Halil Gündoğan
15.05.2025
Öcalan’ın çağrısına uyarak kendisini feshetme kararı alan PKK’nin 12. Kongre kararları arasında yer alan iki husus, Türk milliyetçisi bazı kesimler ve ama özellikle de sosyal demokrat, liberal demokrat, sol vb. sıfatlarla da kendilerini etiketleyen, fakat kamuoyunda da daha çok “Kemalist ulusalcılar” olarak bilinen çevreleri adeta fişeklemiş durumda. Şunlar söylenmekte Kongre kararlarında:
“PKK, kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkâr ve
imha siyasetine karşı halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine
çıktı.”
“Önder Apo Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşması’nın ve
1924 Anayasası’nın öncesini referans alarak, ‘Ortak Vatan’ ve Kürt-Türk
halklarının kurucu öğe olduğu ‘Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ perspektifini ve
‘Demokratik Ulus’ anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi.” (https://www.ozgurpolitika.com/haberi-yeni-donem-basliyor-200499)
Alıntılanan birinci paragrafta, açıkça anlaşılacağı üzere, yapılan şey bir
durum tespitinden ibarettir. Kuşkusuz ki bu, yapay, aslı astarı bulunmayan bir
tespit değil; tam aksine inkârdan gelinmesi öyle pek de mümkün olmayan,
olgusal, tarihi bir gerçektir. Tabii bu tespit, tarihsel olarak kodlanan Kürt
sorununun ortaya çıkış miladının Lozan Antlaşması olarak veriliyor olması
yönüyle elbette kusurludur. Çünkü Kürt yurdu ilk olarak Lozan Antlaşmasıyla
parçalanmıyor. Bilindiği üzere Kürdistan daha öncesinden, Osmanlı ile Safevi Devleti
arasında yaşanan Çaldıran Savaşı sonrasında yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla
ikiye bölünür. Büyük bölümü Osmanlıların denetiminde olsa da “Doğu Kürdistan”
bölümü Safeviler denetimine girer. Lozan Antlaşmasıyla olan ise; Osmanlı
denetiminde olan Kürdistan’ın, Osmanlının parçalanmasıyla ortaya çıkan ve
emperyalistlerin dizayn ettiği “yeni Orta Doğu”da Irak, Suriye ve Osmanlı
bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında paylaştırılır. Nitekim PKK
hareketinin ilk temel strateji ve programı olan Bağımsız Birleşik Kürdistan
hedefi üç parça Kürdistan üzerinden değil; dört parça Kürdistan’ın
özgürleştirilmesi üzerinden tanımlanıyordu.
Fakat Öcalan ve dolayısıyla da PKK burada sorunu TC. Devleti muhataplığı
üzerinden müzakere ediyor olduğundan; doğallığıyla sadece Osmanlı denetiminde
kalmış olan Kürdistan bölümünü ele alıyor politik olarak. Zaten Lozan
Antlaşması da bu bağlamda öne çıkarılmış oluyor. Bu tavırda belirleyici ana
motivasyon, İttihat Terakki ve ideolojik devamcısı olan Kemalistlerin yeni Türk
devletini “ana vatan” olarak kurguladıkları Misakı Milli sınırları üzerinde var
etmektir.
Bilindiği üzere Kemalistlerin bu rüyası, Lozan Antlaşması ile yarım kalır. Lozan’daki
bu uzlaşma, Kemalistler açısından tarihi bir zorunluluktur. Çünkü Lozan, anlatıldığı gibi, “Kurtuluş
Savaşı’nın” zaferinin doğrudan ifadesi değil; “Kurtuluş Savaşı” ile elde edilen
kısmi başarının sağladığı avantaj ile, Sevr Antlaşması’nın devre dışı
bırakılmasının uzlaşısıdır. Galiba bugün feveran eden çevrelerin yeterince
idrakine varamadıkları da sorunun bu boyutudur. Yani Lozan, galip devletlerin Sevr Antlaşması’nın iptal edilmesi karşılığında
Kemalistlerin Misakı Milli sevdasından vaz geçip, Türkiye’nin bugünkü
sınırlarına razı olması tavizidir.
Dolayısıyla da Misakı Milli sevdası TC. Devleti’nin ve ama özellikle de
Turancı ve İslamcı kesiminin “gizli ajandası” olarak hep var ola geldi. Galiba
bunu doğrudan ilk depreştiren şahsiyet de Turgut Özal’dı. Ve o süreçle
birlikte, Öcalan’ın da tav olduğu bir proje oldu. Birleşik Bağımsız Kürdistan
projesinin gerçekleşebilir olma umudunu yitiren Öcalan, tıpkı Osmanlı döneminde
olduğu gibi, üç parça Kürdistan’ın birliğini, Misakı Milli sevdalısı Türk
Devlet yetkilileriyle müzakereye çark etti. Turgut Özal’ın fiilen tasfiyesiyle,
başlamadan ara verilen bu projeyi Öcalan, tutsak düşten sonra devletle açıktan
müzakere etti. Fakat bu kez de ciddi bir muhatap bulamadı. Derken, fikren zaten
Misakı Millici olan Cumhur İttifakı iktidarının ve aslında bir bütün olarak da
“devlet aklı” denilen çekirdek kadronun (Ki bu bağlamda aslında ümmetçi Erdoğan
ve Turancı faşist Bahçeli, kendilerini ulusalcı Kemalistler olarak
tanımlayanlardan daha sıkı İttihatçı ve
Kemalist olmuş oluyorlar), Orta Doğu’nun yeniden dizaynı temelinde şekillenen
gelişmeler üzerinden yaptıkları “Son Türk Devleti’nin mevcut sınırlarını
koruyamama riski” okumasıyla, çıkış yolunu “tarihi Kürt-Türk ittifakı”
üzerinden, Misakı Milli’ye yeniden hayat vermekte bulmasıyla, Öcalan için de
böylece yeniden fırsat doğmuş oldu.
Yani özetle PKK Kongresi’nin, Öcalan’ı referans alarak atıfta bulunduğu
Lozan ve 1924 Anayasası öncesine dönülerek Kürt sorununa çözüm arayışı ifadesi,
bazılarının şuursuzca bir hezeyanla sandığı gibi Sevr’e geri dönüp bağımsız
Kürdistan’ın kurulması istemi değil; Lozan Antlaşması’yla yitirilen Osmanlının
denetimindeki birleşik üç parça Kürdistanı, şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti
çatısı altında tekrardan birleştirme sevdasıdır (Ki bu sevda, İdris i Bitlisi’den
miras bir sevdadır.). TC. Devleti açısından ise, bu ittifakla, İttihatçı ve
Kemalistlerin Lozan ile yarım kalan Misakı Milli rüyasını gerçekleştirmektir.
Aksi taktirde K. Kürdistan’ı da Türk Devleti denetiminden çıkarıp, muhtemelen
İsrail denetiminde, “bağımsız” birleşik Kürdistan’ın ortaya çıkma sürpriziyle
yüz yüze kalma güçlü riskiyle karşı karşıya kalınacaktır. Yani Lozan Antlaşması
öncesine dönülmesi istemiyle kastedilenin bundan başka bir şey olmadığı zaten
güçlü vurgularla dile getirilen “Ortak Vatan” ve “Kürt-Türk halklarının kurucu
öğe olduğu ‘Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ ve ‘Demokratik Ulus’ oluşturarak,
yeni bir Türk ulus devleti inşa etme istemlerinden de açıkça orta da değil
midir?
PKK Kongresi’nin 1924 Anayasası öncesinin referans alınması ifadesinin de
yine bu bütünlüklü anlayışın bir unsuru
olarak, Kemalistlerin “Kurtuluş Savaşı” sürecinde ihtiyacını duydukları
Kürt-Türk ittifakının oluşturulmasında verdiği sözlerin bir ifadesi olan 1921
Anayasası’nda yer alan Kürtlere yerel özerklikler verileceği sözlerinin, 1924
Anayasası ile darbelenip ortadan kaldırılan Kürt-Türk İttifakının ancak ki
tekrardan 1921 Anayasası anlaşmasına dönülerek yeniden oluşabilme ortamı bulabileceğinin
ifadesinden başka bir anlamının olmadığı da açık değil midir?
Bu milliyetçi faşizan hezeyan sahibi Turancı ve ulusalcı Kemalistler kendi
tarihlerinin tutarlı sahiplenicisi ve savunucusu olmayı da beceremiyor
maalesef. Azıcık tarih bilinci olsa, idrak ederler ki Kemalistlere 1921
Anayasası’nı yaptıran olgulardan biri de o süreçte Kürtler ile yapılan ittifak
antlaşmasıdır. Nitekim gerek “Milli Mücadele” olarak tanımlanan “Kurtuluş
Savaşı”nın nasıl bir program ve rota izleyeceğinin belgesi olan “Amasya
Genelgesi”nde ve gerekse “İzmit Basın Toplantısı”nda Kürtlere yerel yönetimler
özerkliği şeklinde ifadesini bulan açıklamalarından anlaşılacağı üzere Kürlere
verilen sözlerin tutulmayıp, onların inkârı ve asimilasyonu yoluna gidilmiştir.
1924 Anayasası da zaten takınılan bu inkârcı, tekçi faşizan yeni tutum ve
rotanın ifadesidir.
Kurdukları ittifaka ihanet edip, Lozan’da Kürtlerin yurdunun üç parçaya
bölünmesine onay verenler, kurulacak yeni devlette Kürtler ile Türklerin kurucu
öğe olacağına dair sözlerini tutmayanlar, değil muhtariyet statüsü tanımayı, Kürtlerin
ulusal varlığını dahi inkâr edenler, bütün bunları kendilerine mübah görüyor.
Ama tıpkı kendileri gibi, gasp edilen kendi ulusal haklarını dava edenler, inkâr
ve ihanet tutumuna itiraz edip başkaldıranları ise katli vacip bölücüler olarak
mahkûm edilmeye çalışıyor. Yüz yıldır anadilleri dahi yasaklanmış Kürtlerden,
utanıp sıkılmadan; “biz zaten eşit haklara sahip, bin yıllık kardeşiz.” diye
bahsediliyor olması gerçekten de utanç ötesi, yüzkarası bir ikiyüzlülüktür.
Kabahat sizden ziyade, Kürt sorunun çözümünü, Kemalistler dahil, ırkçı-faşist
Turancı Türk milliyetçilerinin ve ümmetçi din bezirganlarının kutsal mirası
olan Misakı Millici çizgide görerek, bir Türk milliyetçisinden daha fazla Türk
ulusçuluğuna hizmet etmeyi, daha güçlü, bölge lideri olacak kadar daha güçlü bir
ulus devlet yaratmayı kutsal görev addetmiş günümüz İdris i Bitlisi olma
sevdalısı Öcalan ve onun arkasında duran PKK’dedir.
Peki Kemalist ulusalcılar, yeniden ihtiyacı duyulan Kürt-Türk ittifakı ve
barışının, bu ittifakı fiiliyatta boşa düşürüp bozan Lozan Antlaşması ve 1924
Anayasası öncesine dönme referansı dışında, başka hangi tarihi referansları baz
alarak gerçekleştirebileceklerini düşünüyor acaba? Lozan ve 1924 Anayasası
etrafında bu kadar feveran ettiklerine göre, besbelli ki Misakı Milli zeminin
de de olsa Kürtlerin birleşmesini ve keza Türk Devleti bünyesinde de olsa Kürtlerin
hiçbir ulusal hak ve statüye sahip olmasını asla istemiyorlar. Ölümüne
takipçisi olduklarını iddia ettikleri İttihatçı ve Atatürk başta olmak üzere “Silah
arkadaşı” Kemalistlerin Lozan ile içlerinde ukte kalan “kutsal vatan toprakları”
Apo sayesinde yeniden “ana vatana” dahil olup, Kürtlerin ve Türklerin yeminli “ortak
vatanı” olacak, ama bunun ayırdında değiller. Milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı
gözlerini böylesine kör etmiş.