Halil Gündoğan
30.11.2024
Kritik bir süreç
ABD ve NATO şemsiyesi altında toplaşan emperyalist haydutlar, Ukrayna sahasında son derece riskli provokatif hamleler geliştirmekteler. Savaş rakibi Rusya’ya karşı art arda geliştirdikleri bu son derece riskli hamleler, gelişmelerin yönünü artık neredeyse kestirilemez noktaya vardırdı: Savaş, her an bölgesel savaştan topyekûn bir dünya savaşına bir anda sıçrayabilir bir hâl aldı. Yani mevcut durum işte böylesine kritik ve son derece de kırılgan.
Geliyor gelmekte olan
Konuya dair yazmış olduğum son makalemin başlığında sormuştum: “3. Dünya savaşı riski hâlâ ‘güçlü olasılık’ mı yoksa artık ‘kaçınılmaz akıbet’ mi?” diye. Bu soruya şöyle bir yanıt vermiştim: “Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece ‘güçlü bir olasılık’ olarak değil; ‘kaçınılmaz bir akıbet’ olarak ele alınmayı gerektiriyor.”
Şu son günlerde, NATO’nun uzun menzilli füzeleriyle savaşa doğrudan müdahil olmasıyla, tansiyonun nasıl birden fırlayıp “kırmızı alarm” düzeyine çıktığı göz önüne alınırsa; top yekûn savaş riskinin nasıl artık “kaçınılmaz bir akıbet” evresine tırmandığı da daha rahat anlaşılabilir her halde.
Sorun “normalde” artık tamamen, “uygun zamanlama” meselesiyken; ancak tanık olunduğu gibi, “öngörülmez” kimi “sürpriz” ani hamleler işin rengini pek âlâ bir anda değiştirebiliyor da.
Savaşa engel olabilmenin iki yolu
Yani artık bu aşama itibariyle tartışılması gereken asıl mesele, savaşa nasıl engel olunabileceği meselesidir. Bunun bilinen iki esaslı yolu var sadece: Birincisi, savaş kışkırtıcısı emperyalist ülke iktidarlarını devrimci iç savaş yoluyla yıkmaktır. İkincisi ise, küresel bazda, anti emperyalist savaş karşıtı güçlü kitlesel karşı direnişler örgütlemektir.
Lenin’in meşhur sözüdür, der ki: “Ya devrimler savaşları önler ya da savaşlar devrimlere yol açar.” Mevcut olgusal gerçeklik içinde, gelmekte olan emperyalist paylaşım savaşını devrimlerle engelleyebilmek, gelinen aşama itibariyle maalesef ki artık mümkün gözükmüyor. Çünkü baş savaş kışkırtıcısı hiçbir emperyalist ülkede böylesi bir devrimci olasılık yok. Savaşı, küresel ölçekte geliştirilebilecek büyük ve etkili anti emperyalist savaş karşıtı kitlesel karşı koyuşlarla engellemenin olanakları ise, aslında hâlâ mevcut. Ancak ne var ki bunu organize etmesi gereken “doğal dinamiklerin” mevcut atıl halleri ve anti emperyalist savaş karşıtı cephenin dahi hâlâ oluşturulamamış olması dikkate alınacak olursa; buradan da pek bir sonuç çıkmayacağını söylemek mümkün. Acı, ama ne yazık ki gerçek bu.
Savaşların devrime yol açma olasılığı
Geriye galiba sadece Lenin’in diğer desturu kalıyor: Savaşların devrimlere yol açma olasılığını, ne yapıp edip bir şekilde, gerçeğe dönüştürmek! Böylelikle, tabii şayet artık çok geç kalınmamışsa, belki insanlığı ve doğayı uçurumun kenarından çekip alma fırsatı da yakalanmış olunacaktır.
Bu, aslında kesinlikle imkânsız bir ham hayal değil... Zaten şimdiden yeterince elverişli olan devrimin nesnel koşullarının, savaş ortamının artı itkileriyle, her yönüyle çok daha da olgunlaşacağını ileri sürmek asla bir abartı olmayacaktır.
Savaşların devrimlere yol açma güçlü olasılığını da zaten tamamen savaşların yaratacağı ya da sebep olacağı bu devrimci ortamlar var eder. İşte savaş ortamının sunacağı bu güçlü devrimci dinamiği kullanarak hem emperyalist-kapitalist ülkelerde devrimi gerçekleştirmek mümkün olabilecek ve hem de emperyalist savaş blokunu bu yolla içten çökertmeye uğratarak, savaşı yürütme kapasitesinden mahrum bırakıp, teslim olmaya mecbur bırakmak mümkün olabilecek.
Savaşlar kendiliğinden devrimlere yol açmaz
Ancak nasıl ki elverişli nesnel koşullar bugün kendiliğinden devrimlere yol açmıyorsa; aynı şekilde savaş ortamının daha da olgunlaştıracağı nesnel koşullar da kendiliğinden devrimlere yol açmayacaktır. Dolayısıyla da yarına, bugünün eksik olan o ana unsurunu tamamlayarak hazırlanmak gerekiyor. Şayet emperyalist haydutlar savaşı çıkarttıklarına, savaşı iç savaşa çevirerek pişman edilmek isteniyorsa ve şayet savaştan bir devrim çıkarılmak isteniyorsa; o halde bu hazırlığa şimdiden girişmek gerekiyor.
Elbette her bir ülke somutunda yapılması gereken öncelikler farklı olacaktır. Fakat yine de her bir ülke devrimci sosyalist ve komünistlerinin öncelikli olarak; kendilerinin iç birliklerini tahkim ederek, savaşçı bir öncü parti olarak yeniden örgütlemeleri gerekecektir. İkinci olarak; şimdiden öncü silahlı savaş hücreleri oluşturmaya başlamaları gerekecektir. Üçüncü olarak; şimdiden örgütlü kitlesini savaş ortamının devrimci motivasyonuyla eğitmesi gerekecektir. Dördüncü olarak; şimdiden geniş kitleler arasında anti emperyalist savaş propagandasını yaygınlaştırarak, onları emperyalist burjuvazinin ideolojik çekim alanının dışına çıkarmaya başlaması gerekecektir. Beşinci olarak; şimdiden gerek yerel ve gerekse uluslararası devrimci güçleri tekbir merkezi devrim cephesi çatısı altında birleştirme çalışmalarına hız vermesi gerekecektir. Altıncı olarak; şimdiden gerek yerel ve gerekse küresel ölçekte tüm savaş karşıtlarını anti emperyalist savaş karşıtı cephe örgütlülüğü çatısı altında bir araya getirme çalışmalarına başlaması gerekecektir. Vs. vs.
Şayet bunlar layıkıyla yerine getirilebilirse, o zaman gönül rahatlığıyla inanılabilir savaşların devrimlere yol açabileceğine ve bu olasılığın gerçeğe dönüşebileceğine.
Not: Bu makale ilk önce Sendika Org’da yayınlandı.
https://sendika.org/2024/11/savaslar-kendiliginden-devrime-yol-acar-mi-715574