Halil Gündoğan
10.10.2025
Hatırlanacağı üzere Erdoğan’ın bir meşruiyet sorunun olduğu, cumhurbaşkanı olduktan kısa bir süre sonra ortaya çıkmıştı. Sistemin mevcut hukuki normlarına göre bir kişinin cumhurbaşkanı seçilebilmesinin koşullarından biri de üniversite diplomasının olmasıydı. Nitekim önümüzdeki seçimde en güçlü rakip olarak ortaya çıkan Ekrem İmamoğlu’nu seçim dışı bırakılmasını mümkün kılmak için, onun üniversite diplomasını geçersiz sayan bir karar çıkartıldı. Ama ne hikmetse gerek devlet içi güç odakları ve gerekse etkisiz muhalefetin marifetiyle Erdoğan cumhurbaşkanı koltuğunda kalmaya devam etti. Ardından, yine mevcut hukuk normlarına göre bir kez daha aday alamayacağı kesinken; yine aynı güçler marifetiyle engel olunmadı ve bir kez daha seçildi. Yani Erdoğan sırf bu iki koşula göre bile meşru bir cumhurbaşkanı sıfatı taşımıyor.
Seçmen iradesi
meşruiyeti
Keza özellikle son iki seçimde aleni bir şekilde YSK marifetiyle seçim
galibi ilan edilmişti. Yani seçmenin iradesini gasp ederek o koltuğa oturduğu
için, bu yönüyle de çoğunluğun iradesini temsil etmediğinden; burjuva
demokrasisi normları çerçevesinde bile, halk nezdinde de bir meşruiyeti
bulunmuyor.
‘Tarafsızlık’
meşruiyeti
İktidarının bekası için son süreçte daha ağırlıklı olarak yöneldiği dinci
faşist katı otoriter yönetme tarzı ile başta ana muhalefet partisi olmak üzere
parlamentoda temsil edilen tüm diğer burjuva partileri nezdinde de
cumhurbaşkanının partiler üstü olması gereken tarafsızlık kriterini ayaklar
altına aldığı için meşruiyetini esasen yitirmiş durumdaydı.
Halk kesimleri
nezdinde meşruiyet
Aynı şekilde gerek uyguladığı ekonomik politikalar sonucu halkı mahkûm
ettiği yoksulluk ve yoksunluktan ötürü emekçi halk kesimi nezdinde, yine kadın
düşmanı zihniyetinden ötürü geniş kesim kadınlar nezdinde, geleceksizliğe
mahkûm ettiği gençlik nezdinde ve yıllardır Kürt ulusuna uygulaya geldiği özel
harp siyasetiyle Kürtler nezdinde, koyu dinci mezhepçi tutum ve zihniyetiyle
Aleviler nezdinde ve keza katı muhafazakar cinsiyetçi zihniyetiyle farklı
cinsel yönelim sahipleri nezdinde de herhangi bir meşruiyeti bulunmamaktadır.
Genel burjuva hukuku
ile meşruiyet
Keza gerek genel burjuva hukukuna karşı geliştirdiği keyfiyetçi ve çifte
standartçı yok sayma tutumu, gerek mevcut anayasa ve uluslararası mahkemeler
hukukunu askıya alma tutumu, gerek laisizme karşı geliştirdiği rövanşist örtük
savaşı ve gerekse kendisine bir şekilde ters düşen kesimlerin sermaye ve mal
varlıklarına çökerek, kapitalizmin tek kutsalı olan özel mülkiyet teminatını
çiğneyen hoyratlıklarıyla bir kesim burjuva klikleri arasında da önemli oranda bir
güven ve meşruiyet sorunu yaşamakta.
Uluslararası meşruiyet
Ayrıca gerek komşularının toprak bütünlüğü ve iç hukukuna karşı
sergilemekte olduğu emperyal tutum ve yaklaşımlarından ve gerekse özellikle de
uluslararası hukuk normlarını askıya alan tutumlarından ötürü Batı Avrupa
devletlerinin çoğunluğu nazarında da ciddi bir meşruiyet sorunu yaşamaktadır.
Yönetememe krizi
Ve bütün bunların toplamında Erdoğan’ın bu meşruiyet krizi, aslında aynı
zamanda bir yönetememe krizidir de. Zaten meşruiyetin olmadığı veya önemli
oranda yitirildiği bu tür durumlarda yönetememe krizi de kaçınılmaz bir sonuç
olarak yaşanıyor olacaktır.
Trump’tan dilenen
meşruiyet
Yaşanan meşruiyet yani yönetememe krizi öylesine ciddi ve derin ki
çaresizliğin çaresi olarak zevahiri, “dünya lideri” Trump’un kendisini huzuruna
kabul etmesinin sağlayacağı “itibar” kredisiyle kurtarmakta buldu. Ve bu hem
bir yığın vergi indirimi hem nadir elementlerin pazarlığı hem başka bir yığın
ticari sözleşme ve hem de İran ve Gazze konularında kendilerinden beklenenleri
yapma sözü verilmesi karşılığında olabildi ancak ki. Ve de açıkça aşağılayan şu
sözlerle: “Ona ihtiyacı olan meşruiyeti vereceğiz.”
TBMM’den gelen
‘sürpriz’ meşruiyet
Denir ya “körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz” misali, Erdoğan
ikinci meşruiyet kredisini de hiç beklemediği bir şekilde, TBMM’nin açılışında
mecliste temsil edilen CHP, TİP ve EMEP dışında, başta DEM olmak üzere, irili
ufaklı tüm diğer “muhalif” parti başkan ve temsilcilerinden gördüğü aşırı
sempatiden almış oldu. Bununla hem seçimiyle ilgili ileri sürülen gayrı meşru
olduğu algısını önemli oranda geriletmiş oldu ve hem de Trump’a bir selam
çaktı: “Bak aslında sandığın kadar da iç kredimi tüketmiş değilim.” Mealinde.
DEM’li temsilcilerin
sunduğu katkı
Öcalan tahakkümündeki DEM Partinin meclis açılışına ve davet edildiği
resepsiyona katılmaması, yürütülmekte olan sürecin ruhuna uygun bir tutum
olmazdı elbet. Fakat son çeyrek asırlık sürecin bunca yaşanmış acılarının ve
yıkımlarının birinci dereceden en üst sorumlusu olan dinci faşist bir kişilik
karşısında, hiçbir şey olmamış gibi geçmişe sünger çekmişçesine can ciğer kuzu sarması
misali pozlar vermek ve adeta ağzına düşercesine bir hayranlık ile karşısında
yılışıp erimek, el pençe durmak da neyin nesi oluyor acaba? Oysa DEM ‘i
temsilen orada bulunanlardan beklenen şey, tıpkı eş başkan Tülay Hatimoğulları’nın
yaptığının aynını yaparak gardını ve resmiyeti korumak olmalıydı. Ve ama
maalesef utanç verici bir duruma düşürmüşlerdir kendilerini. Tabii bu,
psikolojik, ideolojik ve siyasi boyutlarıyla da ayrıca sorgulanması gereken bir
durum. Yani öyle spontane gelişen anlık bir gaflete düşme durumu olarak
geçiştirilebilecek bir pozisyon değil. Bu boyutlarıyla elbet sorgulanacaktır
da. Bu makale kapsamında burada sadece siyaseten neye hizmet ettiğine değinmek
yeterli olacaktır.
Bu tablo, Erdoğan’a asla ve asla hak etmediği ve de edemeyeceği bir meşruiyet
kredisinin sunulması olarak algılanacak ve kullanılacaktır kaçınılmaz olarak. Bu
tablo, samimiyetle öz eleştirisi verilmediği takdirde demokrasi cephesinde Kürt
Siyasal Hareketine karşı bir tereddüt oluşturacaktır. Hele ki iplerin tamamen
devletle stratejik iş birliği içinde olan Öcalan’ın elinde bulunduğu bu
koşullarda. Bu durum bir bakıma KSH’nin demokrasi mücadelesinde demokrasi
güçlerinin ne kadar yanında durabileceğinin de bir iz düşümüdür aslında. Çünkü Öcalan’ın
tanımladığı demokrasinin Kürtlerin Türk devletine entegrasyonunu ve keza PKK li
kadroların ve tutsakların topluma entegrasyonunu kolaylaştıran hukuki düzenlemelerden
ibaret olduğu bizzat kendi sözleriyle sabittir.
Güneş balçıkla
sıvanamaz
Fakat Erdoğan hangi cambazlıkları yaparsa yapsın, hangi fırıldakları
çevirirse çevirsin ve hangi “süper güçten” kredi alırsa alsın halkın ezici çoğunluğu
nezdinde yitirmiş olduğu meşruiyeti geri kazanamaz. Kazanmayı bırakın, koşullar
mevcut durumunu sürdürmesine de olanak vermeyecek ve gün geçtikçe daha gerilere
düşecektir.
Devrimci demokrasi güçlerinin bunun bilinç ve sorumluluğuyla günün
görevlerine dört elle sarılmaları durumunda ömrü çok da uzun olmayabilir.