‘Bel kemiksiz’ olmanın konforu

 


Halil Gündoğan


26.06.2025

 

Yardakçı ve mürit tayfası

Toplumsal yaşamın hemen her kesitinde, bir şekilde dahil oldukları ortam veya çevre muktedirinin şakşakçılığını yapmayı, onun bariz yanlış beyan ve değerlendirmelerini bile ‘mutlak doğru’ olarak sunmayı ve keza onun nasıl dahiyane bir kurtarıcı beyin olduğunun propagandasını yapmayı kendilerine kutsal görev addeden, şahsına münhasır kimi şahsiyetler vardır. Hem de sayısızca denilecek kadar çoklar ve her birinizin de bunlardan illaki onlarca tanıdığı vardır. Bilirsiniz, genel söylemde bunlara yardakçı veya müritler tayfası da denilir.

 

Devlet terörü sürüyorken “Terörsüz Türkiye” nasıl olacak?

 



Halil Gündoğan

20.06.2025

 

Malum olduğu üzere bir süreden beridir devlet ve Cumhur İttifakı cenahı, Öcalan ile kotarılan ve ama tam olarak ne olduğu kamuoyundan itinayla gizlenen Kürt sorununa çözüm sürecinin adını “Terörsüz Türkiye” olarak telaffuz etmekte. Bununla özel olarak anlatılmak istenen şey ise, tamamen psikolojik harp taktiği olarak, “terör” olarak tanımladıkları silahlı Kürt ulusal hareketi PKK’nin silah bırakması ve kendisini feshetmesidir. (Yoksa bilindiği gibi devlet tabii ki silahlı ve illegal sosyalist ve komünist devrimci hareketleri de ve hatta anayasal olarak kendisine tanınan hak arama ve hesap sorma meşru direniş, gösteri vb. fiili aktivitelerle sokak ve meydanlara çıkma eylemlerini de “terör” ve “terörist” olarak sunup, her türlü devlet terörünün hedefi yapabilmektedir de. Örneğin Gezi Direnişi bunun en tipik emsalidir. Keza Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinin direnişi, ya da daha dün kadar yakın dönemde “hak-hukuk-adalet” talepleriyle sokağa çıkan üniversitelilerin eylemleri de “terör” parantezine alınarak muamele yapılabildi. Hatta ana muhalefet partisi konumundaki CHP’nin malum nedenlerle sokak ve meydanlara çıkıyor olması da “sokakları terörize etmek” olarak telaffuz ediliyor ve ufaktan da gözdağı verilmeye çalışılıyor. Aslında bunca alttan alışları tamamen, CHP’nin kolay bir “lokma” olmaması ve dolayısıyla da oluşacak tepkinin büyüklüğünden duyulan korkudandır; yoksa çoktan “terör örgütü” yaftasıyla da yaftalayıp tepelerine binerlerdi.)

 

Oysa tüm sömürücü, baskıcı, sömürgeci-ilhakçı ve faşist devlet sistemlerin de olduğu gibi TC. Devleti de ta kuruluş sürecinden itibaren (örneğin M. Suphi ve 14 yoldaşının hunharca katledilmesinde olduğu gibi) ortaya çıkan ve devletin “terör”, “isyan”, “başkaldırı” ve “kalkışma” olarak nitelediği gerek etnik gerek inançsal ve gerekse sosyal nedenli hareketlerin tümü aslında reaksiyon karakterlidir. Yani devletin baskı, zulüm ve faşizan zorbalığının tüm demokratik hak arama ve sonuç alma yollarını kapatmış olmasının ortaya çıkardığı zorunlu sonuçlardır. Bu bakımdan burada “terör” ve “terörist” aranacaksa; bunun doğru adresinin bizzat devletin kendisi olduğu, inkârdan gelinemeyecek olgusal bir gerçektir.

 

Evet, kuruluşundan itibaren TC. Devleti, “şiddet tekelini” elinde bulunduran katışıksız bir terör kaynağı ve de odağıdır. Çünkü toplumu oluşturan her milliyetten emekçilerin, ezilen bağımlı ulus ve azınlıkların, farklı inanç guruplarının, kadınların ve LGBTİ+ ların sesi ve direnişlerini çıplak devlet terörüyle karşılamaktadır. Her türlü baskı, yalın sokak şiddeti, işkence, kurşunlama, gözaltı ve hapishaneler, JİTEM, Özel Harekât Polisi, sivil ırkçı ve dinci paramiliter güçler, Ülkü Ocaklı faşistlere, Hizbullah ve İŞİD benzeri daha bir yığın cinayet şebekesine yaptırılan katliamlar, on binlerce faili meçhul cinayet, yargısız infazlar, ölü bedenlere bile yapılan işkenceler, tecavüz ve mala çökme, göçertme, köy yakma gibi daha pek çok şeyle vücut bulan bir devlet terörü.

 

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli katışıksız bir devlet terörüdür. Aynı şekilde yüz binlerce masum Kürdün Koçgiri, Ağrı, Zilan, Dersim ve daha pek çok yerdeki katli, katışıksız bir devlet terörüdür. Binlerce Pontus Rum’unun yurtlarından edilmeleri, 6-7 Eylül Olayları, 49’lar vakası, Sabahattin Ali’nin katli, 1960 darbesi ve Adnan Menderes ile iki bakanının idamı ve keza 33 Kürt köylüsünün sorgusuz sualsiz bir şekilde kurşunlanması, aynı şekilde Roboski’de 34 insanın uçak bombardımanıyla katledilmeleri, Kaypakkaya cinayeti de doğrudan birer devlet terörüdür. Keza sırf ortamı terörize ederek seçim sonuçlarını değiştirmek amacıyla İŞİD eliyle gerçekleştirilen Ankara Gar, Suruç, Amed, Antep, İstanbul vb. yerlerdeki toplu katliamalar, Diyarbakır zindanında Esat Oktay Yıldıran eliyle yaşatılan o korkunç vahşet, keza aynı şekilde Mamak ve Metris gibi hapishanelerde uygulanan işkenceler, 1 Mayıs 1977 katliamı, 12 Mart, 12 Eylül askeri faşist darbeleriyle sol-sosyalist kesimlerin tümden yok edilmek istenmesi, dar ağaçlarında ve işkence tezgahlarında gerçekleştirilen katliamlar, 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu”,  evine ayakkabıyla girmesine itiraz eden Dilek Doğan’ın polis tarafından kurşunlanması, Gezi Direnişi katliamları, Gazi Mahallesi katliamı, Maraş ve Madımak katliamları, “Hendek Olayları” bahanesiyle bodrumlarda gerçekleştirilen toplu imhalar, 15 Temmuz ve keza “Kobane Olayları” sonrası  on binlerce insanın işkencelerden geçirilerek hapsedilmeleri, işlerinden ve geleceklerinden edilmeleri, parasal varlıklarına çökülmesi, kayyımlarla halkın iradesine el konulması ve en son 19 Mart darbesi ile İstanbulluların iradesine ve CHP’ye karşı yürütülmekte olan tüm bu operasyonlar vs. vs. katışıksız devlet terörünün birer kanıtı olarak orta yerde duruyor işte.

 

Gerçekten ve samimiyetle “Terörsüz Türkiye” isteniyorsa; o halde öncelikle devlet terörünü bir yönetme ve hükmetme metodu olarak kullanagelen devletin kendi terörüne ve teröre kaynaklık eden uygulamalarına son vermesini istemek gerekmez mi?  

 

 

İran’a yönelik operasyon desteklenmeli mi?

 


Halil Gündoğan

13.06.2025

 

 Bu operasyon farklı

13 Haziran sabaha karşı İsrail uçakları İran’ı bir kez daha vurdu. “Ne var bunda, yeni bir durum değil ki bu. Daha önceleri de defalarca kez vurmuştu. Keza İran da misilleme yaparak İsrail’i vuruyordu.” Denilebilir elbet. Ancak galiba bu kez durum tamamen farklı. Çünkü o alışıldık taciz veya karşılıklı “it dalaşı” tarzı bir saldırı boyutunu ve karakterini çok aşan bir durum söz konusu. Bu, tam teşekküllü bir savaşan, ölümcül bir ön vuruşu. BOP kapsamında çekilmek istenen operasyonun bir nevi bir işaret fişeği özelliği taşıyor. Öncelikli hedefler olarak ordunun en üst düzey komuta kademesinin ve karargahlarının, keza nükleer tesislerinin, bu alanın uzmanı en üst düzey bilim insanlarının ve balistik
füze üretim tesislerinin vs. seçilerek imha edilmesi bunun doğrudan ifadesidir.

 

“Yeni anayasa” ısrarı hangi ihtiyacın ürünü?

 


Halil Gündoğan

6.06.2025

 

Yeni anayasa için temel iki neden

İktidar cenahının ve özellikle de Erdoğan’ın “yeni anayasa” talebi, “darbe anayasasından kurtulmalıyız” kisvesi altında uzunca bir süreden beridir devam ediyordu. Ancak son süreçle birlikte bu talep daha bir ısrarla tekrarlanır oldu. Daha önce esas olarak mevcut Anayasa ile “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi” arasında oluşan uyumsuzluğun ve pratikte oluşan “ikili hukuk” (*) açmazının telafi edilerek, tek adam rejiminin gereksinimini duyduğu hukuku oluşturma ihtiyacının karşılığıydı. Şimdilerdeyse buna, bir de kurgulanmış olan şu “Kürt-Türk İttifakı” ve “Yeni Ulus Devlet” projeleri için anayasal bir zeminin hazırlanması ihtiyacı eklenmiş oldu.

 

Emperyalist savaş hazırlıkları ve kamuoyunun ikna edilmesi


 


Halil Gündoğan

30.05.2025

 

“Rusya Avrupa’ya saldıracak” yalanı kamuoyunda karşılık buluyor 

Bilindiği üzere başta genel sekreteri üzerinden NATO olmak üzere İngiltere, Fransa ve Almanya, keza Polonya gibi Avrupalı belli başlı emperyalist güçler, giderek artan dozda, Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağı propagandasıyla savaş hazırlıkları yapmaktalar. Yani aslında bu bahaneyle hem teknik olarak ve hem de kamuoyunun psikolojik olarak hazırlanması anlamında, hummalı bir savaş hazırlığı yürütmekteler. Örneğin BBC’ye açıklamalarda bulunan Almanya Genel Kurmay Başkanı şunları ileri sürüyor:

 

Kürt sorununda yeni evre ve çözümünde yeni rota

 


Halil Gündoğan

26.05.2025

 

1. Manifesto: “Bağımsız Birleşik Kürdistan”

Öcalan’ın gerek Kürt sorununu ele alış ve tanımlayışı ve gerekse çözüme kavuşturma perspektifi, aradan geçen yarım asırlık süreçte, kelimenin yalın karşılığıyla, tam zıddına dönmüş durumda. Bilindiği gibi PKK’nin program ve temel stratejisini içeren “1. Manifesto” dedikleri belgelerinde Kürdistan sömürge ötesi de bir sömürge olarak tanımlanıyordu. Dört sömürgeci devlet tarafından işgal ve ilhak edilmişti. Temel hedef, bu dört sömürgeci devlete karşı ulusal bağımsızlık savaşı yürüterek; uluslararası kabul gören ve BM ilkelerinden biri de olan Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkı gereğince, Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı kurmaktı.

 

Kürt sorunu çözülüyor mu?

 


Halil Gündoğan


23.05.2025

 

Kürt sorunu tam olarak nedir?

Tarihsel bağlamı içerisinde, “Kürt sorunu” olarak kodlanan sorunun özü tam olarak şudur: Kürt sorunu her şeyden önce bir ulus olarak kendi kaderini belirleme hakkı elinden alınmış, yurdu dört parçaya bölünmek suretiyle ulusal birliği ve yurdu parçalanmış, bulunduğu her bir parçadaki egemen ulus devletçe temel ulusal haklarını kullanması yasaklanmış, dili zincire vurulmuş, zorlan asimilasyona tabi tutularak egemen ulusa dahil edilmek istenmiş ve her hak talebinde defalarca kez kitlesel kıyımlardan, sürgünlerden ve yıkımlardan geçirilmiş bir halkın ağıtı olduğu kadar, ulusal kurtuluşunu sağlama isyanıdır. Siyasal literatürde bunun kavramsal olarak “sömürge”, “sömürge ötesi bir sömürge” veya “ezilen bağımlı ulus” vb. olarak ifade ediliyor olmasının çokta tayin edici bir önemi yok aslında. Çünkü Kürt sorunun bu olgusal gerçekliğinden ötürü, bu tanımlamaların her biri, zorunlu olarak bu özü içerir.

 

PKK kendisini neden feshetti?

 


Halil Gündoğan

20.05.202


Kongre Kararı                                                                                                                                         

Bilindiği üzere PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihinde topladığı olağan üstü kongresinde kendisini feshetme kararı aldı: “PKK’nin örgütsel yapısını feshederek PKK adıyla çalışmaları durdurmak ve temel strateji olarak silahlı mücadeleyi sona erdirmek, Kürt özgürlüğünü ve her alanda demokratik toplum mücadelesini yeni stratejiler ve örgütlenmelerle yürütmenin önünü açmak anlamına geliyor.” (*)


Ulusalcı Kemalistlerin Lozan ve 1924 Anayasası hezeyanı

 


Halil Gündoğan

15.05.2025

 

 

Öcalan’ın çağrısına uyarak kendisini feshetme kararı alan PKK’nin 12. Kongre kararları arasında yer alan iki husus, Türk milliyetçisi bazı kesimler ve ama özellikle de sosyal demokrat, liberal demokrat, sol vb. sıfatlarla da kendilerini etiketleyen, fakat kamuoyunda da daha çok “Kemalist ulusalcılar” olarak bilinen çevreleri adeta fişeklemiş durumda. Şunlar söylenmekte Kongre kararlarında:

 


SEM’in, iltica talebimi reddediş gerekçesi


 


Halil Gündoğan

9.05.2025

 

İsviçre Göç Müsteşarlığı (State Secretariat for Migration -SEM-), 29 Temmuz 2021 tarihli kararında, iltica talebimi reddedişinin temel gerekçesini şu mantık üzerine oturtmuştu: Cezanı tamamlayıp salıverilmişsin. Kalan 6 yıllık cezan ise 5 yıl örgütlü siyasi bir suça karışmama koşuluna bağlanmış. Sen de karışmazsın ve böylece cezanın bütününü tamamlamış olursun. Hakkında açılmış yeni herhangi bir soruşturma ve kovuşturma da yok. Kitapların hakkında herhangi bir yasal işlem de yapılmamış şimdiye kadar. Bu da demek oluyor ki Türk Devleti seninle uğraşmıyor. Yeni bir suç işlemediğin sürece de seninle uğraşmayacaktır. Askere gidip gitmemen bizi ilgilendirmez. Çünkü bu hem iltica gerekçesi sayılmıyor ve hem de askerlik sorununda karşılaşacağın cezalar siyasi muhteva taşımaz. Gidip, öngörülen kurallar çerçevesinde askerliğini yapman halinde hiçbir sorun kalmaz. Özetle bütün bunlar, Türkiye’ye dönmende herhangi bir riskin bulunmadığını gösterir.

 

TKP’nin “kurulu nizam” savunusu, cumhuriyet, bayrak ve yurtseverlik anlayışı

 


Halil Gündoğan


2.05.2025

 

TKP Genel Sekreteri sıfatıyla Kemal Okuyan’ın savunusunu yaptığı ilginç birtakım görüşleri var. Bu görüşler bir burjuva veya küçük burjuva aydın veya siyasetçi tarafından dillendiriliyor olsa, kuşkusuz ki itiraz etme gereği oluşmazdı. Fakat K. Okuyan bunları komünistlerin sahip olması gereken doğru görüş ve düşünceler olarak ileri sürüyor. Böyle olunca da itiraz etmek kaçınılmaz bir gereklilik oluyor. Çünkü bu düşünceler komünist perspektifin değil; ancak ki basbayağısından ulusalcı burjuva ve küçük burjuva seçkin aydın zümre perspektifinin siyasal düşünce ve yorumları olabilir. Dolayısıyla da komünizmin ilke ve temel doğrultusunu bulanıklaştıran, onları burjuva dünya görüşünün argümanlarına uyarlı hale getiren ve dolayısıyla da sınıf işbirlikçiliğinin argümanlarına dönüştüren bu türden tutum ve yaklaşımlara karşı eleştirel bir tavır almak şart ve bu bir sorumluluk gereğidir. Aksi takdirde kitlelere komünist düşünce adına, basbayağısından burjuva-küçük burjuva düşüncelerin empoze edilmesine seyirci kalınacaktır.

 

“Çözüm süreci”, “Türklerle Kürtlerin tek millet olduğu yeni bir ulus devlet inşası” projesi midir?

 



Halil Gündoğan

25.04.2025

 

Mümtaz’er Türkönü başlıkta ki bu soruya tereddütsüzce evet yanıtı veriyor. Cansu Çamlıbel’in kendisiyle yaptığı röportajda aynen şöyle diyor: Devlet Bahçeli için bugün işin ana damarı çözüm süreci. (…) Bahçeli şu anda Türklerle Kürtlerin tek millet olduğu bir projeyi yürütüyor. Bakın bunu ilk defa ifade ediyorum ama inandığım bir şey. Çözüm süreci dediğimiz şey Türklerin ve Kürtlerin tek millet olduğu bir projedir.” Cansu’nun: “Tek millet mi?” sorusu üzerine şöyle devam ediyor:

Somut durum ve devrimci mücadele

 


Halil Gündoğan

18.04.2025 

Görünen köye kılavuz olmak gerekmiyor

Gerek dünya gerek bölge ve gerekse Türkiye ve K. Kürdistan ülkesinin somut durumunu öyle uzun uzadıya analiz ve tasvir etmeye hiç gerek yok. Çünkü zaten her şey çok aleni bir şekilde gözler önünde:
İnsanlar günlük yaşamlarında bunları doğrudan deneyimleyerek biliyor, görüyor ve derinden etkileniyor da.

 

Suriye’deki “Entegrasyon Mutabakatı” Öcalan’ın mı ABD’nin mi çözümünü önceliyor?

 


Halil Gündoğan

16.04.2025

 

Sürecin hiperaktif devingenliği

Bölge ve yerküre ölçeğinde her şey adeta anlık hızlı değişimler girdabında. Öyle ki öngörülmesi ve kestirilmesi yoğun bir dikkat ve özel bir çaba gerektiriyor. Fakat buna rağmen yine de birçok şey öngörülebilir olmaktan hayli uzak olabiliyor da. Gündemler hızla değişip yenileniyor veya aynı zamanda eklemlenerek genişleyip, yeni boyutlar kazanıyor. Tabii “baş döndürücü” bu hiperaktif devingenliğin başlıca nedeni ise Bölge ve yerküre sathında kızışan ve keskinleşen çelişki ve çatışmaların, tarafları çok boyutlu ve çok yönlü hareket etme zorunda bırakmasıdır. Yani herkesin,
“batan geminin mallarından ne kapar kurtarırsam kârdır” hesabıyla; çok, ama çok acelesi var.

 

CHP Kürt sorununun çözümünde rol üslenmekte geç mi kaldı?

 


Halil Gündoğan

12.04.2025


Konjonktürel koşular ve yeni stratejiler

İç ve dış konjonktürel değişimler, yeni gelişme ve şekillenişler, başta devletleri olmak üzere, hem devlet içi güç odaklarını ve hem de toplumsal kesimleri, yeni strateji ve taktikler geliştirmeye zorlamaktadır. Çünkü yaşanmakta olan süreç, mevcut statükoları temelden sarsan ve çoğunu da yıkacak olan, top yekûn bölgesel ve küresel savaş sürecidir artık. Özellikle de devletler bu süreçlerde dışa dönük pozisyonlarını güçlendirebilmek için kendi iç cephelerini şu veya bu yolla tahkim etmek isterler. Bunu gerek burjuva klikleri arası çatışma ve rekabeti bir an önce bir sonuca bağlayarak, otoriter merkezi bir yönetim tesis ederek ve gerekse “milli birliği-beraberliği” zaafa uğratan etnik, dinsel ve sınıfsal iç
çekişme ve çatışma durumlarını bir şekilde kontrol altına alıp, onları risk oluşturan “iç bozguncu unsur” olmaktan çıkarma yoluyla yapmaya çalışırlar.

 

İktidar kanadı iki süreci de yeni anayasa atağıyla dizayn etmek istiyor

 


Halil Gündoğan

4.04.2025

 

İktidar kanadı çıkış arıyor

19 Mart darbesiyle birlikte ortaya çıkan toplumsal muhalefet direnci, iktidar kanadını hayli zorlamışa benziyor. Bunun üstesinden gelebilmek adına fiziki şiddet, aleni işkence, cinsel taciz, tutuklama, hapse atma ve akla gelebilecek daha pek çok psikolojik harp taktikleriyle toplumu terörize etme gibi, çok yönlü azgın bir devlet terörü estirilmekte. Ve eş zamanlı olarak direniş cephesini içten zayıflatma ve toplumsal ilgi odağını dağıtma hamlesi olarak, “çözüm süreci”ni hızlandırma ve yeni anayasa hazırlama kartı devreye sokulmak isteniyor. Bununla hedeflenen, öncelikli olarak DEM Partiyi muhalif toplumsal direniş hattından koparmak veya en azından, tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi, nötr pozisyona çekmektir. İkinci olarak da toplumun ilgi odağını dağıtarak; 19 Mart darbesiyle alevlendirdikleri toplumsal tepkiyi soğutma ve giderek de sönümlenme sürecine sokmaktır.

 

"Derin devlet” borazanı Bahçeli’den iç savaş tehdidi!


 

Halil Gündoğan

01.04.2025

 

Zorbalığa ve darbeye direnmek ve iktidarı talep etmek halkın meşru hakkıdır.


Siyasal mücadelenin ana yöneliminin, iktidar olma ve orada kalma mücadelesi olduğu söylenirse; bu, yanlış olmayacaktır. Siyasal partiler bu mücadelenin meşru örgütsel aparatlarıdır. Varlık nedenleri, gelecek için ön gördükleri toplumsal düzeni tarif eden programları doğrultusunda örgütlenip, oluşturdukları toplumsal rıza ile iktidarı talep edip almaktır. 

19 Mart Darbesi ve bu iktidarla demokratik toplum inşa beklentisi

 


Halil Gündoğan

29.03.2025

 

Erdoğan iktidarı 19 Mart’ta tam olarak ne yaptı ve niye yaptı?

Toplumsal ortam, tümüyle olmasa da önemlice bir bölümünce, bir süreden beridir “binyıllık kardeşliğin yeniden tesisi edilmesi”, “iç barış”, “Kürt-Türk İttifakı”, “iç cephe tahkimi” ve “demokratik toplum inşası” söylemleriyle temkinli “iyimser beklenti” esintileri altındaydı. Ancak Erdoğan iktidarı 19 Mart’ta yaptığı siyasi hamleyle bütün bunları, ama esasen de “iç barış”, dış tehdide karşı “iç cephenin tahkimi” ve “demokratik toplum inşası” söylem ve yaklaşımlarının samimiyetini geniş toplumsal kesimler nezdinde esastan sorgulatır oldu.

 

Sağ oportinizm, pasifizm ve “Demokratik Uzlaşı Yöntemi”

 


Halil Gündoğan

22.03.2025


 Pusulayı yitirmek

Kafa karışıklığı ve ters yöne savrulma halleri, daha çok, içte ve dışta yaşanmakta veya yakın dönemde yaşanacak olan o fırtına veya fırtına öncesi sürecin sebep olduğu veya ortaya çıkardığı ideolojik kırılma ve motivasyon yitim halleridir. Siyasal literatürümüzde bu, sağ ve sol sapma ve keza revizyonist kırılma olarak da tanımlanır.

 

Zorba Ulus Devletler Egemenlik Ayrıcalıklarını Hangi Koşullarda Paylaşabilir?

 


 

Halil Gündoğan

19.03.2025


Öcalan’ın tarihi yanılgılarından bir diğeri: “Ulus devletler miadını doldurmuştur

Şu, günümüz realitesinin başat olgularından en baskınıdır: Yer küremiz, Dünyanın belli başlı kapitalist-emperyalist ulus devletlerinin kendi ulusal egemenlik ve hükümranlıklarını koruma ve daha da geliştirip pekiştirme adına, hızla 3. Paylaşım savaşına sürüklenmektedir. Böyleyken; bu genel gidişata rağmen, acaba ne olmuştu da işgalci, ilhakçı, soykırımcı ve asimilasyoncu kimliğiyle ün yapmış Türk Devleti,
Öcalan ve hareketin önde gelen belli başlı seçkin kadrolarınca farklı değerlendirilir olmaya başlandı?

 

Sürecin seyri ve Kürt-Türk İttifakının olası sonuçları (*)

 


Halil Gündoğan

15.03.2025

 

Kürt-Türk ittifakı gerçekleşebilecek mi?

Malumunuz olduğu üzere, bir “Kürt-Türk Barışı”, “Bin Yıllık Kardeşliğin” yeniden tazelenmesi ve çok daha aktüeli, “Son Türk Devleti” için “beka sorunu” yaratan “emperyalist oyun ve tuzakları boşa çıkarmak” için öngörülen bir “Kürt-Türk İttifakı” gündemde. Daha önceki makalelerimde de vurguladığım gibi bu, iç ve dış, ama esasen de dış koşulların motivasyonuyla, doğrudan Türk Devleti tarafından gündem yapılan bir devlet projesidir. Bu projenin Öcalan tarafından memnuniyetle satın alındığı da artık bir sır değil. Yani bu proje artık tek taraflı olarak sadece devletin değil; Öcalan-Devlet
İttifakının ortak projesidir. Ancak bu çok belirleyici özelliğine rağmen bu proje henüz gerçek anlamda “Kürt-Türk İttifakının” kuruluşunu tamamlayıp, resmileştiği anlamına gelmiyor. Çünkü her ne kadar da Öcalan’ın iradesine tabi Kürt siyasal parti ve oluşumları genel bir onay vermiş görünüyorlarsa da ancak henüz son söz söylenmiş değil. Dolayısıyla da projede öngörülenler doğrultusunda somut adımların atılması, bir nevi askıda gibi. Bu bekleme aşamasında hesapta olmayan “sürpriz” gelişmeler yaşanmaz ise; projenin “güçlü ve sağlıklı doğumu” önemli oranda PKK kongresinin takınacağı tavra ve bir yönüyle de Bölge üzerinde kartları karma kudretine sahip güç odaklarından veto yememesine bağlı olacaktır.

 

Neden Türk Devleti’nin Zorunlu Askerlik Dayatmasını Reddediyorum?


 


Halil Gündoğan

8.03.2025


Bunun iki temel nedeni var:

Birincisi benim ideolojik-siyasi görüşlerimden ötürüdür. Altmış beş yıllık yaşamımın denilebilir ki üçte ikilik kısmı bu devlet ve sistemiyle mücadelede geçmişti. Bu sürenin toplamda dört buçuk ayı işkenceli sorgularda, otuz yılı ise hapishanede ve yine işkence ve baskılar altında geçmişti. İki kez idam cezasıyla yargılanmış ve bu ceza ağır müebbet ceza olarak onaylanmıştı. Bunun yıl olarak karşılığı otuz altı yıldı.

 

Öcalan’ın son çağrısı üzerine kısa bir değerlendirme

 


Halil Gündoğan

5.03.2025

 

Çağrının esas muhatabı

Öcalan, koşullar yeterince olgunlaşsın diye uzun süredir bekletilen çağrısını nihayet yaptı. Kamuoyu ile paylaşılan çağrının başlığı, bilindiği üzere; “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” idi. Ancak bu başlığa rağmen çağrı, öncelikle konunun tüm muhataplarına yapılmış bir çağrı değil. Keza, Kürt tarafının onurunu incitmeyecek ve temel konularda ulusal mağduriyetini giderecek adil bir barışın sağlanması çağrısı hiç değil. Çağrının ikinci konusu olan “demokratik toplumun” oluşturulması çağrısı da değil. Çağrı, devlet yetkililerinin her birinin ağzından düşürmediği o egemen zorbalığın sesiyle: “Ya koşulsuz silah bırakırlar ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömülürler” tehditleri eşliğinde, tek taraflı olarak esasen PKK’ye yapılmış bir çağrıdır.

 

Emperyalist küresel sistem, kurulu hukuki nizamını yitirerek, içten çökmüştür artık.

 


 

Halil Gündoğan

1.03.2025

 

 Barış içinde bir arada yaşayabilme garantörü olarak ulusal ve uluslararası toplumsal sözleşmeler

Gerek yerel ve gerekse küresel, ya da gerek ulusal ve gerekse uluslararası her toplumsal birlik, barış içinde bir arada yaşama kabiliyetine ancak ki ulusal veya uluslararası sözleşmelerle ve birliğin her bir üyesinin bu sözleşmelere uymasıyla sahip olabilir. Bu gereklilik zaten sosyal pratiğin bir ihtiyacı ve dayatması olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü ulusal ve uluslararası toplumları barış içinde bir arada tutabilmenin bir başka yolu da yoktur. İşte yerel ve küresel toplumsal sözleşmeler böylesi bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkmışlardır. Fakat toplumların yaşamı statik olmayıp dinamik olduğundan; toplumsal sözleşmeler de buna koşut olarak statik değil, dinamiktirler. Yani istikrarlı geçerliliği ve hükmü ancak ki toplumların onu bir ihtiyaç olarak var eden koşullarının değişme periyodu süresincedir.

 

Süren operasyonlar: İslamcı faşist iktidarın “iç cephe tahkimatı”

 


Halil Gündoğan

26.02.2025


Yeni bir politik strateji ihtiyacı


Malum olduğu üzere “Türk Devlet aklı” bir süreden beridir “iç cephenin acilen tahkimi” ve Kürt-Türk İttifakına gidilerek “iç barışın” sağlanması şeklinde formüle edilebilecek yeni bir politik strateji benimser oldu. Oysa bu sömürgeci-ilhakçı faşizan odak yıllardır, “Pençe Kilit” vb. fantastik isimli imha savaşlarıyla “ha bugün ha yarın, bu işi savaş yöntemleriyle kökünden halletmekte kararlıyız” vaatleriyle toplumu zehirlemekle meşguldü. Fakat özellikle BOP kapsamında Orta Doğu’nun yeniden dizaynında “Aksa Tufanı” Operasyonunu “ayağa gelmiş eşsiz fırsat” olarak değerlendirerek, oldukça agresif bir karşı atakla harekete geçen ABD-İsrail yayılmacılığı karşısında pozisyon alabilmek için işte böylesi bir “makas değiştirme” gereği duydu.

 

Gazze’yi “Orta Doğu’nun Riviera’sı” yapma hesapları: İŞGAL VE İLHAK

 


 

Halil Gündoğan

22.02.2025

 

Trump’un tarihsel genetik kodları

ABD başkanı sıfatıyla, “efendi” Trump, İsrail’in Gazze’yi ABD’ye devretmesinden bahsediyor… Elbirliğiyle adeta moloz yığınına çevirdikleri bu kadim Filistin yurdunu, geriye kalan yerli halkından da tamamen arındırarak; “Orta Doğu’nun Riviera’sı” olacak şekilde yeniden inşa edip, zenginler için bir cennet bahçesine çevirmek istiyormuş. Yani bir bakıma, tıpkı atalarının, Kızılderilileri soy kırımdan geçirip, yurtlarını işgal ve ilhak ederek bugünkü ABD’yi var edişlerinde olduğu gibi… (https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1lderili_soyk%C4%B1r%C4%B1mlar%C4%B1)

 

Barış ve demokrasi talebi, öngörülen “Türk-Kürt İttifakı” ile karşılanabilir mi?

 


Halil Gündoğan


15.02.2025


Türk Devleti’nin “beka sorunu”: Bölünme histerisi

Malum olduğu üzere Türk Devleti, bölgesel gelişmelerden devşirdiği “beka sorunu” üzerinden, kendince bir takım strateji ve taktikler belirlemiş durumda. “Beka sorunu” olarak addettiği şeyin temelinde ise; bölünüp-parçalanma korku ve riski yatıyor. Gerçi bu, yeni peydahlandıkları bir korku da değil; asırlık bir korku. Binlerce kez “artık bir daha baş kaldıramazlar” dedikleri Kürtlerin bir gün, o “bölünmez vatan” dedikleri kanlı vatanlarına kattıkları K. Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceklerinden duydukları histerik korku…