DEMEK Kİ “ALLAH KORKUSU” AHLÂKLI VE ERDEMLİ OLMAYA YETMİYORMUŞ!


Halil Gündoğan

16.10.2024

 


Malum olduğu üzere korku, aslında bütün dinler ve otoriter rejimlerin ortak paydasıdır. Bu, öylesine keyfi bir tercih olmayıp; varlıksal bir zorunluluk halidir. Yani varlıklarını koruyup devam ettirebilmelerinin tek teminatı gizem ve korkudur. Dinlerin korkusunun özgün yanı gizemindedir: Gizemli korku…

 

Gizemli korku, korkuların en hastalıklısıdır: Paranoya ve şizofreniktir… Tepenizden eksik olmayan, her an ve her yerde sizi gören, denetleyen biri var ve ama siz hiçbir şekilde onu göremiyorsunuz. O gizemli güç her şeye muktedirdir. Olanı, olmakta olanı ve olacak olanı tüm detaylarıyla görüp bilen, mucize bir güçtür. Başınıza her ne gelirse, ondandır. Yaptığınız ve kafanızdan geçirdiğiniz her şeyi bilir ve ama asla müdahale etmez. Yani yaptığınız ve yapacağınız her şeyden doğrudan kendiniz mesulsünüz. O bu dünyada sadece bir denetleyici ve raportör olarak, öbür dünyada dürmek üzere sicil defterinizi tutandır. 


O sadece, Cennet ve cehennemden ibaret olan öbür dünyada karşınıza çıkacaktır. Yaptıklarınız ve yapmadıklarınızdan ötürü sorgu ve tartıya çekecektir sizi. Canlı yaşamın ve her şeyin yaratanı ve mucidi bu gizemli güç, insanın milyarlarca yıllık serüveninin onda dokuzluk kesitini, insanların kendilerinin yarattığı binlerce tanrı ve puta teslim etmişken; sonra, “hey durun, esas tanrı onlar değil benim” diyerek ortaya çıkıp, insanlara indirdiği buyruklara ne derece uyup uymadıklarının sorgu ve tartısı… Sonuç: Ödül ve ceza! 

 

Aslında iyiliğin de kötülüğün de sebebi kabul edilen bu muktedir, kurallarına aykırı davranıp, “kötülüklerin tanrısı” olan rakibi Şeytan’a uydukları için sınavı geçemeyen kullarını, sonsuza dek kalacakları cehennem ateşine odun olarak tasnif eder vs. vs. (Aslında burada, atfedilen özellikleriyle Şeytan, Allah’ın rakibi olmuş oluyor: Otoritesini boşa çıkaran, kullarının kafasını ve yüreğini çelerek ‘hak yolu’ndan çıkarabilmeye muktedir bir güç! Bu metafor ile; ‘tek muktedir Allah’tır söyleminin altını oyduklarının farkında da değillerdir muhtemelen.)

 

Dinler, kendilerini üzerinden var etmeye çalıştığı işte bu gizemli korkuyu, insanları ve toplumu disipline etmenin temel yöntemi olarak kullanageldiler. Bunlara göre ancak ki “Allah ve ahiret korkusu” ile ahlâklı ve erdemli insanlar ve toplumlar yetiştirilebilir: 

 

“(…) Bir diğer husus da toplumun düzgün bir şekilde eğitilmesi, yetiştirilmesi. Vicdanların olması gereken noktada olması sağlanmalı. (…) Daha kreş çağından itibaren ahlâklı ve manevi değerlerin öncelenmesi, ahiret bilincinin, Allah korkusunun insanların kalbine konulması çok önemli. Bunu yapmazsanız idam cezası da bir yere kadar buna engel olabilir. Toplumun mutlaka dönüştürülmesi ve bu gibi olayları yapacak insan yapısından kurtulmamız lazım.” diyor örneğin Fatih Erbakan.

 

 Kendisiyle söyleşi yapan Çamlıbel: “Siz zinaya ceza verilmesini savunan bir partinin genel başkanısınız. Bu olayda aile içinde normal şartlarda beklemediğimiz ilişkiler yaşanmış, hem de bu muhafazakâr bir yaşam tarzına sahip bir ailede yaşanmış. Biraz önce ‘Allah korkusunun insanların kalbine konulması çok önemli’ dediniz. Kuran kursundan dönen bir evladın boğularak öldürüldüğü bir muhafazakâr aile görüntüsü dindarlık müessesinin nasıl bir görüntü içinde olduğunu göstermiyor mu bir yandan?” diye sorduğunda da “çalınan minareye kılıf uydurma maharetleriyle:

 

Maalesef onu gösteriyor tabii. Demek ki şekilden ibaret olarak bazı şeyleri almışız biz. ‘Başımızı örtersek, Cuma namazına gidersek, muhafazakâr ve dindar oluruz’ gibi bir düşünce. Ama kalbimize bu inmemiş. Kalbimize de inmediğini gösteren bu gibi olaylar maalesef. (…) Demek ki dindarlık dilimizde. Maalesef bugün iktidardaki kadrolar yolsuzluk ve rüşvet gibi birçok suiistimallerle, adaletsizliklerle suçlanıyorlar. Oysa aynı insanlar senede üç kere umreye giden, nafile ibadetlerini bolca yapan, eşleri başörtülü, kendileri imam hatip mezunu kişiler. Demek ki orada olan şekilden ibaret bir İslam anlayışı, bir ahlak anlayışı.” Diyor ve çare olarak da Allah korkusunu kastederek:

 

“Onu kalplere indirecek şekilde bir eğitimin verilmesi lazım, bir düzenin kurulması ve toplumun bu yönde dönüştürülmesi çok önemli.” diyerek, bildik o ezberi tekrar ediyor büyük bir “iman gücü” ile. (Bk. camlibelcans@gmail.com)

 

İktidar cenahının ifadesiyle bu toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman. Hangi Müslümana sorsan Allah ve ahiret korkusundan ve öneminden bahseder. Siyasal İslamcı Erdoğan ve AKP, şeriat esaslarına dayalı bir sistem için canla başla çalışıyor: Milli ve manevi değerlere bağlı iman sahibi dindar yeni bir nesil yetiştirmek için eğitim müfredatını bile değiştirdiler. Bu neslin “eğitim ocağı” olarak kabul edilen imam hatip okulları her yerde var ve büyük bir şevkle, ufacık çocukların bile beynini yıkayarak yüreğine Allah ve ahiret korkusu şırıngalıyorlar. Erdoğan başta olmak üzere, yüz binlerce kadrosuyla Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan tutun da Genel Kurmay ve Yargıtay Başkan’ına kadar adeta tüm devlet erkanı topluma Allah ve ahiret korkusu pompalıyor. Ama böyleyken Fatih Erbakan rahatlıkla kalkıp bütün bunların şekilsel olduğu için etkili olamadığını ileri sürebiliyor. Yani daha ne yapmaları gerekiyor acaba? Doğar doğmaz bebekler alınıp, cerrahi yöntemlerle kalplerine Allah ve ahiret korkusu veren bir çip mi yerleştireceksiniz yani?

 

Sormak gerekiyor bu nasıl etkisiz bir korku ki başta bu korkuyu kalplere aşılamakla görevli temel kurumlardan olan o imam hatiplerde ve vakıf yurtlarında, yüzlerce çocuk cinsel istismar ve tecavüze uğruyor? Hem de bir fiil dini bütün sayılan ve övünülen o imam hatiplerin kadrolu elemanları tarafından. Demek ki bunların kalplerinde, o temiz ahlak ve erdemin garantisi varsayılan Allah ve ahiret korkusunun zerresi yok.

 

Keza 8 yaşındaki Kuran kursu talebesi bir çocuk, toplumun sokulmak istendiği o muhafazakâr aile ve muhafazakâr yaşam tarzı sahiplerinin, normlara aykırı aile içi cinsel ilişkilerine tanık olduğu için, onlarca kişinin elbirliğiyle hunharca katledildi: Kolektif cinayet yani.

 

Daha vahimi, toplumu dindarlaştırma sevdalısı mevcut iktidar kadroları arasında ki ilk kanlı bıçaklı kavga, Fatih Erbakan’ın da ifade ettiği gibi, bulaştıkları yolsuzluk ve milyarlarca dolarlık servetlere çöküp, kendi kişisel servetlerine katmaları örneğinde karşımıza geliyor.

 

Aynı iktidar milyonlarca insan açlık sınırlarının altında inim inim inlerken, kendi şatafatlı lüks yaşamlarından gıdım geri adım atmıyor.

 

Kardeşiz dediği bir halkın dilini, kültürünü yasaklamakta, bir başkasının inancını baskı altında tutmakta bir beis görmüyor.

 

Siyonist kudurganlık on binlerce dindaşı Filistinli masumu katledip, resmen soykırım uygularken; İsrail ile ticaretini ve diplomatik ilişkisini dahi kesmiyor.

 

Ne oldu bunların o Allah ve ahiret korkusuna? Ya Allah ve ahiret yok ya da bunlarda zaten böyle bir korku yok!

 

Garip değil mi sizce de? Her şeye muktedir bir güç olacak ve ama bu, kullarını ta en baştan ahlaklı ve erdemli bireyler olarak donatmayacak. Bu erdemleri daha sonra insanların kalplerine, kendisi adına görevlendirdiği bazı ayrıcalıklı kulları üzerinden yapacak. Hem de Allah sevgisiyle değil, Allah korkusuyla. Yani bir başka ifadeyle buradaki “Allah korkusu” cehennem ateşinde yanma korusuyla özdeşleşmiş de oluyor.

 

İşte böylesi bir garip tevekkül!.. Din, bu özelliği itibarıyla, aslında gerçek anlamda tam bir kitle afyonu işlevi görüyor: Sorgulamadan/sorgulatmadan biat ettiriyor.  

 

***

 

Bu yazı https://sendika.org/2024/09/demek-ki-allah-korkusu-ahlakli-ve-erdemli-olmaya-yetmiyormus-711881da yayınlanmıştır.