Kürt Siyasal Hareketinin irade sorunu

 

 

Halil Gündoğan

25.07.2025

 

Kısa tarihçesiyle Örgütsel işleyiş

Öncelikle vurgulamak gerekiyor ki illegal yapısını feshettiğinden, Kürt Siyasal Hareketini (KSH) bu süreçte artık sadece legal parti ve diğer siyasal kurumları temsil ediyor olacaktır. İllegal yapıları da dahil KSH (belki ilk dönemlerini dışta tutarak ifade etmek gerekir) zaten asla normal bir kolektif yapı işleyişine sahip olmamıştır. 80’li yılların ilk yarısı itibariyle KSH, giderek artan oranlarda Öcalan’ın tek başına hükümran olduğu bir yapıya dönüşmüştür. Bunun kavramsal karşılığı da “Önderlik kurumu” olmuştur. Örgütsel işleyişini asgari oranda demokrasi normlarıyla yürüten normal her parti ve örgütte kurumsal kolektif yönetim organları ve karar alma mekanizmaları olur. Örgütlerin stratejik ve proğramsal kararları en üst karar mekanizması olan kongrelerce belirlenir. Merkez komiteleri bu kongre kararları doğrultusunda iki kongre arasında örgütü yönetir, sevk ve idare eder. Yürütme, siyasi büro, askeri komisyon vb. oluşumlar da MK adına inisiyatif kullanır ve ona karşı sorumludurlar. MK kongreye karşı sorumludur. En üst organın kararları sadece organın doğrudan kendisi tarafından değiştirilebilir ve yerine yenileri karar altına alınabilir.

 

Fakat KSH’nin bu normal normlara uyumu esasta biçimseldir. Evet elbette bir kongreleri, bir MK’leri ve diğer hiyerarşik örgütsel mekanizmaları vardır. Ve elbette bunlar ast-üst ilişkisi içinde çok katı bir merkeziyetçi disiplinle üst yönetim organlarının emir komutası altında icra ederler örgütsel ve siyasal faaliyetlerini. Keza bu mekanizma içerisinde demokrasi, sol literatüre göre söylemek gerekirse, iç işleyişi önemli oranda demokratik-merkeziyetçilik ilkesi uyarıncadır da.

 

Ancak bütün bunların anlam ve değeri bir yere kadar olup, ötesi tam bir hezimettir. Çünkü KSH’nde en üst karar merci olarak kongre ve keza en üst yönetici organ olarak MK, kendi kolektif iradelerini “Önderlik” kurumuna devretmişlerdir. Dolayısıyla da son söz ve nihai karar, tartışılmaz ve itiraz edilemez bir şekilde, “Önderlik” dedikleri Öcalan’dadır.

 

Öcalan’ın tutsaklığı sürecinin bir kesitinde, fiili engellerden ötürü “Önderlik” belki biraz ikinci plana düşmüş ve örgütsel mekanizmalar normal bir örgüt işleyişine dönebilmişlerdi. Ama bu durum, devlet icazetiyle Öcalan’ın yeniden aktif konuma döndürmesiyle, çok daha vahim bir şekilde eski tarzına dönmüş oldu. Öyle ki Öcalan’ın devletin stratejik çıkarları gereği Kürt ulusal taleplerinden vazgeçmesi ve örgütün silahlı mücadeleye dayalı stratejisini terk ederek kendisini feshetmesi gibi son derece hayati olan bu meselelerde tek başına almış olduğu kararlara dahi itirazsız boyun eğdi.

 

Güncellenen irade ve yetki devri

Hatırlanacağı gibi 12. Kongre iradesi, Öcalan’ın Türk Devleti ile “pişirdiği” Kürt-Türk İttifakıyla Türk Devletini bölgenin lider devleti yapma ve keza Kürtler ve Türklerin kurucu üyesi oldukları yeni bir Türk ulus devleti inşası süreci olan bu sürecin yürütülmesinde, KSH’nin iradesini tümden “Önderlik” olarak Öcalan’a devretti. Yani artık tek karar mercii Öcalan’dır. Dolayısıyla da KSH’nin bu süreçteki tek misyonu, Öcalan’ın belirlediği strateji, taktik ve örgütsel mekanizmalarla onun isteklerini yerine getirmekten ibaret olacaktır.

 

KSH Öcalan’a rağmen tavır belirleyemez

Durum buyken gerek DEM ve gerekse diğer bazı çevrelerin KSH’nin Cumhur İttifakının bir bileşeni olmayacağı, Erdoğan’ın anti demokratik icraatlarına ve şeriatçı emellerine karşı demokrasi cephesi safında yer alacağı, daha geriye gidişe bariyer oluşturacak muhalif cephe saflarında konumlanacağı vs. vs. gibi söz, söylem ve temennilerinin, iyi niyet dışında nasıl bir karşılığı olabilir acaba?

 

Örneğin Öcalan’ın; “Anlatıyorum anlatıyorum ama beni anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Büyük ve stratejik düşünemiyorsunuz. Ufkunuz, kuyudaki kurbağanın gök yüzünü gördüğü kadarıyla sınırlı sanması kadar sınırlı. Bu söylediğiniz şeyler taktik, tali sorunlar. Biz stratejik hedeflerimize kilitlenmeliyiz. Stratejik hedeflerimize varmamız da devlet ile ortaklaşa hazırladığımız programa bağlı kalmakla mümkün olacaktır. Dolayısıyla da mevcut denklemde devlet bu programı gerçekleştirme görevini Bahçeli, Öcalan ve Erdoğan’a vermiştir. Devlet bu görevi başka aktörlere devretmedikçe, KSH olarak bizim farklı ittifak tercihlerimiz olmayacaktır.” Dediği bir durumda, örneğin DEM buna itiraz edebilecek ve bugün söylediklerinin arkasında durabilecek mi?

 

KSH iradesini geri kazanmadıkça

KSH Öcalan’a rest çekip, teslim ettiği kurumsal iradesini geri almadıkça, Öcalan’ın arkasında sıraya girme dışında bir başka şansı maalesef ki bulunmuyor. En azından yakın dönem açısından bu tarz bir radikal restleşme pek olası da değil gibi. Dolayısıyla da gerek KSH bileşenlerinin ve gerekse DEM’in demokrasi güçlerinden kopup, iktidarın arkasında saf tutabileceğine ihtimal vermeyen iyi niyetli siyasi ve akademik düşünce aktörlerinin sorunu bir de bu boyutuyla sorgulaması gerekiyor herhalde.

 

KSH’ne yaklaşım sorunu

Bir diğer önem arz eden yön ise demokrasi güçlerinin KSH’nin bu realitesinin bilincinde olarak yine de her somut anti-faşist, anti- emperyalist, anti-kapitalist ve anti-ataerkil demokrasi mücadelesine onları da davet etme tutumuyla hareket etmesidir. Evet, bu önemli! Fakat Öcalan’ın onları devletle/Cumhur İttifakı ile birlikte olma seçeneğine mecbur bırakacağı süreçlerde ise KSH’nin taban kitlesiyle özgün bir ittifak ilişkisi geliştirmek çok daha önemli olacaktır. Tabii bu da ancak ki taleplerin kitleleri doğrudan ilgilendiren ekonomik, siyasi, demokratik, cins ve ekoloji temelli sorunlar eksenin de yani mücadelenin daha çok sınıfsal boyutu önde olduğu durumlarda mümkün olabilecektir.

 

KSH’nin tarihi sınavı

Öcalan’ın devlet ile kurduğu bu ölümcül stratejik ilişkiden ötürü, iradesini Öcalan’a devretmiş KSH’nin demokrasi cephesinin “demir başı” olma konumunu koruması bu siyasal denklemde pek olası olmayacaktır. Daha da önemsenmesi gereken boyut ise; bu ilişki tarzı onu kaçınılmaz olarak Kürt liberal burjuvazisinin temsilcisi konumuna sürükleyeceğinden; kısa sürede bu sınıfsal aidiyetine uygun siyasal refleksleri içselleştirerek, yeni sınıfsal konumunun gereğince davranmaya başlayacak olmasıdır. Bu, eşyanın tabiatı gereği böyle olacaktır. Meşhur sözdür: Siyaset boşluk tanımaz! Buna şu da eklenebilir: Hayat ve ama özellikle de sınıf mücadelesi acımasızdır. İki arada bir derede olma durumunu uzun süreli kılmaz.

 

“Üçüncü yol” seçeneğini

Bu süreç, KSH’nin son yıllarda benimseyip sürdüre geldiği şu popüler “üçüncü yol” çizgi ve tutumu da artık miadını doldurmuş oluyor. Yani KSH’nin bundan böyle bir “üçüncü yol” seçeneği olmayacak. Ya emek ve demokrasi mücadelesi saflarındasın, ya da “Önderliğin” safında olarak, ceberut devletin ve dolayısıyla emperyalist-kapitalist sistemin saflarında.

 

Emekçi kitleleri sınıf kardeşliği zemininde örgütleme zaruriyeti

Bir kez daha yinelemek gerekiyor: Siyasi mücadele boşluk tanımaz. KSH sosyal taban olarak emekçi halk güçlerine dayanıyor. Bugüne kadar bu tabanı ulusal özgürlük talebiyle mobilize ediyordu. Ancak bugün artık bu talep ikinci plana düşmüş durumdadır. Mevcut iktisadi ve sosyal yaşam koşulları bu emekçileri zorunlu ve de doğası gereği hızla kendi yeni asli gündem ve taleplerinde yoğunlaşma önceliğine sürükleyecektir. Bu durum, sınıf mücadelesi perspektifiyle hareket eden sol-sosyalist siyasi yapılara, bu kitleyi örgütleyerek sosyalizm mücadelesine kazanma gibi zorlu bir tarihi görevi yükler. Aksi takdirde Öcalan’ın KSH’nin önüne koyduğu hem sistemle çatışmamayı esas alan mücadele yöntemi üzerinden ve hem de şu “komünal toplum” safsatası üzerinden sınıf mücadelesi ve sosyal kurtuluş devrimlerini reddeden, kapitalist sistemle barışık yaşamayı “Önderliğin kurtuluş paradigması” sayıp, bunu “yeni yaşam felsefesi” sayan, “sınıf dışı” bir sosyal taban ortaya çıkacaktır. Yani derdi bu sistemi devrimle yıkıp sosyalizme ve oradan da gerçek komünal topluma ulaşmak olanların dert edinmesi gereken bir büyük sorun adayıdır bu sorun.