Cumhurbaşkanı’ndan Hakan Fidan’a ayar vermesini istemek

 


 

Halil Gündoğan

23.12.2025

 

 

Bir süreden beridir gerek Apocu Kürt Siyasal Hareketi mensubu bazı yetkili simalar, gerek DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar ve gerekse AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu gibi kimi siyasetçiler, Hakan Fidan’ı, Rojava Özerk Yönetimini hedef alan ve onları askeri operasyonla tehdit eden söylem ve tutumlarından ötürü eleştirip kınamaktalar. Çandar: “Sayın Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunuyorum. Dışişleri Bakanı’nıza ayar verin.” derken; Ensarioğlu ise: “Cumhurbaşkanı’nın iradesine aykırı tavır gösteren kişi ya görevi bırakır ya da görevden alınır.”

 

Hakan Fidan sıradan bir milletvekili değil; devletin resmi sıfatlı bir bakanı. Dışişleri Bakanı. Görev tanımı, devletin icracı kurumu olan hükümet adına, onun dış politikasını yürütmektir. Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde ise doğrudan Cumhurbaşkanına tabidir. Dolayısıyla da dış politika adına her ne söylüyor ve yapıyorsa, bu, tüm yetkileri elinde toplamış olan ve politika belirlemede tek yetkili merci olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikası adınadır. Mutlak surette onun onayıyla yapılmaktadır. Olurda ters bir şeyler söylenir ve yapılırsa, buna derhal müdahale edilir ve düzeltilir. Ve keza olur da kendi başına buyruk bir dış politika geliştirecek olursa, Erdoğan’ın onu orada bir saniye bile tutmayacağı da her türlü tartışmanın dışında olsa gerek.

 

Nitekim Ensarioğlu bu gerçekliği şöyle dile getiriyor: “Bizim başkanlık sistemimizde politika belirleyici olan irade, Cumhurbaşkanı’nın iradesidir.” Buna aykırı tavır geliştiren olursa ya görevden alınır ya da kendisi görevi bırakır. Peki işleyiş böyleyse, ki böyle; sormak ve sorgulamak gerekmez mi “peki Hakan Fidan (ve keza benzer minvalde Savunma Bakanı) bir yıldır aynı söz ve yaklaşım sahibi olmaya devam ettiğine göre neden görevi bırakmıyor veya neden görevden alınmıyor?” Yani bir seferlik bir ters düşme durumu değil, Dışişleri Bakanı resmi sıfatıyla bir yıldır aynı sözleri söylüyor, aynı politik tutumu dayatıyor.

 

Sırf bunun üzerinden sorgulanması halinde bile rahatlıkla görülecektir ki Hakan Fidan bu devletin dışişleri bakanı sıfatıyla, devlet adına tek belirleyici otorite olan Erdoğan’ın Rojava Özerk Yönetimine ilişkin buyruğunu uygulama ve dillendirme dışında fazladan bir tek laf etmiyordur. Zaten istese de gerek devlet geleneği ve gerekse kurulmuş olan katı merkeziyetçi sistem gereği bunu yapma şansı olamaz. Yapması halinde de gerekli merciler hemen müdahale eder ve yanlışı telafi eder.

 

Çandar, Ensarioğlu ve diğerlerinin serzenişlerine bakılırsa, bütün bunlar Erdoğan’a rağmen yapılıyor olmalı. Bu durumda da ya Ensarioğlu’nun tanımladığı gibi Erdoğan’ın öylesi bir kudreti zaten yokmuş ya ipleri elden kaçırmış ya da iktidar içi klikler savaşı öyle bir aşamaya varmış olmalı ki Erdoğan, “kara kutum” olarak kodladığı MİT’çi Hakan Fidan’a yakayı fena halde kaptırmış. Dolayısıyla da Fidan buradan aldığı güçle kendi başına buyruk olabiliyor, Erdoğan’a baypas çekebiliyor.

 

Peki bu mümkün mü? Bir olasılık olarak, elbette mümkün olabilir. Fakat mevcut somut durumda böylesi bir olasılığı destekleyecek kayda değer herhangi bir veri yok. Dolayısıyla da Hakan Fidan’ın kendi başına buyruk ve tamamen kendi siyasi ajandasıyla özerk hareket ettiğini ileri sürmek, en iyimser ifadeyle, bilinçli veya bilinçsiz, hedef saptırmaktır.

 

Ensarioğlu’nun böylesi bir şey yapması anlaşılabilir elbet. En nihayetin de Reisinin Kürtler arasındaki itibarını korumak istiyor olabilir. (Keza bu çıkışta belki de Hakan Fidan’a çelme takarak, Saray klikleri arasında desteklediklerine pas verme arzusu da vardır. “Bir taşla iki kuş” hesabı yani) Peki Çandar ve aynı serzeniş sahibi Apocu şahsiyetler neden Erdoğan dururken onun Dışişleri memuruyla uğraşıyorlar? Neden söz ve eleştiri oklarını doğrudan Erdoğan’a yöneltmiyorlar. Çandar neden sözünü şöyle kurmuyor mesela: “Ey Erdoğan, Kürt halkının bir vekili olarak buradan sana sesleniyorum. Bırak bu Kürt düşmanlığını ve iki yüzlülüğü. Rojavalı Kürtlere düşmanlık yaparak K. Kürdistanlı Kürtlerle barış yapamazsın. İŞİD’in Kobane’ye saldırısı sırasında el ovuşturarak gösterdiğin ‘Kobane düştü düşecek’ sözlerinin Kürtlerde nasıl infiale yol açtığından hiç ders çıkarmadıysan, ben sana hatırlatayım: Rojava Kürtlerine düşmanlığa son vermezsen, o hayalini kurduğun Kürt-Türk ittifakı ve iç barış asla mümkün olamayacak!”

 

Çandar diyelim ki cezai bir risk almak istemiyor olduğu için bu tavrı göstermiyor. Peki Apocu siyasi figürlere ne demeli, onlar neden doğrudan Erdoğan’ı değil de gölgesini yumruklamayı tercih ediyorlar? Reisin masayı devirmesinden mi korkuyorlar, yoksa Öcalan’ın hışmına uğramaktan mı? Erdoğan’ın mevcut iç ve dış dinamiklerden ötürü en azından yeni güç dengeleri oluşmadıkça, Masayı devirme lüksünün olmadığını göremiyorlarsa bu siyasiler, o halde bıraksınlar bu işleri gidip kumda oynasınlar. Hâlâ mı idrak edilemiyor bu süreci devletin başlatmak zorunda kaldığı gerçeğini? Yani burada alttan alması gereken Kürt tarafı değil, devletin ve Erdoğan’ın ta kendisidir. Böyleyken bunca alttan alış da neyin nesi oluyor, anlamak zor doğrusu.