Somut durum ve devrimci mücadele

 


Halil Gündoğan

18.04.2025 

Görünen köye kılavuz olmak gerekmiyor

Gerek dünya gerek bölge ve gerekse Türkiye ve K. Kürdistan ülkesinin somut durumunu öyle uzun uzadıya analiz ve tasvir etmeye hiç gerek yok. Çünkü zaten her şey çok aleni bir şekilde gözler önünde:
İnsanlar günlük yaşamlarında bunları doğrudan deneyimleyerek biliyor, görüyor ve derinden etkileniyor da.

 

Suriye’deki “Entegrasyon Mutabakatı” Öcalan’ın mı ABD’nin mi çözümünü önceliyor?

 


Halil Gündoğan

16.04.2025

 

Sürecin hiperaktif devingenliği

Bölge ve yerküre ölçeğinde her şey adeta anlık hızlı değişimler girdabında. Öyle ki öngörülmesi ve kestirilmesi yoğun bir dikkat ve özel bir çaba gerektiriyor. Fakat buna rağmen yine de birçok şey öngörülebilir olmaktan hayli uzak olabiliyor da. Gündemler hızla değişip yenileniyor veya aynı zamanda eklemlenerek genişleyip, yeni boyutlar kazanıyor. Tabii “baş döndürücü” bu hiperaktif devingenliğin başlıca nedeni ise Bölge ve yerküre sathında kızışan ve keskinleşen çelişki ve çatışmaların, tarafları çok boyutlu ve çok yönlü hareket etme zorunda bırakmasıdır. Yani herkesin,
“batan geminin mallarından ne kapar kurtarırsam kârdır” hesabıyla; çok, ama çok acelesi var.

 

CHP Kürt sorununun çözümünde rol üslenmekte geç mi kaldı?

 


Halil Gündoğan

12.04.2025


Konjonktürel koşular ve yeni stratejiler

İç ve dış konjonktürel değişimler, yeni gelişme ve şekillenişler, başta devletleri olmak üzere, hem devlet içi güç odaklarını ve hem de toplumsal kesimleri, yeni strateji ve taktikler geliştirmeye zorlamaktadır. Çünkü yaşanmakta olan süreç, mevcut statükoları temelden sarsan ve çoğunu da yıkacak olan, top yekûn bölgesel ve küresel savaş sürecidir artık. Özellikle de devletler bu süreçlerde dışa dönük pozisyonlarını güçlendirebilmek için kendi iç cephelerini şu veya bu yolla tahkim etmek isterler. Bunu gerek burjuva klikleri arası çatışma ve rekabeti bir an önce bir sonuca bağlayarak, otoriter merkezi bir yönetim tesis ederek ve gerekse “milli birliği-beraberliği” zaafa uğratan etnik, dinsel ve sınıfsal iç
çekişme ve çatışma durumlarını bir şekilde kontrol altına alıp, onları risk oluşturan “iç bozguncu unsur” olmaktan çıkarma yoluyla yapmaya çalışırlar.

 

İktidar kanadı iki süreci de yeni anayasa atağıyla dizayn etmek istiyor

 


Halil Gündoğan

4.04.2025

 

İktidar kanadı çıkış arıyor

19 Mart darbesiyle birlikte ortaya çıkan toplumsal muhalefet direnci, iktidar kanadını hayli zorlamışa benziyor. Bunun üstesinden gelebilmek adına fiziki şiddet, aleni işkence, cinsel taciz, tutuklama, hapse atma ve akla gelebilecek daha pek çok psikolojik harp taktikleriyle toplumu terörize etme gibi, çok yönlü azgın bir devlet terörü estirilmekte. Ve eş zamanlı olarak direniş cephesini içten zayıflatma ve toplumsal ilgi odağını dağıtma hamlesi olarak, “çözüm süreci”ni hızlandırma ve yeni anayasa hazırlama kartı devreye sokulmak isteniyor. Bununla hedeflenen, öncelikli olarak DEM Partiyi muhalif toplumsal direniş hattından koparmak veya en azından, tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi, nötr pozisyona çekmektir. İkinci olarak da toplumun ilgi odağını dağıtarak; 19 Mart darbesiyle alevlendirdikleri toplumsal tepkiyi soğutma ve giderek de sönümlenme sürecine sokmaktır.

 

"Derin devlet” borazanı Bahçeli’den iç savaş tehdidi!


 

Halil Gündoğan

01.04.2025

 

Zorbalığa ve darbeye direnmek ve iktidarı talep etmek halkın meşru hakkıdır.


Siyasal mücadelenin ana yöneliminin, iktidar olma ve orada kalma mücadelesi olduğu söylenirse; bu, yanlış olmayacaktır. Siyasal partiler bu mücadelenin meşru örgütsel aparatlarıdır. Varlık nedenleri, gelecek için ön gördükleri toplumsal düzeni tarif eden programları doğrultusunda örgütlenip, oluşturdukları toplumsal rıza ile iktidarı talep edip almaktır. 

19 Mart Darbesi ve bu iktidarla demokratik toplum inşa beklentisi

 


Halil Gündoğan

29.03.2025

 

Erdoğan iktidarı 19 Mart’ta tam olarak ne yaptı ve niye yaptı?

Toplumsal ortam, tümüyle olmasa da önemlice bir bölümünce, bir süreden beridir “binyıllık kardeşliğin yeniden tesisi edilmesi”, “iç barış”, “Kürt-Türk İttifakı”, “iç cephe tahkimi” ve “demokratik toplum inşası” söylemleriyle temkinli “iyimser beklenti” esintileri altındaydı. Ancak Erdoğan iktidarı 19 Mart’ta yaptığı siyasi hamleyle bütün bunları, ama esasen de “iç barış”, dış tehdide karşı “iç cephenin tahkimi” ve “demokratik toplum inşası” söylem ve yaklaşımlarının samimiyetini geniş toplumsal kesimler nezdinde esastan sorgulatır oldu.

 

Sağ oportinizm, pasifizm ve “Demokratik Uzlaşı Yöntemi”

 


Halil Gündoğan

22.03.2025


 Pusulayı yitirmek

Kafa karışıklığı ve ters yöne savrulma halleri, daha çok, içte ve dışta yaşanmakta veya yakın dönemde yaşanacak olan o fırtına veya fırtına öncesi sürecin sebep olduğu veya ortaya çıkardığı ideolojik kırılma ve motivasyon yitim halleridir. Siyasal literatürümüzde bu, sağ ve sol sapma ve keza revizyonist kırılma olarak da tanımlanır.

 

Zorba Ulus Devletler Egemenlik Ayrıcalıklarını Hangi Koşullarda Paylaşabilir?

 


 

Halil Gündoğan

19.03.2025


Öcalan’ın tarihi yanılgılarından bir diğeri: “Ulus devletler miadını doldurmuştur

Şu, günümüz realitesinin başat olgularından en baskınıdır: Yer küremiz, Dünyanın belli başlı kapitalist-emperyalist ulus devletlerinin kendi ulusal egemenlik ve hükümranlıklarını koruma ve daha da geliştirip pekiştirme adına, hızla 3. Paylaşım savaşına sürüklenmektedir. Böyleyken; bu genel gidişata rağmen, acaba ne olmuştu da işgalci, ilhakçı, soykırımcı ve asimilasyoncu kimliğiyle ün yapmış Türk Devleti,
Öcalan ve hareketin önde gelen belli başlı seçkin kadrolarınca farklı değerlendirilir olmaya başlandı?

 

Sürecin seyri ve Kürt-Türk İttifakının olası sonuçları (*)

 


Halil Gündoğan

15.03.2025

 

Kürt-Türk ittifakı gerçekleşebilecek mi?

Malumunuz olduğu üzere, bir “Kürt-Türk Barışı”, “Bin Yıllık Kardeşliğin” yeniden tazelenmesi ve çok daha aktüeli, “Son Türk Devleti” için “beka sorunu” yaratan “emperyalist oyun ve tuzakları boşa çıkarmak” için öngörülen bir “Kürt-Türk İttifakı” gündemde. Daha önceki makalelerimde de vurguladığım gibi bu, iç ve dış, ama esasen de dış koşulların motivasyonuyla, doğrudan Türk Devleti tarafından gündem yapılan bir devlet projesidir. Bu projenin Öcalan tarafından memnuniyetle satın alındığı da artık bir sır değil. Yani bu proje artık tek taraflı olarak sadece devletin değil; Öcalan-Devlet
İttifakının ortak projesidir. Ancak bu çok belirleyici özelliğine rağmen bu proje henüz gerçek anlamda “Kürt-Türk İttifakının” kuruluşunu tamamlayıp, resmileştiği anlamına gelmiyor. Çünkü her ne kadar da Öcalan’ın iradesine tabi Kürt siyasal parti ve oluşumları genel bir onay vermiş görünüyorlarsa da ancak henüz son söz söylenmiş değil. Dolayısıyla da projede öngörülenler doğrultusunda somut adımların atılması, bir nevi askıda gibi. Bu bekleme aşamasında hesapta olmayan “sürpriz” gelişmeler yaşanmaz ise; projenin “güçlü ve sağlıklı doğumu” önemli oranda PKK kongresinin takınacağı tavra ve bir yönüyle de Bölge üzerinde kartları karma kudretine sahip güç odaklarından veto yememesine bağlı olacaktır.

 

Neden Türk Devleti’nin Zorunlu Askerlik Dayatmasını Reddediyorum?


 


Halil Gündoğan

8.03.2025


Bunun iki temel nedeni var:

Birincisi benim ideolojik-siyasi görüşlerimden ötürüdür. Altmış beş yıllık yaşamımın denilebilir ki üçte ikilik kısmı bu devlet ve sistemiyle mücadelede geçmişti. Bu sürenin toplamda dört buçuk ayı işkenceli sorgularda, otuz yılı ise hapishanede ve yine işkence ve baskılar altında geçmişti. İki kez idam cezasıyla yargılanmış ve bu ceza ağır müebbet ceza olarak onaylanmıştı. Bunun yıl olarak karşılığı otuz altı yıldı.

 

Öcalan’ın son çağrısı üzerine kısa bir değerlendirme

 


Halil Gündoğan

5.03.2025

 

Çağrının esas muhatabı

Öcalan, koşullar yeterince olgunlaşsın diye uzun süredir bekletilen çağrısını nihayet yaptı. Kamuoyu ile paylaşılan çağrının başlığı, bilindiği üzere; “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” idi. Ancak bu başlığa rağmen çağrı, öncelikle konunun tüm muhataplarına yapılmış bir çağrı değil. Keza, Kürt tarafının onurunu incitmeyecek ve temel konularda ulusal mağduriyetini giderecek adil bir barışın sağlanması çağrısı hiç değil. Çağrının ikinci konusu olan “demokratik toplumun” oluşturulması çağrısı da değil. Çağrı, devlet yetkililerinin her birinin ağzından düşürmediği o egemen zorbalığın sesiyle: “Ya koşulsuz silah bırakırlar ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömülürler” tehditleri eşliğinde, tek taraflı olarak esasen PKK’ye yapılmış bir çağrıdır.

 

Emperyalist küresel sistem, kurulu hukuki nizamını yitirerek, içten çökmüştür artık.

 


 

Halil Gündoğan

1.03.2025

 

 Barış içinde bir arada yaşayabilme garantörü olarak ulusal ve uluslararası toplumsal sözleşmeler

Gerek yerel ve gerekse küresel, ya da gerek ulusal ve gerekse uluslararası her toplumsal birlik, barış içinde bir arada yaşama kabiliyetine ancak ki ulusal veya uluslararası sözleşmelerle ve birliğin her bir üyesinin bu sözleşmelere uymasıyla sahip olabilir. Bu gereklilik zaten sosyal pratiğin bir ihtiyacı ve dayatması olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü ulusal ve uluslararası toplumları barış içinde bir arada tutabilmenin bir başka yolu da yoktur. İşte yerel ve küresel toplumsal sözleşmeler böylesi bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkmışlardır. Fakat toplumların yaşamı statik olmayıp dinamik olduğundan; toplumsal sözleşmeler de buna koşut olarak statik değil, dinamiktirler. Yani istikrarlı geçerliliği ve hükmü ancak ki toplumların onu bir ihtiyaç olarak var eden koşullarının değişme periyodu süresincedir.

 

Süren operasyonlar: İslamcı faşist iktidarın “iç cephe tahkimatı”

 


Halil Gündoğan

26.02.2025


Yeni bir politik strateji ihtiyacı


Malum olduğu üzere “Türk Devlet aklı” bir süreden beridir “iç cephenin acilen tahkimi” ve Kürt-Türk İttifakına gidilerek “iç barışın” sağlanması şeklinde formüle edilebilecek yeni bir politik strateji benimser oldu. Oysa bu sömürgeci-ilhakçı faşizan odak yıllardır, “Pençe Kilit” vb. fantastik isimli imha savaşlarıyla “ha bugün ha yarın, bu işi savaş yöntemleriyle kökünden halletmekte kararlıyız” vaatleriyle toplumu zehirlemekle meşguldü. Fakat özellikle BOP kapsamında Orta Doğu’nun yeniden dizaynında “Aksa Tufanı” Operasyonunu “ayağa gelmiş eşsiz fırsat” olarak değerlendirerek, oldukça agresif bir karşı atakla harekete geçen ABD-İsrail yayılmacılığı karşısında pozisyon alabilmek için işte böylesi bir “makas değiştirme” gereği duydu.

 

Gazze’yi “Orta Doğu’nun Riviera’sı” yapma hesapları: İŞGAL VE İLHAK

 


 

Halil Gündoğan

22.02.2025

 

Trump’un tarihsel genetik kodları

ABD başkanı sıfatıyla, “efendi” Trump, İsrail’in Gazze’yi ABD’ye devretmesinden bahsediyor… Elbirliğiyle adeta moloz yığınına çevirdikleri bu kadim Filistin yurdunu, geriye kalan yerli halkından da tamamen arındırarak; “Orta Doğu’nun Riviera’sı” olacak şekilde yeniden inşa edip, zenginler için bir cennet bahçesine çevirmek istiyormuş. Yani bir bakıma, tıpkı atalarının, Kızılderilileri soy kırımdan geçirip, yurtlarını işgal ve ilhak ederek bugünkü ABD’yi var edişlerinde olduğu gibi… (https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1lderili_soyk%C4%B1r%C4%B1mlar%C4%B1)

 

Barış ve demokrasi talebi, öngörülen “Türk-Kürt İttifakı” ile karşılanabilir mi?

 


Halil Gündoğan


15.02.2025


Türk Devleti’nin “beka sorunu”: Bölünme histerisi

Malum olduğu üzere Türk Devleti, bölgesel gelişmelerden devşirdiği “beka sorunu” üzerinden, kendince bir takım strateji ve taktikler belirlemiş durumda. “Beka sorunu” olarak addettiği şeyin temelinde ise; bölünüp-parçalanma korku ve riski yatıyor. Gerçi bu, yeni peydahlandıkları bir korku da değil; asırlık bir korku. Binlerce kez “artık bir daha baş kaldıramazlar” dedikleri Kürtlerin bir gün, o “bölünmez vatan” dedikleri kanlı vatanlarına kattıkları K. Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceklerinden duydukları histerik korku…

 

Gerçekten de “Emperyalistler Rojava Modelini Yıkmak (mı) İstiyor”?


 




Halil Gündoğan

8.02.2025

 Algı oluşturma metodu olarak yanılsatma

Bir şeyleri olduğundan farklı gösterip sunmak veya bazı şeylere, o şeylerin öz gerçekliğinden çok daha farklı bir şeyler atfetmek; kimi kesimlerin adeta amentüsü olmuş gibi… Bu tutum, özellikle de Kürt Ulusal Hareketi somutunda çok daha yaygın ve baskın... Ne kadar bilinçli bir tercih olarak devreye sokulmuştur, bilinmez ama; bir algı oluşturma metodu olarak kullanılmaya başlandığı kesin: Yaptıkları ve yapacakları her şeyin müstesna olarak görülmesini istiyorlar. Keza yaptıkları veya yapmakta oldukları şeylere bir kutsiyet atfederek; onların güçlü bağlılık ve kenetlenme motivasyonuyla sahiplenilmesini istiyorlar.

 

Yeni “barış” sürecinde Türkiye ve K. Kürdistan’da silahlı mücadele

 


Halil Gündoğan

1.02.2025

 

Yeni bir “barış” süreci kotarılıyor

Malûm olduğu üzere Türk Devleti, Bölgesel gelişmeler merkezli olarak, bir süreden beridir kendisi için bir “beka sorunu” riski algısı içerisinde. Tabii kendince, buna karşı çeşitli taktik ve stratejik hamleler de geliştirmekte. Bu hamlelerden biri de tarihteki benzer örneklerinden de aşina olduğumuz “Kürt-Türk İttifakıdır”. Ne zaman ki kendisini bir varlık-yokluk ikileminde hissetmişse; orada hemen Kürtlerin imdadına sığınmaya çalışmıştır. Şimdi de benzer bir ikilemi yaşıyor olmalı ki on yıllardır katliamlardan geçirmekte olduğu Kürtler ile, “bin yıllık kardeşliğini” hatırlayıp; “hadi barışalım. Biz, etle-tırnak misali, ayrılamaz kardeşiz” retoriğine sarıldı.  Bu elin, Öcalan üzerinden tutulabileceği kurnazlığını da yaparak; “barış” teklifinde bulundu. Öcalan ile nasıl bir pazarlık geliştirdiklerini ve neler üzerinde anlaştıklarını, her iki taraf da şimdilik bir “devlet sırı” olarak “gizli” tutuyor olduğundan; haliyle, kamuoyu bilmiyor. Ama sonuçta şu veya bu şekilde, Öcalan ile bir “Kürt-Türk İttifakının” kotarıldığı kesin. Bu, PKK’nin olası vetosuyla karşılanmaz ise; bir “barış” anlaşması ile sonuçlanacağı rahatlıkla söylenebilir. Nitekim Erdoğan, süreci doğrudan sahiplendiği o ilk beyanatında bunu aleni bir şekilde teyit etti de. (https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fandan-pkkn%C4%B1n-la%C4%9Fvedilmesiyle-ilgili-a%C3%A7%C4%B1klama/a-71299406 )

 

Erdoğan iktidarının Suriye hayali: Siyasal İslamcı ‘Yavru Vatan’

 


Halil Gündoğan

25.01.2025

 

Erdoğan’ın suni-selefi İslam kuşağı rüyası

Uzunca bir zamandan beridir Orta ve Yakın Doğu’da ve keza Orta Asya ve Kafkasya’da ve keza Balkanlar da ve Afrika’da Suni-selefi “Siyasal İslam Projesinin” liderliğine göz koymuş bulunan, şeriat özlemcisi bir İslamo-faşist Erdoğan ile karşı karşıyayız. 22 yıllık iktidarı dönemi boyunca her fırsatı, bu “Suni-selefi İslam kuşağının” başarı ve zafere ulaşması için değerlendirmeye çalıştı. Ve hâlâ da büyük bir aşk ile bu “gizli” sevdasının bir yerlerde ve bir şekilde başarıya ulaşması için canla-başla didinmeye devam ediyor.

 


Türk Devleti’nin; “Suriyeli olmayan silahlı güçler Suriye’yi terk etmeli” dayatması

 


Halil Gündoğan

18.01.2025

 

Başta Türk Devleti Dış İşleri Bakanı olmak üzere, Cumhur Başkanı ve Savunma Bakanı sıklıkla: Suriyeli olmayan silahlı yabancı güçlerin Suriye’yi derhal terk etmeleri gerektiğini açıklamasında bulunmakta. Ötesinde, bunu bir koşul olarak dayatmakta.

Tuhaf olanı; bu dayatma koşulun tek muhatabının QSD/YPG olması. Ve keza bir diğer tuhaflık da gerek PKK ve gerekse QSD yetkililerinin buna takındıkları: “Sorun değil, çıkarırız.” şeklinde ki tutumlarıdır.

Tabii ki her devlet, komşusu devletlerde kendi güvenliğini tehdit eden yabancı silahlı güçlerin bulunmasını ve barınmasını istemez. İlgili devlet veya devletlerden bunları barındırmamasını isteme hak ve hukukuna sahiptir de.

 

Kuzey Kore ve Ukrayna’da ölecek askerleri

 


Halil Gündoğan

11.01.2025

                                                                      Kore Yarımadasının kısa tarihi

“Kore Yarımadası’nın bilinen tarihi MÖ 2333 yılında Kral Dangun tarafından kurulan Gojoseon Krallığı ile başlatılmaktadır. MÖ 2. Yüzyılda parçalanan bu devletin yerine Üç Krallık Dönemi olarak bilinen süreç başlamış ve MS 7. Yüzyıla kadar Kore Yarımadası Goguryeo, Baakje ve Silla hanedanları bölgenin hakimiyetini ele geçirmiştir. Bu üç krallık 676 yılında Silla’nın hâkimiyeti altında birleşmiştir. (…)”

 

“20. Yüzyılın başlarına kadar bağımsızlığını koruyan Kore, 1910 yılında Japonya tarafından işgal edilmiş ve 1945 yılına kadar Japonya’nın hâkimiyeti altında kalmıştır. (…) 1910-1945 yılları arasında devam eden Japon işgali, Japonya’nın savaşı kaybetmesiyle (2. Dünya Savaşı. Bn.) sona ermiş, savaş sonrasında 38. Paralelin güneyinde ABD, kuzeyinde SSCB kontrolünde iki farklı yönetim ortaya çıkmıştır. 1948 yılında her iki yönetim de devlet ilanıyla yarımadanın tamamında egemenlik iddia etmiş, bunun üzerine Kore Savaşı patlak vermiştir. 

Birlik fetişizmiyle, “Koministler arası birlik sorunu” doğru tarzda ele alınamaz!...

 

Halil Gündoğan

4 Ocak 2025

 


Bilindiği üzere MKP, uzunca bir süreden beridir, kısa periyotlarla, “Kaypakkaya Geleneğinden” addedilen kesimlere birlik çağrıları yapıyor. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bu çağrıyı muhatap alıp yanıt veren ise sadece TKP/ML oldu. Onlar da özetle ve mealen; önerilen tarzda bir birlik sorununun gündemlerinde olmadığını ifade etmekte. Muhataplarından bir diğer TKP-ML’nin ise bugüne kadar kamuoyuna yansıtılan bir yanıtı olmadı. Ama buna rağmen pratikte bazı etkinlikleri de birlikte organize ediyorlar. Fakat bundan hareketle, bu partinin birlik çağrısına pozitif bir yaklaşım içinde olduğunu söylemek, elbette ki sübjektif bir yorum olur.