ENTERNASYONAL PROTERYANIN BÜYÜK ÖNDERİ LENİN’İ, LENİNİZM İLE YAŞATMAK!..


Halil Gündoğan

26.10.2024

 

Lenin ve Leninizm üzerine başta Marksizm’in büyük öğretmenleri Stalin ve Mao olmak üzere birçok komünist önder, aydın ve siyaset bilimci devrimciler tarafından bugüne değin çokça şey söylendi. Söylenmeye de devam edilecek kuşkusuz. Çünkü Lenin, büyük eseri Leninizm ile bugünün sorunlarına ve devrimine kılavuzluk yapmaya devam ediyor. Yani o hâlâ güncel ve güçlü! Dolayısıyla da kaçınılmaz olarak lehte ve aleyhte konuşulmaya ve de tartışılmaya devam edilecek.

 

Özellikle Stalin ve Mao’nun, bir bütün olarak bir birini tamamlayan, Lenin’i ve Leninizm’i doğru ve gerektiği biçimiyle tanımlayan değerlendirmelerinin tekrarı olacak şeylerden ziyade; Leninizm’i, bir kısım “dost güçlerin”, esasen Stalin eleştiriciliği üzerinden kurguladıkları “Maoizm ” ve “İlle de Maoizm” teorisinin yaratmış olduğu sol sübjektif ve sekter “teori kirliliği” ve haksız ithamları karşısında, doğru tarzda savunup sahiplenmenin, bugün ve gelecek açısından, çok daha isabetli ve kıymetli olacağını düşünüyorum. Keza bu, aynı zamanda Mao’nun da çok daha doğru tarzda savunulup sahiplenilebilmesi anlamına gelecektir. 

 

Çünkü “Maoizm” teorisinin başlıca oluşturucularından gerek Lin Biao ve sonrası süreçte Samir Amin, Bop Avakian, Muzaffer Oruçoğlu gibi öne çıkan şahıslar ve keza gerekse İbrahim Kaypakkaya ardılı partilerden MKP başta olmak üzere daha pek çoklarında “Maoizm”, çok bariz bir şekilde Mao’nun Stalin ile çatıştırılması zemininde kurgulanmış bir teori olduğundan, hem uluslararası proletaryanın Stalin gibi bir büyük değeri göz ardı etmesi ve hem de “sol” bir yorumla, Leninizm’in yadsınması ve zayıflatılması sonucunu doğuruyor.

 

Çünkü Stalin üzerinden oluşturulan bu karşıt hat, aslında doğrudan Lenin’in proletarya diktatörlüğü teorisinin, özü itibariyle yadsınması sonucuna vardırmaktadır. Nitekim bilindiği üzere Mao’nun 1956-1957’lerde ileri sürdüğü, aralarında sürecin baş çelişmesi olarak ele alınması gereken proletarya ile burjuvazi çelişmesinin bir tarafını oluşturan burjuvazinin  de dahil olduğu “halk diktatörlüğü” anlayışı ve “halkın bir kesimi diğer bir kesimine diktatörlük uygulayamaz” şeklindeki yaklaşımıyla, burjuvazi üzerinde diktatörlüğü ön gören Leninist proletarya diktatörlüğü öğretisini dışta tutan ve keza bu anlayışın bir uzantısı olan “uzun süreli bir arada yaşama ve karşılıklı denetleme siyaseti” ile de Leninist sınıf mücadelesi teorisiyle ilkede ters düşen sağ liberal tutumlar sonucu parti ve devlet iktidarının (SSCB deki revizyonist rüzgarın sağladığı avantajın da etkisiyle) revizyonist kapitalist yolcuların eline geçmesine ortam hazırlamış oldu.

 

“Maoizm” teorisi oluşturucularınca “Maoizm’in doruğu” olarak ilan edilen BPKD’nin bu arka planı özenle es geçile geldi. Oysa tarihi bir olgudur ki bu süreç, Mao’nun bu bariz sağ oportünist hatalarının yol açtığı, iktidarın “yeni burjuvaziye” kaptırılması sürecidir.

 

Mao hatasını kısa sürede fark ederek, o çok meşhur yorumunu yapar: “Lenin neden burjuvazi üzerinde diktatörlük uygulamaktan söz etmişti? Bu meseleyi açıklığa kavuşturmak son derece gereklidir. Bu mesele açıklık kazanmazsa, revizyonizme yol açar. Bunun bütün ulusa kavratılması gerekir.” der. Yani bununla, kısa da olsa, tarihin bir kesitinde sınıf mücadelesini Lenin’in proletarya diktatörlüğü teorisi gereğince sürdürmediğini kabul ederek, kayda geçirir. 

İşte proletarya diktatörlüğü koşullarında sınıf mücadelesinin Leninist perspektifle sürdürülmesi gerektiğine dair bu tarihi derstir, BPKD yolunu açtıran bilinç ve irade.

 

Ve ama böyleyken “Maoizm” teorisinin oluşturucuları, Çin’de revizyonistlerin parti ve devlet iktidarının ele geçirmelerinin kolay ortamını oluşturan o sürecin örneğin “yüz çiçek açsın, yüz fikir akımı yarışsın”, “uzun süreli bir arada yaşama ve karşılıklı denetim”, “burjuvazinin halk saflarında görülmeye devam edilmesi”, dolayısıyla da “halkın bir kesiminin diğeri üzerinde diktatörlük uygulamayacağı” ve keza burjuvazinin de dahil edildiği  bu “halk kesimleri arasında özdeş çıkarlar vardır” gibi, âlâsından anti-Leninist yaklaşım ve tutumları dahi, Mao, BPKD pratiğiyle bunları reddedip Leninizm’e dönmüşken; bunların tamamını da Mao’nun ML teoriye “nitel katkıları” olarak sunacak kadar, sorunu karikatürize edebiliyorlar.

 

Evet, BPKD sürecinde Mao; “Eğer burjuva ideolojisine serbestlik tanınırsa, bu kaçınılmaz olarak proletarya diktatörlüğünün içten yıkılmasına ve Kruşçev gibi burjuva temsilcilerinin ortaya çıkmasına yol açar.” demişken ve bununla, yüz fikir akımı barış içinde kardeş kardeş yan yana var olup yarışsın anlayış ve tutumunu mahkûm ederken; birilerinin de Mao’ya rağmen bu anlayışı Mao’nun ML teoriye nitel katkıları olarak sunması, herhalde ki normal olmasa gerek.

 

Çünkü bu anlayış çok bariz bir şekilde Leninizm’in yadsınmasıdır. Çünkü Leninizm her şeyden önce evet, her şeyden önce ve esasen de proletarya diktatörlüğü teorisidir. Yani Leninizm, “emperyalizm ve proleter devrimleri çağı” olmaya devam eden günümüz koşullarında da iktidarı ele geçirme ve proletarya diktatörlüğü sistemi altında devrimi sürdürmenin, bir başka ifadeyle, sosyalizmi kurmanın ve inşasını tamamlayarak komünizme ulaşmasını sağlamanın bütünlüklü teorisidir.

 

Nitekim yukarıda Mao’nun bir dönemi için sağ oportünist yaklaşımlar olarak tanımlanıp sıralanan bu anti-Leninist yaklaşımları, ML teoriye katkı olarak savunup sunanlardan örneğin Praçanda’nın o şanlı devrim yürüyüşünü getirip demirlediği liman ortada. Keza örneğin MKP’nin 3. Kongre kararı olarak proletarya diktatörlüğü yerine “ezilenlerin demokrasisi” türü, sosyalizmdeki uzlaşmaz sınıf karşıtlığı olgusunu ve dolayısıyla da Leninist sınıf mücadelesi teorisini dışlayan savruluşu, keza Leninist proletarya diktatörlüğü teorisinin bariz bir şekilde revize edilmesinin ve bir nevi seçimli parlamenter sistem ifadesi olan, Praçanda eseri şu “21. YY. Demokrasisi” veya “demokratik sosyalizm” veya  “Komün Cumhuriyeti” gibi anlayışların, Mao’nun BPKD ile aştığı proletarya diktatörlüğü yerine ikame edilmeye çalışılan “halk diktatörlüğü” anlayışının birer versiyon ifadeleri olduğu açık değil midir?

 

Öte yandan “Maoizm” teorisi oluşturma aşkıyla örneğin Samir Amin: “(…) Köylülük üzerinde, yani halkın çoğunluğu üzerinde bir diktatörlük, ancak revizyonist despotizmin habercisi olabilir. Maoizm, bu çelişkiyi açıkça ortaya koyup doğru bir biçimde çözdüğü için Bolşevizm’i aşan tarihsel bir gelişmeyi temsil eder.” diyerek;

 

MKP ise, “(…) Günümüzde sadece Marksizm-Leninizm formülasyonunu savunmakla sınıfsal kurtuluş devrimlerinin gerçekte başarıya ulaşamayacağı ve oradan da sosyalizm ve nihai hedefimiz olan komünizme varılamaz. (…)” ya da Leninizm’i, “(…) Leninizm denen olgunun ‘proleter devrimleri ve emperyalizm çağının’ ilk çeyrek asrının teori ve pratiği olması gerçekliği (…)” olarak yorumlayıp değerlendirmeleri açıktır ki adına “izm” icat ettikleri Mao’nun kendisinin de yadsınması anlamına gelir ki bunun ayırdında bile değiller.

 

Örneğin Mao, 1958 yılında (ki bu süreç, Mao’nun 8. Kongre kararlarını revizyonist ilan edip, artık cepheden bayrak açtığı süreçtir.) yapılmış olan Çengtu Konferası’nda yaptığı konuşmada, SSCB’deki sosyalist inşa sürecini kendilerininkiyle kıyaslayarak şunları ifade eder: “(…) ülkemizde daha fazla Leninizm var. Diğer yanda, onlar, Leninizm’in kısmen yok olmasına izin vermişlerdir. Donuk ve cansızdırlar. (…) Lenin’in nabzı kitlelerle birlikte atardı, kalbini kitlelere vermişti.”

 

Mao’nun kendisinde Leninizm olarak tanımlanıp sunulan şeyler dahi, “Maoizm” teorisi oluşturucularınca, büyük bir maharetle “Maoizm” teorisi oluşturmanın harcı yapılırken, Leninizm de böylece es geçilebiliyor. Aslında bir bakıma bu tarz, “Maoizm’i” Leninizm’e aştırmanın ‘makul’ bir yolu olarak kullanılıyor.

 

Özetle: Stalin’i “şeytanlaştıran”, Mao’yu Leninizm dışına çıkaran ve Leninizm’i de “emperyalizm ve proleter devrimleri çağı”nın çeyrek yy. nın teorisi olarak ekarte eden ve Uluslararası Komünist Hareket saflarında asılsız nedenlere dayalı gereksiz, çok parçalı bir durumu oluşturan bu sekter, sol sübjektif teoriye  karşı güçlü ve etkili bir ideolojik mücadelenin  yürütülmemiş olması, açıktır ki günümüz sorunlarının ve devriminin perspektifi olmaya devam eden Leninizm’in güçlü bir çekim merkezi olabilmesini ve keza Uluslararası Komünist Hareket’in de etkili bir  güç odağı olarak varlık göstermesini de  bir şekilde olumsuz etkileyen bir durum olarak tespit etmek gerekiyor.

 

Besbelli ki Lenin, ancak ki onu ölümsüzleştiren büyük eseri Leninizm güçlü bir şekilde sahiplenilip savunularak, yapılan ideolojik saldırı ve haksız itham ve eleştiriler boşa çıkarılarak, keza gelişme ve değişmelere uyarlı halde ilerletilerek yaşatılabilir. Aksi takdirde Lenin gerçek anlamda ve samimi bir benimseme ile sahiplenilip savunuluyor olamayacaktır.

 

*Yazıdaki alıntılar için Halil Gündoğan’ın “Mao Zedung Değerlendirmeleri Üzerine” adlı 3 ciltlik kitaplarına bakılabilir.