Halil Gündoğan
12.04.2025
Konjonktürel koşular
ve yeni stratejiler
İç ve dış konjonktürel değişimler, yeni gelişme ve şekillenişler, başta devletleri olmak üzere, hem devlet içi güç odaklarını ve hem de toplumsal kesimleri, yeni strateji ve taktikler geliştirmeye zorlamaktadır. Çünkü yaşanmakta olan süreç, mevcut statükoları temelden sarsan ve çoğunu da yıkacak olan, top yekûn bölgesel ve küresel savaş sürecidir artık. Özellikle de devletler bu süreçlerde dışa dönük pozisyonlarını güçlendirebilmek için kendi iç cephelerini şu veya bu yolla tahkim etmek isterler. Bunu gerek burjuva klikleri arası çatışma ve rekabeti bir an önce bir sonuca bağlayarak, otoriter merkezi bir yönetim tesis ederek ve gerekse “milli birliği-beraberliği” zaafa uğratan etnik, dinsel ve sınıfsal iç
çekişme ve çatışma durumlarını bir şekilde kontrol altına alıp, onları risk oluşturan “iç bozguncu unsur” olmaktan çıkarma yoluyla yapmaya çalışırlar.
Aynı şekilde sistemle keskin sınıfsal, cinsel, ulusal ve inançsal çelişmesi
bulunan toplumsal kesimler de bu kaotik ortamın kendi mücadelelerini
geliştirebilmeleri lehine sunduğu elverişli koşulları değerlendirmek isteyecek
ve buna göre hesap kitaplar yapacaklardır. Bu, hayatın olağan akışı gereğince,
olması gerekendir de.
Bu bağlamda olmak üzere Kürtler de gayet tabi ki bu ortamın kendileri için
yaratacağı elverişli koşulları, kendi ulusal haklarını elde etmek gayesiyle
kullanmak isteyecek ve bunun mücadelesi içinde olacaklardır. Bu da eşyanın
tabiatı gereği, olması gerekendir.
Kürtlerin güçlenen
eli
Mevcut koşullar realitesinin Kürt Ulusal Hareketine (KUH) çok güçlü ve çok
alternatifli imkânlar sunma potansiyeli taşıdığının görülmesi gerekiyor
öncelikle. Bu, esas olarak KUH’nin yılların mücadelesi içinde kazandığı ve
mevcut koşullarda da masada elini oldukça güçlendiren mevzi ve konumun
sağladığı bir avantajdır. Bu avantaj hem Bölgesel denklemde diğer pek çok
devlet nezdinde ve hem de Türk Devleti nezdinde Kürtleri muhatap alınması ve
kendi yanına kazanılması gereken güçlü bir özne olarak konumlandırmaktadır. Ve tabii
aynı şekilde, mevcut sistemle olan çelişmesinden ötürü KUH, tek adam
diktatörlüğüne dayalı bu ceberut İslamcı faşist rejimden kurtulmak isteyen
başta sol-sosyalist, devrimci- demokrat, laik kesimler olmak üzere, burjuva
sınıfının CHP başta olmak üzere diğer pek çok kesimince de asgari müştereklerde
buluşulabilecek bir hareket. Dolayısıyla da bu kesimlerin de KUH’ni kendileri
saflarında tutma gibi stratejik bir derdi ve hesabının olması da bir keyfiyet
değil; mücadelenin zorunlu bir gereğidir. Çünkü başarıya ulaşmanın teminatı
iman kuvveti değil; güç ve isabetli strateji ve taktiklerdir. Sürecin
gereksinimini duyduğu gücün oluşturulabilmesinin bir yolu da elbette ki baş
düşmana karşı birleşilebilecek tüm güçlerle birleşebilmektir.
İktidar bloğu
stratejisinin ana ekseni
İşte Türk Devleti ve özel olarak Cumhur İttifakı’nın KUH ile geliştirmeye
ve kotarmaya çalıştığı şey de tamamen budur. Yani içte kendi iktidarının ömrünü
uzatabilmek, iç cepheyi kendi iktidarını güçlendirecek şekilde tahkim etmek ve
dış cephede de diğer parçalardaki Kürt oluşumlarını Kürt-Türk ittifakı
aracılığıyla kendi himayesine alarak; Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sağlama
almak…
Ve fakat Öcalan’ın devletle geliştirdiği tutumundan kaynaklı olarak bu
ittifakta KUH, ulusal haklar bağlamında adeta hiçbir kazanım elde eder durumda
değil. Bu yetmezmiş gibi bir de bu ceberut sistemin kendisini yeniden ve bir
kez daha tahkim etmesine şans tanıyarak, iktidar muhalifi cephenin parçalanarak
zayıflaması sonucunun oluşmasına hizmet edecektir.
“Hem mücadele hem
müzakere”
KUH’nin DEM Parti cenahı her ne kadar da “hem mücadele hem müzakere”
diyerek, “dengeli siyaset” izliyor olduğunu ileri sürüyor olsa da ama bu sadece
verili an itibariyle böylesi bir esneklik şansı tanıyor olacaktır. Sürecin
fiilen resmileşmesiyle ve adımlar atılmasıyla birlikte; ittifak olmanın gerekli
yükümlülüklerini yerine getirme koşulu karşılarına çıktığında; işte o zaman
Kürt Siyasi Hareketi (KSH) müzakerenin akamete uğramaması adına, zorunlu olarak,
iktidar bloğunun yanında yer alarak, muhalif kesimden ayrışacaktır. “Nötr” pozisyon
takınması halinde bile, sonuç değişmeyecek ve o denklemde objektif olarak,
kesinlikle iktidar safında konumlanmış olacaktır. Unutmamak lazım ki Erdoğan’ın
CHP üzerinden yakalamak istediği ortam oluşmayınca; muhalefeti parçalama
siyaseti, daha bir stratejik önem kazanmış oldu.
Ağırdan alma taktiği
Suriye’deki dengelerin nasıl kurulacağına ilişkin yaşanan belirsizlikten
ötürü ağırdan alınan süreç, Trump ile yapılan görüşmelerle önemli oranda
giderilmiş olsa gerek ki iktidar kanadı hem 19 Mart darbesiyle baş rakibi CHP
riskini darbeleyip zayıflatmaya yöneldi ve hem de DEM Parti’nin İmralı
heyetiyle resmi bir görüşme yaparak; süreci doğrudan sahiplenip hızlandırma
tutumu içine girdi (Yani bazılarının yorumladığı ve ya yansıtmak istediği gibi
19 Mart darbesiyle umduğunu elde edemeyince süreci hızlandırma kararı almış
değil).
Lanetli rota
Bu aşama itibariyle KSH’nin kendi iradesini artık çok daha büyük oranda Öcalan-Devlet Mutabakatı ipoteği altına
soktuğu söylenebilir. Keza süreç devlet tarafından sabote edilmediği sürece, KSH’nin
Öcalan’ın kendilerine çizdiği bu “lanetli rota”dan ayrılma olasılığı da aynı
oranda artık çok daha zayıflamış olacaktır.
Gözetilen, Kürt
burjuvazisinin çıkarlarıdır
KSH bu tercihiyle belki Kürt burjuvazisinin yaşam koşullarını bir nebze de
olsa kolaylaştırmış olacaktır. Fakat şu kesin ki İslamo faşist tek adam
rejimiyle kurulan bu ittifak, başta Kürt emekçileri olmak üzere Türk ve diğer
milliyetlerden emekçilerinin yaşamlarını asla kolaylaştırmayacaktır. Çünkü
iktidar açısından bu ittifak; iç cephede demokratikleşmenin değil, daha da
otoriter bir rejim kurmanın, dış cephede ise bölünme riskini bertaraf ederek,
coğrafi olarak genişleme emperyal emellerin ihtiyacı olarak ele alınmaktadır.
Bunun aksini iddia etmek, safdillik ve siyasi körlükle mümkün olabilir ancak
ki.
CHP rol üslenmekte
geç mi kaldı?
KSH’ni bu yoldan ancak ki ya güçlü bir devrimci halk hareketi alıkoyabilirdi;
ya da mevcut iktidara alternatif olma iddiasına sahip burjuva ana muhalefet partisi
ve bağlaşıklarının Kürt sorunun çözümüne dair sunacağı somut program üzerinden
onlarla geliştireceği ittifak siyaseti alıkoyabilirdi. Ancak ne var ki güçlü
bir devrimci halk hareketi olmadığından; geriye bunu yapabilecek tek güç sadece
CHP olabilirdi. Fakat CHP 19 Mart darbe sürecine kadar izlediği politik
mücadele hattı ve esasen de gerek Kürt sorununda ve gerekse burjuva demokrasisi
ve laiklik konularında ki vizyonsuzluğundan ötürü bu sorunları siyasal
mücadelesinin etkin dinamikleri olarak kullanma beceri ve basiretini
gösteremedi (Sakın kimse bunu o basit kalıpsal; “ama o faşist bir parti.
Bunların çözümünü ondan beklemek te neyin nesi?” söylemiyle izah etmeye
yeltenmesin. MHP, AKP ve Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümünü, barışı ve
demokrasiyi ağızlarına alıp, bunları siyasal mücadelenin enstrümanı yapabildiği
bir durumda; Kürt sorunun tümden olmasa da kısmi çözümlerinin demokrasi koşulu
olmadan da mümkün olabileceğini artık görmek gerekiyor. Nasıl ki kendi menfaatleri
söz konusu olduğunda emperyalistler pekâlâ da “bağımsız Kürdistan kurma”
hedefleri belirleyebiliyorlarsa; faşist bir iktidar da yine kendi daha büyük
çıkarları gereği, hiç de demokratik bir toplum koşulu gözetmeden, Kürtlere
birtakım haklar verebilir, ya da böylesi bir yola girebilir. Nitekim giriyorlar
da işte). 19 Mart sonrası geliştirdiği direniş ve artık cepheden, doğrudan ve
söke söke alma cüretiyle kendisini yeniden konumlandırdığı bu süreçte galiba Kürt
sorununun çözümünde Kürtlerle ittifak kurma ve onları mevcut iktidarı devirme
hareketinin bir bileşeni olarak tutma da treni kaçırmışa benziyor.
Hayat ta mücadele de
devam ediyor
Fakat yine de hayat devam ediyor ve mücadele de kızışarak devam edecektir.
Neyin nereye evrileceği, nelerin neleri değiştirip dönüştüreceği ve hangi
formatlarda yeni biçimlere büründüreceği belli olmaz. Bu yüzden devrimci hareketlerin
de CHP’nin de Kürt ulusal hareketini iktidarın yedeğinden çekip alma mücadele
ve basıncının da kesintiye uğratılmadan, ısrarla devam ettirilmesi gerekiyor.