununun çözümüne dair ileri sürdüğü yeni görüşlerdir.

 

‘Bel kemiksiz’ olmanın konforu

 


Halil Gündoğan


26.06.2025

 

Yardakçı ve mürit tayfası

Toplumsal yaşamın hemen her kesitinde, bir şekilde dahil oldukları ortam veya çevre muktedirinin şakşakçılığını yapmayı, onun bariz yanlış beyan ve değerlendirmelerini bile ‘mutlak doğru’ olarak sunmayı ve keza onun nasıl dahiyane bir kurtarıcı beyin olduğunun propagandasını yapmayı kendilerine kutsal görev addeden, şahsına münhasır kimi şahsiyetler vardır. Hem de sayısızca denilecek kadar çoklar ve her birinizin de bunlardan illaki onlarca tanıdığı vardır. Bilirsiniz, genel söylemde bunlara yardakçı veya müritler tayfası da denilir.

 

Devlet terörü sürüyorken “Terörsüz Türkiye” nasıl olacak?

 



Halil Gündoğan

20.06.2025

 

Malum olduğu üzere bir süreden beridir devlet ve Cumhur İttifakı cenahı, Öcalan ile kotarılan ve ama tam olarak ne olduğu kamuoyundan itinayla gizlenen Kürt sorununa çözüm sürecinin adını “Terörsüz Türkiye” olarak telaffuz etmekte. Bununla özel olarak anlatılmak istenen şey ise, tamamen psikolojik harp taktiği olarak, “terör” olarak tanımladıkları silahlı Kürt ulusal hareketi PKK’nin silah bırakması ve kendisini feshetmesidir. (Yoksa bilindiği gibi devlet tabii ki silahlı ve illegal sosyalist ve komünist devrimci hareketleri de ve hatta anayasal olarak kendisine tanınan hak arama ve hesap sorma meşru direniş, gösteri vb. fiili aktivitelerle sokak ve meydanlara çıkma eylemlerini de “terör” ve “terörist” olarak sunup, her türlü devlet terörünün hedefi yapabilmektedir de. Örneğin Gezi Direnişi bunun en tipik emsalidir. Keza Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinin direnişi, ya da daha dün kadar yakın dönemde “hak-hukuk-adalet” talepleriyle sokağa çıkan üniversitelilerin eylemleri de “terör” parantezine alınarak muamele yapılabildi. Hatta ana muhalefet partisi konumundaki CHP’nin malum nedenlerle sokak ve meydanlara çıkıyor olması da “sokakları terörize etmek” olarak telaffuz ediliyor ve ufaktan da gözdağı verilmeye çalışılıyor. Aslında bunca alttan alışları tamamen, CHP’nin kolay bir “lokma” olmaması ve dolayısıyla da oluşacak tepkinin büyüklüğünden duyulan korkudandır; yoksa çoktan “terör örgütü” yaftasıyla da yaftalayıp tepelerine binerlerdi.)

 

Oysa tüm sömürücü, baskıcı, sömürgeci-ilhakçı ve faşist devlet sistemlerin de olduğu gibi TC. Devleti de ta kuruluş sürecinden itibaren (örneğin M. Suphi ve 14 yoldaşının hunharca katledilmesinde olduğu gibi) ortaya çıkan ve devletin “terör”, “isyan”, “başkaldırı” ve “kalkışma” olarak nitelediği gerek etnik gerek inançsal ve gerekse sosyal nedenli hareketlerin tümü aslında reaksiyon karakterlidir. Yani devletin baskı, zulüm ve faşizan zorbalığının tüm demokratik hak arama ve sonuç alma yollarını kapatmış olmasının ortaya çıkardığı zorunlu sonuçlardır. Bu bakımdan burada “terör” ve “terörist” aranacaksa; bunun doğru adresinin bizzat devletin kendisi olduğu, inkârdan gelinemeyecek olgusal bir gerçektir.

 

Evet, kuruluşundan itibaren TC. Devleti, “şiddet tekelini” elinde bulunduran katışıksız bir terör kaynağı ve de odağıdır. Çünkü toplumu oluşturan her milliyetten emekçilerin, ezilen bağımlı ulus ve azınlıkların, farklı inanç guruplarının, kadınların ve LGBTİ+ ların sesi ve direnişlerini çıplak devlet terörüyle karşılamaktadır. Her türlü baskı, yalın sokak şiddeti, işkence, kurşunlama, gözaltı ve hapishaneler, JİTEM, Özel Harekât Polisi, sivil ırkçı ve dinci paramiliter güçler, Ülkü Ocaklı faşistlere, Hizbullah ve İŞİD benzeri daha bir yığın cinayet şebekesine yaptırılan katliamlar, on binlerce faili meçhul cinayet, yargısız infazlar, ölü bedenlere bile yapılan işkenceler, tecavüz ve mala çökme, göçertme, köy yakma gibi daha pek çok şeyle vücut bulan bir devlet terörü.

 

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli katışıksız bir devlet terörüdür. Aynı şekilde yüz binlerce masum Kürdün Koçgiri, Ağrı, Zilan, Dersim ve daha pek çok yerdeki katli, katışıksız bir devlet terörüdür. Binlerce Pontus Rum’unun yurtlarından edilmeleri, 6-7 Eylül Olayları, 49’lar vakası, Sabahattin Ali’nin katli, 1960 darbesi ve Adnan Menderes ile iki bakanının idamı ve keza 33 Kürt köylüsünün sorgusuz sualsiz bir şekilde kurşunlanması, aynı şekilde Roboski’de 34 insanın uçak bombardımanıyla katledilmeleri, Kaypakkaya cinayeti de doğrudan birer devlet terörüdür. Keza sırf ortamı terörize ederek seçim sonuçlarını değiştirmek amacıyla İŞİD eliyle gerçekleştirilen Ankara Gar, Suruç, Amed, Antep, İstanbul vb. yerlerdeki toplu katliamalar, Diyarbakır zindanında Esat Oktay Yıldıran eliyle yaşatılan o korkunç vahşet, keza aynı şekilde Mamak ve Metris gibi hapishanelerde uygulanan işkenceler, 1 Mayıs 1977 katliamı, 12 Mart, 12 Eylül askeri faşist darbeleriyle sol-sosyalist kesimlerin tümden yok edilmek istenmesi, dar ağaçlarında ve işkence tezgahlarında gerçekleştirilen katliamlar, 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu”,  evine ayakkabıyla girmesine itiraz eden Dilek Doğan’ın polis tarafından kurşunlanması, Gezi Direnişi katliamları, Gazi Mahallesi katliamı, Maraş ve Madımak katliamları, “Hendek Olayları” bahanesiyle bodrumlarda gerçekleştirilen toplu imhalar, 15 Temmuz ve keza “Kobane Olayları” sonrası  on binlerce insanın işkencelerden geçirilerek hapsedilmeleri, işlerinden ve geleceklerinden edilmeleri, parasal varlıklarına çökülmesi, kayyımlarla halkın iradesine el konulması ve en son 19 Mart darbesi ile İstanbulluların iradesine ve CHP’ye karşı yürütülmekte olan tüm bu operasyonlar vs. vs. katışıksız devlet terörünün birer kanıtı olarak orta yerde duruyor işte.

 

Gerçekten ve samimiyetle “Terörsüz Türkiye” isteniyorsa; o halde öncelikle devlet terörünü bir yönetme ve hükmetme metodu olarak kullanagelen devletin kendi terörüne ve teröre kaynaklık eden uygulamalarına son vermesini istemek gerekmez mi?  

 

 

İran’a yönelik operasyon desteklenmeli mi?

 


Halil Gündoğan

13.06.2025

 

 Bu operasyon farklı

13 Haziran sabaha karşı İsrail uçakları İran’ı bir kez daha vurdu. “Ne var bunda, yeni bir durum değil ki bu. Daha önceleri de defalarca kez vurmuştu. Keza İran da misilleme yaparak İsrail’i vuruyordu.” Denilebilir elbet. Ancak galiba bu kez durum tamamen farklı. Çünkü o alışıldık taciz veya karşılıklı “it dalaşı” tarzı bir saldırı boyutunu ve karakterini çok aşan bir durum söz konusu. Bu, tam teşekküllü bir savaşan, ölümcül bir ön vuruşu. BOP kapsamında çekilmek istenen operasyonun bir nevi bir işaret fişeği özelliği taşıyor. Öncelikli hedefler olarak ordunun en üst düzey komuta kademesinin ve karargahlarının, keza nükleer tesislerinin, bu alanın uzmanı en üst düzey bilim insanlarının ve balistik
füze üretim tesislerinin vs. seçilerek imha edilmesi bunun doğrudan ifadesidir.

 

“Yeni anayasa” ısrarı hangi ihtiyacın ürünü?

 


Halil Gündoğan

6.06.2025

 

Yeni anayasa için temel iki neden

İktidar cenahının ve özellikle de Erdoğan’ın “yeni anayasa” talebi, “darbe anayasasından kurtulmalıyız” kisvesi altında uzunca bir süreden beridir devam ediyordu. Ancak son süreçle birlikte bu talep daha bir ısrarla tekrarlanır oldu. Daha önce esas olarak mevcut Anayasa ile “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi” arasında oluşan uyumsuzluğun ve pratikte oluşan “ikili hukuk” (*) açmazının telafi edilerek, tek adam rejiminin gereksinimini duyduğu hukuku oluşturma ihtiyacının karşılığıydı. Şimdilerdeyse buna, bir de kurgulanmış olan şu “Kürt-Türk İttifakı” ve “Yeni Ulus Devlet” projeleri için anayasal bir zeminin hazırlanması ihtiyacı eklenmiş oldu.

 

Emperyalist savaş hazırlıkları ve kamuoyunun ikna edilmesi


 


Halil Gündoğan

30.05.2025

 

“Rusya Avrupa’ya saldıracak” yalanı kamuoyunda karşılık buluyor 

Bilindiği üzere başta genel sekreteri üzerinden NATO olmak üzere İngiltere, Fransa ve Almanya, keza Polonya gibi Avrupalı belli başlı emperyalist güçler, giderek artan dozda, Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağı propagandasıyla savaş hazırlıkları yapmaktalar. Yani aslında bu bahaneyle hem teknik olarak ve hem de kamuoyunun psikolojik olarak hazırlanması anlamında, hummalı bir savaş hazırlığı yürütmekteler. Örneğin BBC’ye açıklamalarda bulunan Almanya Genel Kurmay Başkanı şunları ileri sürüyor:

 

Kürt sorununda yeni evre ve çözümünde yeni rota

 


Halil Gündoğan

26.05.2025

 

1. Manifesto: “Bağımsız Birleşik Kürdistan”

Öcalan’ın gerek Kürt sorununu ele alış ve tanımlayışı ve gerekse çözüme kavuşturma perspektifi, aradan geçen yarım asırlık süreçte, kelimenin yalın karşılığıyla, tam zıddına dönmüş durumda. Bilindiği gibi PKK’nin program ve temel stratejisini içeren “1. Manifesto” dedikleri belgelerinde Kürdistan sömürge ötesi de bir sömürge olarak tanımlanıyordu. Dört sömürgeci devlet tarafından işgal ve ilhak edilmişti. Temel hedef, bu dört sömürgeci devlete karşı ulusal bağımsızlık savaşı yürüterek; uluslararası kabul gören ve BM ilkelerinden biri de olan Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkı gereğince, Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı kurmaktı.

 

Kürt sorunu çözülüyor mu?

 


Halil Gündoğan


23.05.2025

 

Kürt sorunu tam olarak nedir?

Tarihsel bağlamı içerisinde, “Kürt sorunu” olarak kodlanan sorunun özü tam olarak şudur: Kürt sorunu her şeyden önce bir ulus olarak kendi kaderini belirleme hakkı elinden alınmış, yurdu dört parçaya bölünmek suretiyle ulusal birliği ve yurdu parçalanmış, bulunduğu her bir parçadaki egemen ulus devletçe temel ulusal haklarını kullanması yasaklanmış, dili zincire vurulmuş, zorlan asimilasyona tabi tutularak egemen ulusa dahil edilmek istenmiş ve her hak talebinde defalarca kez kitlesel kıyımlardan, sürgünlerden ve yıkımlardan geçirilmiş bir halkın ağıtı olduğu kadar, ulusal kurtuluşunu sağlama isyanıdır. Siyasal literatürde bunun kavramsal olarak “sömürge”, “sömürge ötesi bir sömürge” veya “ezilen bağımlı ulus” vb. olarak ifade ediliyor olmasının çokta tayin edici bir önemi yok aslında. Çünkü Kürt sorunun bu olgusal gerçekliğinden ötürü, bu tanımlamaların her biri, zorunlu olarak bu özü içerir.

 

PKK kendisini neden feshetti?

 


Halil Gündoğan

20.05.202


Kongre Kararı                                                                                                                                         

Bilindiği üzere PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihinde topladığı olağan üstü kongresinde kendisini feshetme kararı aldı: “PKK’nin örgütsel yapısını feshederek PKK adıyla çalışmaları durdurmak ve temel strateji olarak silahlı mücadeleyi sona erdirmek, Kürt özgürlüğünü ve her alanda demokratik toplum mücadelesini yeni stratejiler ve örgütlenmelerle yürütmenin önünü açmak anlamına geliyor.” (*)


Ulusalcı Kemalistlerin Lozan ve 1924 Anayasası hezeyanı

 


Halil Gündoğan

15.05.2025

 

 

Öcalan’ın çağrısına uyarak kendisini feshetme kararı alan PKK’nin 12. Kongre kararları arasında yer alan iki husus, Türk milliyetçisi bazı kesimler ve ama özellikle de sosyal demokrat, liberal demokrat, sol vb. sıfatlarla da kendilerini etiketleyen, fakat kamuoyunda da daha çok “Kemalist ulusalcılar” olarak bilinen çevreleri adeta fişeklemiş durumda. Şunlar söylenmekte Kongre kararlarında:

 


SEM’in, iltica talebimi reddediş gerekçesi


 


Halil Gündoğan

9.05.2025

 

İsviçre Göç Müsteşarlığı (State Secretariat for Migration -SEM-), 29 Temmuz 2021 tarihli kararında, iltica talebimi reddedişinin temel gerekçesini şu mantık üzerine oturtmuştu: Cezanı tamamlayıp salıverilmişsin. Kalan 6 yıllık cezan ise 5 yıl örgütlü siyasi bir suça karışmama koşuluna bağlanmış. Sen de karışmazsın ve böylece cezanın bütününü tamamlamış olursun. Hakkında açılmış yeni herhangi bir soruşturma ve kovuşturma da yok. Kitapların hakkında herhangi bir yasal işlem de yapılmamış şimdiye kadar. Bu da demek oluyor ki Türk Devleti seninle uğraşmıyor. Yeni bir suç işlemediğin sürece de seninle uğraşmayacaktır. Askere gidip gitmemen bizi ilgilendirmez. Çünkü bu hem iltica gerekçesi sayılmıyor ve hem de askerlik sorununda karşılaşacağın cezalar siyasi muhteva taşımaz. Gidip, öngörülen kurallar çerçevesinde askerliğini yapman halinde hiçbir sorun kalmaz. Özetle bütün bunlar, Türkiye’ye dönmende herhangi bir riskin bulunmadığını gösterir.

 

TKP’nin “kurulu nizam” savunusu, cumhuriyet, bayrak ve yurtseverlik anlayışı

 


Halil Gündoğan


2.05.2025

 

TKP Genel Sekreteri sıfatıyla Kemal Okuyan’ın savunusunu yaptığı ilginç birtakım görüşleri var. Bu görüşler bir burjuva veya küçük burjuva aydın veya siyasetçi tarafından dillendiriliyor olsa, kuşkusuz ki itiraz etme gereği oluşmazdı. Fakat K. Okuyan bunları komünistlerin sahip olması gereken doğru görüş ve düşünceler olarak ileri sürüyor. Böyle olunca da itiraz etmek kaçınılmaz bir gereklilik oluyor. Çünkü bu düşünceler komünist perspektifin değil; ancak ki basbayağısından ulusalcı burjuva ve küçük burjuva seçkin aydın zümre perspektifinin siyasal düşünce ve yorumları olabilir. Dolayısıyla da komünizmin ilke ve temel doğrultusunu bulanıklaştıran, onları burjuva dünya görüşünün argümanlarına uyarlı hale getiren ve dolayısıyla da sınıf işbirlikçiliğinin argümanlarına dönüştüren bu türden tutum ve yaklaşımlara karşı eleştirel bir tavır almak şart ve bu bir sorumluluk gereğidir. Aksi takdirde kitlelere komünist düşünce adına, basbayağısından burjuva-küçük burjuva düşüncelerin empoze edilmesine seyirci kalınacaktır.

 

“Çözüm süreci”, “Türklerle Kürtlerin tek millet olduğu yeni bir ulus devlet inşası” projesi midir?

 



Halil Gündoğan

25.04.2025

 

Mümtaz’er Türkönü başlıkta ki bu soruya tereddütsüzce evet yanıtı veriyor. Cansu Çamlıbel’in kendisiyle yaptığı röportajda aynen şöyle diyor: Devlet Bahçeli için bugün işin ana damarı çözüm süreci. (…) Bahçeli şu anda Türklerle Kürtlerin tek millet olduğu bir projeyi yürütüyor. Bakın bunu ilk defa ifade ediyorum ama inandığım bir şey. Çözüm süreci dediğimiz şey Türklerin ve Kürtlerin tek millet olduğu bir projedir.” Cansu’nun: “Tek millet mi?” sorusu üzerine şöyle devam ediyor:

Somut durum ve devrimci mücadele

 


Halil Gündoğan

18.04.2025 

Görünen köye kılavuz olmak gerekmiyor

Gerek dünya gerek bölge ve gerekse Türkiye ve K. Kürdistan ülkesinin somut durumunu öyle uzun uzadıya analiz ve tasvir etmeye hiç gerek yok. Çünkü zaten her şey çok aleni bir şekilde gözler önünde:
İnsanlar günlük yaşamlarında bunları doğrudan deneyimleyerek biliyor, görüyor ve derinden etkileniyor da.

 

Suriye’deki “Entegrasyon Mutabakatı” Öcalan’ın mı ABD’nin mi çözümünü önceliyor?

 


Halil Gündoğan

16.04.2025

 

Sürecin hiperaktif devingenliği

Bölge ve yerküre ölçeğinde her şey adeta anlık hızlı değişimler girdabında. Öyle ki öngörülmesi ve kestirilmesi yoğun bir dikkat ve özel bir çaba gerektiriyor. Fakat buna rağmen yine de birçok şey öngörülebilir olmaktan hayli uzak olabiliyor da. Gündemler hızla değişip yenileniyor veya aynı zamanda eklemlenerek genişleyip, yeni boyutlar kazanıyor. Tabii “baş döndürücü” bu hiperaktif devingenliğin başlıca nedeni ise Bölge ve yerküre sathında kızışan ve keskinleşen çelişki ve çatışmaların, tarafları çok boyutlu ve çok yönlü hareket etme zorunda bırakmasıdır. Yani herkesin,
“batan geminin mallarından ne kapar kurtarırsam kârdır” hesabıyla; çok, ama çok acelesi var.

 

CHP Kürt sorununun çözümünde rol üslenmekte geç mi kaldı?

 


Halil Gündoğan

12.04.2025


Konjonktürel koşular ve yeni stratejiler

İç ve dış konjonktürel değişimler, yeni gelişme ve şekillenişler, başta devletleri olmak üzere, hem devlet içi güç odaklarını ve hem de toplumsal kesimleri, yeni strateji ve taktikler geliştirmeye zorlamaktadır. Çünkü yaşanmakta olan süreç, mevcut statükoları temelden sarsan ve çoğunu da yıkacak olan, top yekûn bölgesel ve küresel savaş sürecidir artık. Özellikle de devletler bu süreçlerde dışa dönük pozisyonlarını güçlendirebilmek için kendi iç cephelerini şu veya bu yolla tahkim etmek isterler. Bunu gerek burjuva klikleri arası çatışma ve rekabeti bir an önce bir sonuca bağlayarak, otoriter merkezi bir yönetim tesis ederek ve gerekse “milli birliği-beraberliği” zaafa uğratan etnik, dinsel ve sınıfsal iç
çekişme ve çatışma durumlarını bir şekilde kontrol altına alıp, onları risk oluşturan “iç bozguncu unsur” olmaktan çıkarma yoluyla yapmaya çalışırlar.