Uygulanan, “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme” taktiğidir!

Halil Gündoğan

5.11.2024

 

Bilindiği üzere Cumhur İttifakı bir ay önce Devlet Bahçeli üzerinden: “İç barışı sağlama”, “Milli birliği pekiştirme” ve “Bin yıllık kardeşlik” üzerinden Kürt-Türk kardeşliğini güçlendirerek; “iç cepheyi tahkim etme” çıkışı yaptı.

 

Öncelikle şunun altını kalınca çizmek gerekiyor: Bu, elbette paşa gönülleri öyle istediği için yaptıkları bir şey değildi. Bir zorunluluğun gereğini yerine getirme ihtiyacıydı. Yani iç ve ama esasen de Bölgesel koşulların zorladığı bir strateji değişikliğiydi. Nitekim çoğu analist ve siyaset yorumcu da isabetli bir şekilde bunu, genel hatlarıyla böyle okuyup yorumladı.

 

Devlet, bir dış tehdit algısıyla, kendince yeni bir “beka sorunu” ile karşı karşıyaydı. Bunun için “ön alma stratejisi” ile, yeni “çıkış yolu” oluşturmaya çalışıyordu. Bu “dış tehdidin” en baş unsuru, bir Kürt devletinin kurulacak olma olasılığıydı. ABD-İngiltere ve İsrail tarafından İran’a çekilecek bir operasyon ile bu, uzak değil, yakın; zayıf değil, güçlü bir olasılık olarak okundu. 

 

İsabetli olup olmadığı bir yana, ama yaptıkları hamle ve sergiledikleri yaklaşım işte tamamen bu algı ve okumanın bir gereği olarak şekillenmiş oluyordu.

 

Bahçeli ve Erdoğan’ın ileri sürdüğü argümanlardan da anlaşılacağı gibi “çıkış yolu”, bir kez daha Kürtlerle oluşturulacak “tarihi ittifak” üzerinden kurgulanmıştı. Bunun, Öcalan’ın daha önceden vadettiği “Demokratik cumhuriyetle birlik projesi” içinde yer alan “tarihi Misak-ı Milli sınırları” içinde “tek devlet, iki millet” zemininde sağlanabileceği düşünülüyordu. 

 

Atılan adımlardan, basına sızan/sızdırılan açıklama ve bilgilerden, Bahçeli’nin son derece cüretli çıkışlarından da anlaşılacağı gibi; Öcalan ile bu ittifak, ana prensipler üzerinden sağlanmıştı. Aksi takdirde o üst perdeden çıkışlar yapılmazdı ve “devlet resmiyeti” gereği, yapılamazdı da.

 

Galiba burada ilk yanlış hesap Öcalan tarafından yapıldı: Ne olursa olsun, örgütün itiraz etmeden kendisi ardında hizaya gireceğini varsayıp, bunun teminatını vermiş olmalı. Ama göründüğü kadarıyla ilk restleşme aylar önce Kandil ile yapıldığı söylenen görüşmelerde yaşanmış. Ama Öcalan bunu aşabilme güç ve iradesine sahip olduğuna ikna etmiş olmalı ki devlet tarafı süreci devam ettirme iradesi gösterdi.

 

Devletin hesabı muhtemelen, Öcalan’ın gücüne güvenerek, küçük pürüzlerin kolayca aşılacağı üzerineydi. Bahçeli’nin PKK ve Demirtaş’ı devre dışı bırakıp, Öcalan ve DEM Parti’yi muhatap aldıklarını açıklaması da bunun sonucu olsa gerek.

 

Fakat evde ki hesap çarşıya uymadı. Gerek TUSAŞ saldırısıyla PKK’nin gerek sorunun UKKTH zemininde çözüm önerisiyle el yükselten DEM Parti’nin ve gerekse sorunun kapsamına ilişkin önerileri ve çözüm adresi olarak da TBMM’yi göstermesiyle CHP’nin oluşturduğu direnç, evdeki hesabı alt üst etti.

 

Bunun üzerine iktidar, “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme” metodunu devreye soktu: İlk etapta Esenyurt Belediyesine Kayyım atayarak CHP’yi, ve Öcalan’a görüş yasağı ve belediyelerinden bazılarına kayyım atayarak DEM Parti, PKK ve KCK’ye “ayağınızı denk alın” operasyonu çekti. Direnci kıramazsa, dozajı artırarak sonuç alamaya çalışacaktır. Muhtemelen CHP’yi İmamoğlu ve keza başka tehditlerle, Kürt tarafını da DEM Parti’nin kapatılmasından tutun da Rojava’ya harekât düzenlemeye kadar bir yığın şeyle tehdit edecektir.

 

Kuşkusuz ki bütün bunlarla güdülen hesap; direnci kırarak CHP ve Kürt tarafını Öcalan ile devletin oluşturduğu anlaşılan o ittifak etrafında buluşmasını o veya bu yolla sağlamaktır. 

 

Hesap bu! Yani dolayısıyla da “süreç başlamadan bitti.”, “samimi değillermiş” ve “ortada bir devlet aklı yokmuş, öyle kafalarına esmiş de bir deneyelim demişler” gibi çıkarımlar, basit ve yüzeysel okumalardır. 

 

Söz konusu adımı keyfiyetten atmadıkları iyi kavranırsa, öyle kolayca da “denedik ama olmadı” diyemeyecekleri ve de böyle bir lükslerinin olmadığı da rahatlıkla anlaşılabilir. El mecburlar “Kürt ittifakına”! Ama bunu, mümkün olabildiğince en “ucuz” yolla yapmaya çalışıyorlar. Başaramazlarsa; muhtemelen kısmi bazı tavizler daha verebilirler. Olmadı Öcalan, halk desteği üzerinden, PKK’ye rest çekmeyi deneyebilir: “Madem savaş PKK ile, barış Öcalan ile olur diyordunuz. Siz savaşınızı sürdürdünüz, şimdi barış zamanı ve onu da ben sağlamış bulunuyorum. Buna uymanızı emrediyorum!” diyebilir. 

 

Yani özetle devlet de Öcalan da bu süreci tamamına erdirmekten asla vaz geçmeyecektir. Herkes ama özellikle de Kürt Siyasal Hareketinin aktörleri “oyun planlarını” bunu görerek oluşturursa; iktidarın blöfü önemli oranda boşa düşürülebilir.