Demek ki neymiş Öcalan’ın “yeni paradigma” dediği şey?

 


Halil Gündoğan

30.12.2024

 

Faşist MHP lideri ve iktidarın oylumu küçük ve ama ters orantılı olarak etkisi büyük, küçük ortağı Devlet Bahçeli’nin devlet adına Ekim ayı başlarında kamuoyuna ifşa ettiği “yeni süreç”, öngörülen olağan seyrinden çok da sapmadan devam ederek; DEM Parti heyetinin Öcalan ile yaptığı ziyaretle, artık tamamen aleniyet kazanmış oldu.

 


Somut durum: İki ülke-iki devrim stratejisi


Halil Gündoğan

28.12.2024


Belli başlı bileşenlerinin ekseri çoğunluğunca Türkiye Devrimci Hareketi (TDH), denilebilir ki ta 1920’lerin TKP sürecinden devraldığı bir yanlış teşhisi, hâlâ da tekrarlamaya devam ediyor. İşgal ve ilhak ta edilmiş olsa K. Kürdistan’ın Türkiye’nin doğal bir parçası, bir bölgesi olmayıp, ayrı bir ülke olarak, Kürt ulusunun yurdu olduğu gerçeğini es geçmeye devam ediyor.

Bilindiği gibi T.C. Devleti, Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi olarak Anadolu, Trakya ve Mezopotamya toprakları üzerinde, ulus devlet modeliyle kurulmuştu. Bu kuruluş, bu ‘coğrafya’ da yaşamakta olan tüm diğer yerel ulus ve ulusal azınlıkların yurtlarının da ilhakıyla mümkün olmuştu. Kemalistler kurdukları bu devşirme ülkeye de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” adını vermişlerdi. Tabii günlük konuşma dilinde kısaca, “Türkiye” adıyla anılacaktı.

Suriye’de neler oluyor?


 

Halil Gündoğan

21.12.2024

 

Suriye’de ne oldu?


Bilindiği üzere Suriye’de, Esad’ın iktidarını kansız bir şekilde devredip, ülkeden ayrılması ile sonuçlanan sürecin başlangıcı, bundan 13 yıl öncesine dayanır. “Arap Baharı” olarak tanımlanan sürecin etkisiyle, esasen yolsuzluklara ve insan hakları ihlallerine karşı, Ocak 2011 tarihinde, küçük çaplı gösteriler şeklinde başladı. Ancak bu gösteriler, devreye BOP’un baş mimarlarından ABD, İngiltere ve İsrail’in ve de özel olarak BOP “Eş başkanı” unvanı sahibi Erdoğan’ın başında bulunduğu Türk Devleti’nin girmesiyle, renk ve nitelik değiştirmeye başladı.

 

Çözümsüzlük açmazının Kürt milliyetçilerini vardırdığı nokta


 


Halil Gündoğan

14.12.2024

Bundan kısa bir süre önce, “Yeni Ortadoğu İçin İsrail-Kürt İttifakı Gelecekteki Riskler Ve Fırsatlar” ana temalı bir panel düzenlenmişti. Verilen bilgiye göre panel, Kudüs İbrani Üniversitesi’nden Kürt akademisyen Veysi Dağ tarafından organize edilmişti. Panelistler üç İsrailli akademisyen ve Kürt tarafını temsilen de Kürdistani Parti (PAKURD) kurucu başkanı vardı.

Panelistlerin tamamı, İsrailler ile Kürtler arası ittifakın ta Asurlar, Babiller vs. dönemlerinden beri devam edegelen tarihi bir kökenini olduğunu uzun uzun anlatarak başladı. Yani “bin yıllık Türk-Kürt Kardeşliği”nden daha da eski tarihlere dayanan, alternatif bir “kardeşlik hikayesi”. Ve yine panelistlerin tamamı, bugünün koşullarında gerekliliği elzem görülen Kürt-İsrail İttifakını, bu “köklü tarihi miras” ve “benzeşen ortak tarihsel yaşam öyküsü” üzerinden kurgulamayı tercih etti: “Her iki halk bin yıllarca devletsiz bırakıldı ve sürgün edildi. Bu ortak yönümüz bizim birbirimizi daha iyi anlamamızı sağlayacak güçlü bir bağdır. İsrail bu makus talihi yıkıp, kendisini yoktan var ederek devletleşti. 

Ulusal kurtuluş hareketleri her koşulda desteklenmeli mi?

 


Halil Gündoğan

11.12.2024 






Suriye’de ki paylaşım savaşında son durum ve tarafların pozisyonu

Emperyalist güç odaklarınca Suriye’de yürütülmekte olan vahşi paylaşım savaşı, Esad Rejiminin kendisini sonlandırılmasıyla, birinci evresi itibariyle tamamlanmış oldu: Kaybeden taraf Rusya, İran ve Esad Rejimiyken; kazanan taraf, başta İngiltere olmak üzere ABD, İsrail ve genel olarak NATO oldu.

 Keza taşeron güçler olarak Türkiye-SMO, HTŞ, SDG ve Esad Rejimi muhalifi diğer bazı toplumsal kesimlerin de belli kazanımlar elde eden taraflar olduğunu ifade etmek gerekiyor.

Paylaşım savaşının ikinci evresinin ise esasen BOP stratejisinin ön gürmüş olduğu önceliklere uygun olarak dizayn edilmek isteneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bunda elbette Rusya ve Türkiye ile kapalı kapılar ardında yapılan pazarlık ve anlaşmalar da gözetilecektir. Rusya’nın Suriye’den bu kadar kolay vazgeçmesinin mutlaka ki bir karşılığı vardır. Muhtemelen ABD’nin yeni yönetimiyle Ukrayna üzerinden yapılan pazarlıklarda varılan bazı anlaşmalar karşılığındadır bu kolay vazgeçme durumu.

 

PARAMİLİTER GÜÇ VE DİĞER SİLAHLI GİZLİ OLUŞUMLARA NEDEN İHTİYAÇ DUYULUYOR ACABA?

Halil Gündoğan

07.12.2024

 

Denilebilir ki ilkeli ve moderniyle tüm devletlerin, resmi ordu, polis ve istihbarat oluşumları dışında bir de yerel ve küresel alandaki gayrı meşru kirli işlerini yaptırdıkları gayri resmi, illegal oluşumları hep olagelmiştir. Fakat özelikle de 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası dönemde Varşova Paktı ile ABD’nin başını çektiği Batı Avrupalı devletlerinin oluşturduğu emperyalist pakt (yani özetle NATO) arasında başlayan “Soğuk Savaş” sürecinde bu gayri resmi güçler, Pentagon koordinatörlüğünde, uluslararası oluşumlar karakteri kazanır. 

 

“NATO’nun bütün cephe gerisi operasyonlarının gayri resmi adı” olarak kimi yerde Gladio veya “Süper NATO”, T.C Devleti’nde “Özel Harp Dairesi” veya “Kontrgerilla” adlarıyla bilinen bu illegal oluşumların temel kuruluş gerekçesi; genel olarak muhaliflerin ve ama özel olarak da sosyalist ve komünistlerin mücadelelerini bastırmak ve iktidara gelmelerini engellemek ve keza olası Varşova Paktı saldırısı karşısında, o ülkelerin cephe gerisinde kontrgerilla faaliyetleri organize edip, yürütmektir.

 

Rusya’ya Suriye’de İngiltere Operasyonu

 


Halil Gündoğan

4.12.2024

Suriye’deki son operasyon neyin ve kimin operasyonu?

Oldukça uzun bir süredir Suriye Rejimine karşı atıl durumda bekleyen “Rejim Muhalifi Güçler” olarak tanımlanan ve esasen, başta CİA, MOSSAD, MI6 ve MİT tarafından organize ve finanse edilen, ağırlıklı bölümünü cihatçıların oluşturduğu paramiliter-milis güçler,  iç güç dengelerinde kayda değer ölçekte büyük değişikliklerin de yaşanmadığı bir süreçte (elbette Hizbullah’a bağlı güçlerinin önemlice bir bölümünün Lübnan’a çekilmesi ve Rusya’nın eskisi kadar aktif olamaması gibi etmenler, saldırganlar açısından kısmen avantajlı bir ortam oluşturuyor olsa da) adeta “sürpriz” bir şekilde, 27 Kasım 2024 tarihinde güçlü bir atak ile karşı saldırıya geçtiler.

 

Savaşlar kendiliğinden devrime yol açar mı?

 

Halil Gündoğan

30.11.2024

 

Kritik bir süreç                                                                                                                                            

ABD ve NATO şemsiyesi altında toplaşan emperyalist haydutlar, Ukrayna sahasında son derece riskli provokatif hamleler geliştirmekteler. Savaş rakibi Rusya’ya karşı art arda geliştirdikleri bu son derece riskli hamleler, gelişmelerin yönünü artık neredeyse kestirilemez noktaya vardırdı: Savaş, her an bölgesel savaştan topyekûn bir dünya savaşına bir anda sıçrayabilir bir hâl aldı. Yani mevcut durum işte böylesine kritik ve son derece de kırılgan.

 

Kürtler açısından olasılıklar ve riskler…

Halil Gündoğan

14.11.2024

 

Girilen sürecin realitesi

Gerek küresel ve ama özellikle de Bölgesel düzlemde yaşanan gelişmeler her anlamda “kartların yeniden karılması”, senaryoların yeniden kurgulanması ve hesapların yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini dayatmış durumda. Yani hiç kimse ve hiçbir tarafın kayıtsız kalma lüksünün olmadığı bir sürece girilmiş oldu.

 

Sol neden güçlü bir çekim merkezi yaratamıyor?

Halil Gündoğan

20.11.2024

 

Günümüz dünyasında, uzunca bir süreden beridir sol, belki bazı küçük istisnalar dışında, hemen hemen her yerde adeta varlıkla yokluk arası bir gerçeklik arz ediyor. O eski ihtişamlı halinden geriye eser kalmamış gibi. Yani kala kala, bölük pürçük, son derece etkisiz, marjinal grupçuklar kalmış. Bunların ekseriyeti de sıkıştığı o dar örgütsel çevresi içinde, bir nevi kendisini yaşatma derdine düşmüş. Günlük “siyasal-örgütsel mücadele” adına sergileyebildiğinin esası, denilebilir ki “yaşama tutunma” gayretine gerilemiş durumda.

 

Tabii ki bu, kendiliğinden, öylesine sebepsiz yere, durup dururken ortaya çıkmış “kadersel bir sonuç” değil. Bu sonucun ortaya çıkmasında çok tayin edici iki dönüm noktası olduğunu söylemek, yanlış olmayacaktır. İlki; 1970’li yılların sonu, 1980’li yılların başlarında kapitalist-emperyalist cephenin “neo liberalizm” adı altında başlattığı top yekûn saldırıya hazırlıksız yakalanarak aldığı o büyük örgütsel ve manevi yenilgidir. İkincisi ise; daha çok da kitlelerde umut ve ufuk yitimi sonucu doğuracak olan, SSCB’nin çöküşünün resmen ilan edilmesiyle boyutlanan o tarihsel ağır yenilgidir. Genel olarak sol ve özel olarak da kitleler nazarında alternatif sistem olarak sosyalizm ideali, işte bu iki tarihsel yenilginin altında kalmış olmasının doğurduğu bir sonuçtur. 

 

ŞOVENİZM, FARKLI KESİMLERDEN TÜRKİYE HALKININ VİCDANINI İPOTEK ALTINA ALMIŞ OLMALI!


Halil Gündoğan

14.11.2024   

 

Bilindiği üzere şovenizm, “özgün anlamda abartılı, saldırgan ve düşmancıl bir vatanseverlik ve ulusal üstünlük inancı” olup; “Kendinden olmayanlara karşı mutlak nefret ve kin beslemek” demektir. (https://tr.wikipedia.org)

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışını engelleyemeyen İttihat ve Terakki, son bir gayretle, bari “İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları” ve keza “Adalar, Kıbrıs ve Batum”u da kapsamı içine alan ve adına “Misakk ı Milli” dedikleri bu topraklar üzerinde bir ulus devlet olarak Türk devletini kurmayı tasarlar. Ancak 1. Dünya Savaşı’nda yaşanan büyük yenilgi bu rüyayı hüsrana uğratır. Değil “Misakk ı Milli” yi kapsayan tüm alanlar, Anadolu ve Mezopotamya toprakları bile “Mondros Mütarekesi” gereğince, savaşın galibi ittifak gücü devletler tarafından işgal edilir. Bunun üzerine, Anadolu ve Mezopotamya’nın bir kısmını kurtarıp, hiç olmazsa burayı “Son Türk Devleti” nin yurdu yapabilme hedefiyle; M. Kemal başta olmak üzere bir takım İttihat ve Terakki kadrosu tarafından anti işgalci bir “Kurtuluş Savaşı” başlatılır. Ve neticede, emperyalist güçlerle varılan anlaşmalarla da kısa denilebilecek bir sürede, işgal sonlandırılır. Ardından yapılan Lozan Antlaşması ile de bugünkü resmi sınırları üzerinde bir Türk Devleti’nin kurulmasına onay verilir.

 

EVRENSEL BİR HAK OLARAK SELF DETERMİNASYON KÜRTLERİN DE EN DOĞAL HAKKIDIR.

Halil Gündoğan

12.11.2024

 

Self determinasyon, çok özet olarak; “alışılmış anlamda ulusların kendi geleceklerini belirlemesi kavramıdır. Genel olarak, milletlerin kendi siyasal durumlarını, ekonomik, sosyal ve kültürel manada izleyecekleri yolu kendi istençleriyle belirlemeleri şeklinde tarif edilir. Buna göre; kendi geleceğini belirleme hakkı yalnızca ulusun kendisine aittir; kimse ulusun hayatına zorla müdahale etme, okullarını ve diğer kurumlarını yok etme, gelenek ve göreneklerine saldırma, dilini baskı altına alma ve özgürlüklerini kısıtlama hakkına sahip değildir.”(tr.m.wikipedia.org)  

 

“Kürt sorunu” olarak addedilen sorunu var eden temel neden, işte bu evrensel haklarını kullanmalarının zorla engellenmesidir. Türk halkı ve aydınları tarafından öncelikle görülüp kabul edilmesi gereken; meselenin bu özüdür!

 

TÜRKİYE HALKI, KÜRT SORUNUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ İÇİN BARIŞ TALEP ETMELİDİR!

 

Halil Gündoğan

9.11.2024

 


Son elli küsur yılı kesintisiz olmak üzere tam yüz yıldır T.C Devleti, Kürtlere karşı adı konmamış bir savaş yürütüyor. Hem de tamamen haksız-hukuksuz bir savaş. Bir devlet resmiyeti ve tam teşekküllü ordu ve kolluk güçleriyle, kimyasal silaha varıncaya dek her türlü silahın da kullanıldığı, sivil halka karşı yürütülen bir savaş! “Savaş suçu”nun da işlendiği bir savaş…

 

Bir halk deyimi var, denir ki “Eğri otursak da doğru konuşalım.” Bununla anlatılmak istenenin şu olduğunu elbette herkes bilir: “Hakkaniyet adına, tereddütsüzce doğruyu ifade etmek, yüce bir erdemdir.” Bu yüce erdem adına, bu meselenin adını da dosdoğru koymak gerekiyor: 

 

İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN DEVRİMCİ VE MİLİTAN SINIF ÖRGÜTLERİNE İHTİYACI VAR…


Halil Gündoğan

30.11.2024

 

Türkiye ve K. Kürdistan’da başta işçi, emekçi, küçük üretici ve çiftçiler olmak üzere milyonlarca emekli ve dar gelirli halkın yaşam koşulları artık çekilmez kertede. İşsizlik on milyonlu rakamlarla ifade ediliyor. Milyonlarca genç gelecek hayallerini yitirmiş durumda. Milyonlarca üniversiteli yersiz-yurtsuz harçlıksız ve güvencesiz. On binlerce depremzede hâlâ çadır ve derme çatma barakalarda hayata tutunmaya çalışıyor. 20 milyonun üzerindeki Kürt halkı her türlü ulusal haklarından mahrum ve talepleri katliamlar, hapis ve sürgünlerle bastırılmaya çalışılıyor. Hâlâ halay çektiği gerekçesiyle Kürtler fecir baskınlarına uğrayıp, işkenceler görüyor, hapislere atılıyor. Kürdistan’ın üç parçasına yayılmış ve yarım asırdır kesintisiz süren ve yaşanan yoksullaşmanın birinci derece nedenlerinden olan bir savaş var. Yani halkın kanı-canı ve malı pahasına hem de. Sayıları on milyonları bulan Aleviler eşit haklara sahip olabilmek için hâlâ laiklik talep eder durumda. “Toplumun yarısı” addedilen kadınlar hâlâ ataerkil sistem ve artan oranda şeriat tehdidi altında, can derdinde. “Azınlık cins” konumdaki insanların neredeyse yaşam hakları bile ellerinden alınmak isteniyor. İktidarın farklı hesap- kitaplarla ülkeye doldurduğu milyonlarca göçmen faşist-ırkçı saldırılar altında, yaşam güvencesiz durumda. Hak-hukuk ve adalet diye bir şey kalmamış, iktidar kliği kendi Anayasasını bile askıya almış ve toplum tamamen mafyatik yöntemlerle sindirilmeye çalışılıyor. Toplumun geleceği addedilen genç neslin zihni şeriatçı yeni müfredat ile ipotek altına alınmak, çalınmak isteniyor. TBMM Kürsüsünde bile ifade ve düşünce özgürlüğü kalmamış durumda. vs. vs.

 

Kürt Sorununa ‘Misak-ı Milli’ Formülüyle Çözme Arayışları...

Halil Gündoğan

7.11.2024

 


Kürt sorunu esas olarak nedir?

“Kürt sorunu” olarak adlandırılan ve ama emperyalist ve yerli egemenlerce doğru tarif edilmeyen meselenin esası şudur aslında: Tarihsel yurtlarının dört ayrı devlet arasında ilhak edilmesiyle Kürtlerin, başta kendi ulusal devletlerini kurma hakkı olmak üzere, tüm diğer ulusal haklarından mahrum bırakılmış olmalarıdır. Bu haklarını elde etme istem ve iradelerinin yüz yıldır zorlan bastırılmaya çalışılmasıdır. Geliştirmeye çalıştıkları kısmi ulusal demokratik hak arama taleplerinin dahi ilhakçı zorba devletler tarafından vahşice ezilmeye çalışılmasıdır. Dilleri ve kültürlerinin yasaklanarak, zorla asimile edilmeye çalışılmasıdır. Ve de bunlara karşı devam edegelen haklı ve meşru isyan ve boyun eğmeyiştir.

 

Uygulanan, “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme” taktiğidir!

Halil Gündoğan

5.11.2024

 

Bilindiği üzere Cumhur İttifakı bir ay önce Devlet Bahçeli üzerinden: “İç barışı sağlama”, “Milli birliği pekiştirme” ve “Bin yıllık kardeşlik” üzerinden Kürt-Türk kardeşliğini güçlendirerek; “iç cepheyi tahkim etme” çıkışı yaptı.

 

Öncelikle şunun altını kalınca çizmek gerekiyor: Bu, elbette paşa gönülleri öyle istediği için yaptıkları bir şey değildi. Bir zorunluluğun gereğini yerine getirme ihtiyacıydı. Yani iç ve ama esasen de Bölgesel koşulların zorladığı bir strateji değişikliğiydi. Nitekim çoğu analist ve siyaset yorumcu da isabetli bir şekilde bunu, genel hatlarıyla böyle okuyup yorumladı.

 

TC. DEVLETİ’NİN YÜRÜTTÜĞÜ SAVAŞ, İŞGAL VE İLHAK SİYASETİDİR; KARŞI ÇIKALIM!..

  

Halil Gündoğan

02.11.2024

 

TC. Devleti, özellikle de “Yeni Osmanlıcı” Siyasal İslamcı Erdoğan İktidarı dönemiyle birlikte, devletin dış politikasının desturu olagelen “yurtta sulh cihanda sulh” klasik politikasını terk ederek; “terörle mücadele” adına, hiçbir “uluslararası kurallar”, devletlerin “toprak bütünlüğü” ve “meşru hukuku”nu hiçe sayan günümüz “haydut devlet”leri siyonist İsrail ve ABD’yi de emsal alarak resmen ve de alenen, “fırsat bu fırsat” diyerek işgal ve ilhak siyaseti yürütmektedir. 

 

Bunu yaparken de hiçbir ar haya duymadan, dünyanın gözünün içine bakarak; işgale giriştikleri ülkenin torak bütünlüğüne saygılı oldukları arsız yalanını tekrarlamaktan geri durmuyor. Malum, bu riyakârlık, siyasal İslamcıların en karakteristik özelliğidir.

 

Devlet Öcalan ile anlaştı mı?


Halil Gündoğan

30.10.2024

 


Öyle anlaşılıyor ki Cumhur İttifakı, uzunca bir süredir izleye geldiği stratejinin 180 derece zıddı yeni bir strateji ve “yol haritası” belirlemiş durumda. İç ve dış sorun ve gelişmelerin mecbur bıraktığı zorunlu bir değişiklik hali bu. Bununla, öncelikli olarak, iktidarını sürdürmenin olanağını yaratmak istiyor. İkinci olarak da artık iyiden iyiye kaçınılmaz hale gelmiş olan bölgesel savaş koşullarının yaratacağı olası gelişmeler karşında hem elini güçlendirmek ve hem de doğacak fırsatları ganimete dönüştürme niyeti güdüyor.

 

ENTERNASYONAL PROTERYANIN BÜYÜK ÖNDERİ LENİN’İ, LENİNİZM İLE YAŞATMAK!..


Halil Gündoğan

26.10.2024

 

Lenin ve Leninizm üzerine başta Marksizm’in büyük öğretmenleri Stalin ve Mao olmak üzere birçok komünist önder, aydın ve siyaset bilimci devrimciler tarafından bugüne değin çokça şey söylendi. Söylenmeye de devam edilecek kuşkusuz. Çünkü Lenin, büyük eseri Leninizm ile bugünün sorunlarına ve devrimine kılavuzluk yapmaya devam ediyor. Yani o hâlâ güncel ve güçlü! Dolayısıyla da kaçınılmaz olarak lehte ve aleyhte konuşulmaya ve de tartışılmaya devam edilecek.

 

Özellikle Stalin ve Mao’nun, bir bütün olarak bir birini tamamlayan, Lenin’i ve Leninizm’i doğru ve gerektiği biçimiyle tanımlayan değerlendirmelerinin tekrarı olacak şeylerden ziyade; Leninizm’i, bir kısım “dost güçlerin”, esasen Stalin eleştiriciliği üzerinden kurguladıkları “Maoizm ” ve “İlle de Maoizm” teorisinin yaratmış olduğu sol sübjektif ve sekter “teori kirliliği” ve haksız ithamları karşısında, doğru tarzda savunup sahiplenmenin, bugün ve gelecek açısından, çok daha isabetli ve kıymetli olacağını düşünüyorum. Keza bu, aynı zamanda Mao’nun da çok daha doğru tarzda savunulup sahiplenilebilmesi anlamına gelecektir. 

 

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

 

 

Halil Gündoğan

19.10.2024

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

 

DEMEK Kİ “ALLAH KORKUSU” AHLÂKLI VE ERDEMLİ OLMAYA YETMİYORMUŞ!


Halil Gündoğan

16.10.2024

 


Malum olduğu üzere korku, aslında bütün dinler ve otoriter rejimlerin ortak paydasıdır. Bu, öylesine keyfi bir tercih olmayıp; varlıksal bir zorunluluk halidir. Yani varlıklarını koruyup devam ettirebilmelerinin tek teminatı gizem ve korkudur. Dinlerin korkusunun özgün yanı gizemindedir: Gizemli korku…

 

Gizemli korku, korkuların en hastalıklısıdır: Paranoya ve şizofreniktir… Tepenizden eksik olmayan, her an ve her yerde sizi gören, denetleyen biri var ve ama siz hiçbir şekilde onu göremiyorsunuz. O gizemli güç her şeye muktedirdir. Olanı, olmakta olanı ve olacak olanı tüm detaylarıyla görüp bilen, mucize bir güçtür. Başınıza her ne gelirse, ondandır. Yaptığınız ve kafanızdan geçirdiğiniz her şeyi bilir ve ama asla müdahale etmez. Yani yaptığınız ve yapacağınız her şeyden doğrudan kendiniz mesulsünüz. O bu dünyada sadece bir denetleyici ve raportör olarak, öbür dünyada dürmek üzere sicil defterinizi tutandır. 

DEVLET BAHÇELİ’NİN SON HAMLESİ: BURJUVA SİYASETİNİN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ!

Halil Gündoğan

15.10.2024

 


En billur haliyle burjuva siyaseti açık ve arsız bir iki yüzlülüktür. Omurgasız bir oportünizm ve amaca varmak için her şeyi ve her yolu mübah gören bir ahlâksızlıktır. Demagoji, keyfiyet, çifte standart ve hamaset en etkili silahıdır. Irkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik ve şovenlik en gözde argümanlarıdır.

 

Tüm bu ayırt edici özellikleriyle burjuva siyasetinin en has temsilcileri ise öncelikli olarak daima ırkçı -faşist ve dinci-faşist parti ve şahsiyetler olagelmişlerdir. Son dönem Türk siyasetinde bu özelliklerin has temsilcilerinin, iktidar ortağı da olan İslamcı-faşist R.T. Erdoğan ile ırkçı-faşist Devlet Bahçeli olduğuna ise hiç kuşku yoktur. Özellikle Devlet Bahçeli, sergilemekte olduğu maharetiyle adeta bu işin ordinaryüsü mertebesine kadar yükseltti kendisini.

 

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..


Halil Gündoğan

12.10.2024

 

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

 

“Demokratik Gelişim Enstitüsü, araştırmacı-yazar İzzet Akyol tarafından yazılan ‘Düşük Yoğunluklu 40 Yıllık Savaşın Türkiye’ye Ekonomik Maliyeti’ başlıklı bir rapor yayınlandı. (…) Raporda, 40 yıllık çatışmalı sürecin ekonomik maliyeti yaklaşık olarak 4 trilyon dolar (3 trilyon 865 milyar 358 milyon) olarak belirtilmiş. İzzet Akyol, raporda silahlı çatışma ortamının temelde dört yolla ekonomik büyümeyi yavaşlattığını belirterek, bu dört yolu şöyle sıralıyor: 1) Silahlı çatışmaların doğrudan maliyetleri, 2) Yatırımlardaki azalma ve verimlilik kayıpları, 3) Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının frenlenmesi, 4) Turizm gelirlerindeki azalma. Akyol’un da vurguladığı gibi, Kürt sorununa siyaset çerçevesinde çözüm bulmada başarısız olunmasının ülkeye muazzam bir ekonomik maliyeti var. (…)”

 

3. DÜNYA SAVAŞI RİSKİ HÂLÂ “GÜÇLÜ OLASILIK” MI YOKSA ARTIK “KAÇINILMAZ AKIBET” Mİ?

Halil Gündoğan

09.10.2024

 


Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

 

Rusya-Ukrayna Savaşı aslında zaten ta en başından itibaren asla bir Rusya- Ukrayna savaşı değildi. Adı konmamış olsa da aleni bir Rusya-NATO savaşıydı. NATO’nun doğrudan müdahil olmadan yürüttüğü bir savaş…Savaşın bir fiil taraflarından biri pozisyonunda görünen Ukrayna, aslında sadece taşeron bir güç. NATO adına vekalet savaşı yürüten, kullanışlı bir aparat.

 

“LÜTUF”A ÇEVRİLMEK ÜZERE YOL VERİLEN DARBE GİRİŞİMİ…

 

Halil Gündoğan

05.10.2024

 

15 Temmuz’da, tam olarak şu oldu aslında: Her biri birer Pentagon projesi olan ve biri ta 1960’lı yıllarda “Yeşil Kuşak”, diğeri 2000’li yıllarda “Ilımlı İslam” adı altında oluşturulan siyasal İslam’ın iktidarı paylaşan iki kliğinden biri; tasfiye edileceği emareleri oluşunca, diğerine karşı, ordu ve yargı bürokrasisi içindeki gücünü kullanarak, askeri bir darbe tezgahladı. Bunun istihbaratına sahip olan diğer klik, darbeci kliği kontrollü bir şekilde, bir nevi “erken doğum” yapmaya zorlayarak, darbeyi, darbe girişimi olarak başarısızlığa uğratmayı hedefledi. Hesabı vardı; hem iktidarı tümden ele geçirmenin ve hem de devleti, başkanlık sistemi temelinde yeniden yapılandırmanın bulunmaz fırsatına çevirerek, kullanmak istiyordu. Nitekim durum kontrol altına alınır alınmaz, Tayip Erdoğan, büyük bir sevinç ve mutlulukla, bu sinsi niyet ve planlarını itiraf ve deşifre etti de: “Bu, Allah’ın bir lütfudur bize.” dedi. 

 

DEMOKRASİ VE ANAYASA’NIN İLK 4 MADDESİNİN DOKUNULAMAZLIĞINI SAVUNMA ANLAYIŞI.

Halil Gündoğan

09.10.2024

 


AKP İktidarının, HÜDA-PAR ve daha farklı siyasal İslamcı çevrelerin istem ve güncellenen söylemlerinden, niyet ve gizli emellerinden bağımsız olarak; mevcut Anayasanın 4. Maddesi’nin demokrasi ve düşünce özgürlüğü adına savunulması, abes ve koca bir ayıptır. Ancak maalesef ki bu savunu yapılıyor, yapılabiliyor. Hem de kendilerini ilerici-demokrat, sol-sosyalist ve sosyal demokrat addeden kişi ve kurumlarca. Acı ve ama gerçek: Herhalde bu muazzam tutarsızlık ve çuvallama performansı sadece Türkiyeli bu kesimlere özgü olsa gerek. 


Hem de Anayasa’nın ilk 3 maddesinde yer alan hükümlerin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceğini hükme bağlayan bu madde, 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi sürecinde Anayasa’ya eklenmişken. Yani 1921, ’24 ve ’61 Anayasalarında yer almayan bir hükümdür bu. Ama ufku egemen ulus şovenizm ve güdük bir demokrasiyle sakatlı Türkiyeli bu kesimler; bölünme histerisi ve şeriat korkusuyla, tereddüt etmeden 12 Eylül Anayasası’nın düşünce özgürlüğünü dahi yasaklayan bu kaskatı faşist hükmünü savunma durumuna düşebiliyorlar.

 

BAY ÖZKÖK GİBİLERİNİN VİCDAN MUHAKEMESİ…


Halil Gündoğan

30.09.2024

 


Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

 

Kan dondurucu soğuklukta ki böylesi bir soru ancak ki akıl ve vicdanını emperyalist haydutların hizmetine sunmuş olanlarca sorabilir. Çünkü genel olarak yeryüzünün ve özel olarak da Orta Doğu’nun tarihsel gerçekleri herkesçe görülebilir yalınlıkla orta yerde duruyor. Böyleyken; yaşanan ve yaşanmakta olanların asli fail ve sorumlusu olarak emperyalist devletler yerine, mağdurları aslı fail ve sorumlular olarak ileri sürmenin başka nasıl bir izahatı olabilir acaba?

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

 

Halil Gündoğan

28.09.2024

 

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

 

NATO, kuruluşundan sadece bir yıl kadar kısa bir süre sonra, saldırgan yüzünü doğrudan, “Soğuk Savaş” sürecinin de ilk sıcak çatışması olan “Kore Savaşı”na müdahil olmasıyla gösterir. Ardından, bir ittifak gücü olarak özellikle de ABD’nin giriştiği Vietnam, Irak ve Afganistan gibi yerlere yönelik büyük savaş ve keza Küba, Şili, Nikaragua, Kuveyt, Bosna, Pakistan, Libya, Granada, Haiti ve Panama gibi yerlere yapılan operasyonlar şeklindeki tüm bu saldırganlıkların arkasında daima NATO desteği söz konusu olmuştur. 

 

ERDOĞAN VE CUMHUR İTTİFAKI’NIN HAZIRLIKLARI İÇ SAVAŞ ODAKLIDIR!

Halil Gündoğan

21.09.2024

 

“Her birimizce ve kendisini bu sistemin ve iktidarın muhalifi addeden herkesçe sorulması ve tartışılması gereken soru şu: Bütün bunların anlamı nedir? Neden ve hangi hesaplarla böylesi devasa boyutlara varan hazırlık ve organizasyonlara ihtiyaç duyuluyor?”

 

Yukarıya aktarılan, birbirini tamamlayan bu iki soru, hatırlanacağı gibi bir önceki makalenin son paragrafındaydı.

 

Özel olarak siyasal İslamcı Erdoğan iktidarının ve genel olarak da “Türk-İslam Sentezi” nin katı savunucularının bir kısmının katılımıyla oluşturulan Cumhur İttifakı’nın devasa bir maliyeti de olan böylesi ürkütücü boyutlara varan tüm bu hazırlıkları (gözden kaçırılmamalı ki bunlar sadece göz önünde olanları!), elbette ki asla öylesine, yani sadece bir nevi hobi olsun diye yaptıkları, söylenemez değil mi?

 

ERDOĞAN’IN “YENİ ANAYASA” İSTEMİ NE TÜR BİR İHTİYACIN ÜRÜNÜ?


Halil Gündoğan

14.09.2024

 


Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi? Oysa ortada bizzat iktidarının icraatlarından kaynaklı anti demokratik uygulama ve hayatın tüm kesitlerinde uygulanan erkek şoven- mafyatik faşizan baskılar, dozajı giderek arttırılan din esaslı müfredat dayatmaları, Kürtlere karşı tırmandırılarak yaygınlaştırılan işgal ve kıyım savaşı, aşırı yoksullaşma, geçim derdi ve işsizlik gibi toplumsal sorunlar dışında, öyle kayda değer herhangi bir olağanüstülük te yaşanmış değil.

 

 YAŞANMAKTA OLAN, İKİLİ HUKUK DENKLEMİNDE, BİR ARA REJİM MİDİR?

 

Halil Gündoğan

07.09.2024

 

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

 

Sistemin işleyişinin ana omurgasını oluşturan “evrensel hukuk normları”, “bağımsız yargı” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkeleri tamamen terk edilerek; yerine, Diktatör ve ırkçı faşist ortağının anlık ve stratejik çıkarlarına göre düzenlenen “Kanun Hükmünde Kararnameler”, siyasal iktidarın buyruklarına tabi bir yargı erki ve yine “yasama erki” olarak Büyük Millet Meclisinin de devre dışı bırakılmasıyla, tüm yetkinin tek elde toplandığı bir sistem ikame edildi. 

 

ŞERİAT VE KADIN…

Halil Gündoğan

31.08.2024

 

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9. Yargı Paketi” içine yerleştirilen “tedbir kararlarına itiraz yolunun açılması”nın sağlanmaya çalışılması ve “Kadın ve Aile” yaklaşımlarıyla kadını eve, erkek hizmetine ve çocuk doğurup büyütmeye yönlendirmesiyle ve en son olarak da “Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli” hamlesini de yaparak, önemli oranda gerçekleştirmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

 

Dikkat edilirse, hangi versiyonu olursa olsun, İran modelinden tutun da Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Afganistan vs. vs. modellerine ve İŞİD’ine kadar, siyasal İslam’a yönelen tüm uygulama örneklerinin baş ve ilk hedefi daima kadınlar olmaktadır