Halil Gündoğan
2.07.2025
Dramatik reddiye
Öcalan, kurucu liderliğini yaptığı PKK’nin kuruluş amacını oluşturan tüm temel stratejik ve ilkesel görüşlerini, İmralı süreciyle birlikte, kesin bir şekilde terk etti. Bunların belki de en dramatik olanları; TC. Devletine, kurucu liderine ve temel kurumlarına, keza aynı şekilde Kürt sorununa ve Kürt ulusal sorununun çözümüne dair ileri sürdüğü yeni görüşlerdir.
Marksizm cahili
Öcalan, elbette ki İmralı süreciyle birlikte Marksizm’e ve özel olarak
sosyalizme ilişkin eski görüşlerini de radikal bir şekilde terk etti. Fakat bu
çark edişte, diğerlerinde olduğu gibi dramatik bir boyut pek yoktur aslında.
Çünkü Öcalan zaten hiçbir dönem Marksizm’in samimi bir savunucusu ve iyi bir
kavrayıcısı olmadı. Süreci irdelendiğinde görülecektir ki Marksizm’e ilgisi,
dönemin güçlü sol-sosyalist dalgasının yarattığı yüzeysel sempatinin ötesine
geçmemiştir. Nitekim “namazında-niyazında olan biri” olarak, bu güçlü dalganın
itkisiyle kendisini sol çevreler içinde bulur. Kısa bir süreçtir bu sol
çevrelerle ilişkisi. Dolayısıyla da Marksizm’i derinlemesine araştırıp kavrama
fırsatı da doğal olarak olmamıştır. Sol çevreler içinde sıradan bir taraftar
pozisyonundayken; vahi inmişçesine, birden Kürt ulusal sorunun çözümünü
öncelikli sorun olarak ileri sürüp, yollarını ayırır. Ardından da bir lider
olarak ortaya çıkar ve PKK örgütünü kurar. Doğallığıyla bu sürecin yoğun
koşuşturmaları da Öcalan’a zaten Marksizm üzerinde yoğunlaşma fırsatı pek vermemiştir.
Girdiği bu yeni rota itibariyle, Marksizm’e ilgisi de Marksizm’in ulusal soruna
dair perspektifini ve ulusal kurtuluş savaşlarının strateji ve taktiklerini inceleyen
askeri teorisini öğrenme ve yorumlama eksenlidir ağırlıklı olarak.
Öcalan’ın Marksizm’e dair bu gerçekliğinin en tipik ve karakteristik
göstergesi; 1980’lerin sonunda çöken, “sosyalist” ve “demokratik halk
cumhuriyeti” etiketli modern revizyonist sistemi sosyalist sistem ve
dolayısıyla da Marksizm sanmasıdır. Keza kapitalizmin yapı taşı olan üretim
araçlarının özel mülkiyeti sistemine karşı çıkmadan; anti kapitalist
olunabileceğini varsaymasıdır. Yani özetle Öcalan, denilebilir ki 2000’li
yıllara kadar esasen Marksizm cahilidir.
Yeniden formatlanma
İmralı süreciyle birlikte ise Öcalan, ilişkilendiği yeni güç odaklarının
yönlendirmesiyle hem ulusal sorun ve hem de Marksizm konusunda yeni bir rotaya
girmiştir. Bu rota, her iki konuda da tam bir reddiye oluşturarak, ideolojik
olarak karşı saflarda konumlanmaktır. Yani her iki konuda da ilkinde hâkim
ulus, özel olarak da Türk ulus devleti lehine, ikincisindeyse hâkim sınıf
olarak burjuvazi ve sistem olarak da kapitalizm lehine olacak şekilde, teoriyi
yeniden kurgulama görevi üstlenmiştir.
“Devlet aklının”
Öcalan aşkı
Şimdilerdeyse ulusal sorun konusunda hâkim ulus devleti, sosyalizm
konusunda ise burjuvazi adına ahkâmlar kesmektedir. Bu öylesine açık ve nettir
ki bir dönem faşist parti MHP’nin militan kadrolarından olan ve şimdilerdeyse
“devlet aklı” denilen kesimler adına süreci tahkim etme ve kamuoyunu şekillendirme
gibi, “kutsal devlet görevi” üstlendiği anlaşılan Prof. Mümtaz’er Türköne, TV. Kanalları
arasında adeta mekik dokuyarak (bu kanallar arasında Medya TV. de var) ve
makaleler yazarak Öcalan’ın Türk ve Kürtler için bir şans olduğunun, onun çok
iyi bir teorisyen ve bilge kişi olduğunun propagandasını yapıyor. Yani bir
diğer ifadeyle Öcalan pazarlaması yapıyor.
Ulusal ve sınıfsal
refleks
Apocu müritler bunu “Önderliğin” karşı konulmaz dönüştürücü ve yeniden
kurucu kudretiyle izah edeceklerdir kesinlikle. Yani onlara göre devlet de tekmil
faşistler ve dinci gericiler de Öcalan tarafından ikna edilmişlerdir. Başka bir
izahı yoktur bunun, aramak da gerekmez zaten. Peki kendilerini “yurt sever
Kürtler” ve sol-sosyalistler olarak tanımlayan kesimlerin sorması gerekmez mi:
Türk milliyetçisi ve anti komünist bu şahıs, Öcalan’ı niye böyle üst perdeden
överek ön plana çıkarmak ister? Türk milliyetçiliği ve şovenizminin ana karargâhı
ve keza demokrasinin, sol-sosyalist düşüncenin tescilli yeminli düşmanı olan
devlet buna neden yol verir? Ya da bu tür şeylere çok hassas olduğu, anında
refleksel sert tepkiler sergilemekle ün yapmış faşist Bahçeli neden bıyık
altından gülerek izlemektedir “terörist başına” dair bu “hadsiz” ve “şuursuz”
güzellemeleri? Varlık gerekçesi komünizme karşı savaş olan Bahçeli ve siyasal
İslamcılar neden Öcalan’ın, devletin olanaklarını da kullanarak açıktan
propagandasını yaptığı “Demokratik Toplum Sosyalizmi” ve “Kapitalizme
alternatif olarak Komünalist yaşamı inşa edeceğiz. Şimdiden Kürtler bunun
çalışmalarına başlamalıdır” şeklindeki bu “zararlı” şeylere tebessümle karşılık
veriyorlar?
Önemi, stratejik
kullanım değerinden geliyor
Bütün bunların tek bir açıklaması var, o da şudur: Çünkü Öcalan nasıl ki
Kürtlerin kendi bağımsız devletlerini kurma hakkı başta olmak üzere tüm diğer
temel ulusal taleplerini “kapitalist modernitenin” özgürlük değil yıkım getiren
unsurları olarak kategorize edip, reddedilmesi gereken şeyler olarak yeniden
tanımladıysa ve bunun yerine Kürt ulusunu bireysel “eşit vatandaşlık” statüsüyle,
“demokratik ulus oluşturma” adı altında Türk ulus devletine entegre etmenin
yeni teorisini oluşturarak, Türk ulusu ve onun devletinin stratejik çıkarlarına
hizmet ediyorsa; aynı şekilde sosyalizm teorisini de en başta sınıf ve sınıflar
mücadelesi ana yörüngesinden saptıran ve sosyal kurtuluş sorunun özünü
oluşturan üretim araçlarının özel mülkiyetine son verip, kamu mülkiyetine
geçişi mümkün kılacak iktidarın devrimci tarzda el değiştirmesi ilkesini
reddeden, dolayısıyla özel mülkiyeti de kapitalizmi de kutsayıp güvenceye almaya
hizmet eden “Demokratik Toplum Sosyalizmi” veya tam olarak ne olduğunu ortaya
koymakta çok da başarılı olamadığı şu sivil toplumcu ve klasik anarşist
paradigmanın en popüler argümanlarından olan iktidar reddiyesi ve bağlı olarak
da “Komünalist yaşam” perspektifiyle de
sosyalizm mücadelesini içten köstekleyip çürüterek, burjuvaziye hatırı sayılır
oranda büyük bir hizmette bulunacak.
İşte bunlardan ötürüdür “devlet aklının” Öcalan’ın ve yeni paradigmasının
savunuculuğunu yapması. Ve keza tamamen bundan ötürüdür onun pazarlanmasını en
geniş şekilde yapmayı görev edinmiş olmaları.
Kaleyi içten çökertme enstrümanı
Bu, “devlet aklının” Öcalan ile birlikte karşı cepheden yaptığı bilinçli ve iradi bir müdahale ve mücadeledir. Bunu, böylece net olarak kaydetmek gerekiyor. Yani bir kez daha altını kalınca çizerek vurgulamak gerekiyor ki Öcalan, tabiri caizse, üstlendiği görev itibariyle, kaleyi içten çökertme enstrümanı olarak kullanılan bir Truva Atı konumundadır. Yani Öcalan bu yeni paradigmasıyla gerek ulus olarak Kürtlerin ve gerekse her ulus ve inançtan emekçilerin asla gerçek dostu olamaz.