Resimler


Merhaba,

Denir ya, her şeyin bir öyküsü vardır diye; doğallığıyla  benim  çiçekleri resmetmemin de bir öyküsü var. Bir alışkanlık edinmiştim; mahpustan yazdığım  mektuplara kurutulmuş çiçekler yapıştırırdım. Ancak Faşist zihniyet 19 Aralık "Hayata Dönüş Operasyonu" ile birlikte, bir çok şey gibi, güya "güvenlik" adına, bunu da yasakladı...

Diğer mektuplar  hadi neyse de, ama henüz yeni yeni yazışmaya başladığım kızımız Özlem İsyan'a yazdığım mektupların çiçeksiz gönderilmesi fikri hiç mi hiç içime sinmedi. Çareyi çiçek resimleri çizmekte buldum. Kantinden on iki çeşit kuru boya kalemi  aldım. Gazetelerde, kitap ve kartpostallarda bulduğum çiçek fotoğraflarını biriktirmeye başladım ve her seferinde o resimlerdeki çiçeklerinden birini kızımızın mektubuna çizmeye başladım. Tabii çok acemi çiziktirmelerdi, ama en azından içim huzura eriyordu. Zamanla kızımızın "her seferinde geliştiriyorsun" tarzındaki motive edici söylemlerinden de cesaret alarak daha bir öz güvenle çizmeye başladım. 

Bu arada  kardeşim Kazım ve Nezahat'a da parça parça göndermeye başladığım Metris'ten Munzur'a kitabının el yazmalarına ilaveten, yazdığım mektuplara da bu çizimleri eklemeye başladım. Onlardan da benzeri teşvik edici söylemler gelmeye başlayınca, işi biraz daha ciddiye almam adeta farz oldu. Ve A-4 ebatlarındaki resim kağıtlarına çizmeye başladım. 

Sonra sonra hem kızımızın, “Aaa baba sen giderek ressam oldun" söylemleri ve hemde hücreme gelip çizimlerime gözü ilişen infaz koruma memurlarının beğenileri beni tabiri caizse iyice "havaya " soktu... Ancak hücre ortamının nemli havası zamanla bu çizimleri  soluklaştırmaya başladı. Bunun üzerine deneme yanılma yoluyla çözümler araştırmaya başladım. En sonunda keçeli ispirtolu boya kalemlerinin boya yoğunluğunu iyice azalttıktan sonra çizimlerimin üzerinden bir kezde yeniden çiziyormuşçasına aynı renklerden keçeli kalemlerle çizmeye başladım. Sonuç başarılıydı, artık hem solmuyordu çiçeklerim ve hemde daha bir canlı gibi duruyorlardı... 

Ancak çizme maceram uzun sürmedi; sürgüne gönderildiğim diğer iki hapishanede bu iki farklı,  boya kalemini bir arada bulmak  mümkün olmadı: "YASSAK!" duvarını aşamayınca, haliyle, sona erdi. İşte ol hikaye böyle dostlar...