Yoksa, “Kürt-Türk İttifakı” ve “bin yıllık kardeşlik” söylemi sadece bir aldatmaca mı?

 


Halil Gündoğan

20
.11.2025

 

Kardeşlik ve ittifak masalı

Lafı eğip bükmeden, direkt ve dosdoğru söylemek gerekirse; evet, bu her iki söylemin de gerçek yaşamda herhangi bir karşılığı yok. Bu, dün de böyleydi, bugün de. Tarihte, her iki etnik topluluğun egemenleri tarafından kotarılan ve adına “Kürt-Türk ittifakı” denilen cephesel ittifaklar olmuştur elbet. Fakat bunların o çokça öne çıkarılarak emsal gösterilenlerinden hiçbiri Kürtlerin stratejik kazanımlarıyla sonuçlanmamıştır. Adeta tek taraflı olarak Türklerin Kürleri “koç başı” ve “mayın eşeği” misali kullanarak, kendi konumlarını güçlendirmenin, düşmanlarını püskürtmenin ve emperyal emellerine ulaşmanın aracı olarak kullanmaları şeklindedir. İroniktir, PKK’nin 12. Kongresi sonrası ANF durumu şu örnekler üzerine oturtarak, kendince tarihsel bir alt zemin sunmaya çalışmış:

 

“Kürt-Türk ittifakı ilk kez Selçukluların Mezopotamya’ya gelişi ve Anadolu’ya uzanmasıyla gelişmiştir. Sultan Sencer, Anadolu’ya ilk kez geldiğinde Kürt Mervani devleti ile girdiği ittifak sayesinde Anadolu ve Mezopotamya’nın kapıları Türklere açılmıştır. Kürt-Türk ittifakı ve kardeşliği bu sayede bin yıl sürüp gelmiştir.” (Tarihin ironisi olsa gerek; Selçuklular Mervanîlerin çöküşünde etkin rol sahibi olmuşlardır. Bn.)

 

“Türklerin Anadolu’ya gelip Kürtlerle ittifakı sayesinde Türklerin Ortadoğu’ya, Avrupa’ya ve Afrika’ya yayılmasının önü aşılmıştır. Türklerin Kürtlerle geliştirdiği ittifak, tarihte etkili bir güç olmasında önemli bir olay olmuştur.” (Peki bu ittifakın Kürtlere kazandırdığı bir şey olmuş mudur? Bn.)

 

“Kürt-Türk ittifakının bir diğer önemli olayı, Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Bitlisi arasında yaşanan ittifaktır. Bu ittifak, Yavuz Sultan Selim’in 1514 ‘te Çaldıran Savaşı’nda Fars hükümdarı Şah İsmail karşısında zafer kazanmasında önemli bir yer tutmaktadır.” (Şah İsmail’e karşı Osmanlının kazandığı bu zaferin Kürtlere Kürtlük davasında bir getirisi olmuş mudur? Sunni Osmanlı ve Kürtlerin Şii Farsileri yenmiş olmasının getirmiş olduğu mezhepsel-ümmetsel övünme dışında. Bn.)

 

“Ayrıca, İslam halifeliğini elinde bulunduran Memlük devletine karşı 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye savaşlarıyla son vererek, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz topraklarını, yollarını ve ticaretini Osmanlılara kazandırmıştır. Yani bu ittifak, Ortadoğu’ya, Afrika’ya yayılmasının önünü açarak halifeliğin Memlüklerden Osmanlılara geçişinde rol oynamıştır.” (Kürtlerin Memlük devletiyle bir derdi mi vardı? Halifeliğin Memlüklerden Osmanlı hanedanlığına geçişi, Kürtlere herhangi bir avantaj mı sağladı? Bn.)

 

“Kürt-Türk ittifakının en sonuncusu ise, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in Kürtlerle geliştirdiği ittifakın şu anki mevcut Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli rol oynamasıdır. Misak-ı Milli olarak da ifade edilen topraklar, Kürt ve Türk ittifakı sonucu kazanılmıştır. Ve Türkiye Cumhuriyeti bu ittifak ile kalıcı bir hale dönüşmüştür.”

 

“Bu çerçevede önder Apo’nun 27 Şubat’ta deklare ettiği (…) Çünkü bir bütün olarak toplumsal tarihe, zihniyet ve demokrasi tarihine baktığımızda, ne zaman Kürt ve Türk ittifakında gelişme yaşanmışsa, bu hem Türk halkına hem de Kürt halkına kazandırmıştır.” (*)

 

Aktarılan bu altı pasajda ileri sürülenler adeta, kendini kıymete bindirme, kıymetinin bilinmesini sağlama ve keza “dün nasıl kazandırdıysak, bugün de yarın da kazandırırız, geçmiş pratiğimiz bugün için güvencemizdir” dercesine, bir kendini pazarlama ruh halinin izdüşümü gibi. Haliyle de haddinden fazla abartıya, olmamışı olmuş gibi sunma ve tarihsel bir kutsiyet atfetmeye kadar vardırılmış ve idealize edilmiş kurgusal bir “Kürt-Türk ittifakı” ve “bin yıllık kardeşlik” masalı…

 

Gerçekliği olmayan kurgusal hikayeler

Kürt-Türk ittifakına atfedilen abartının boyutunu sorgulamak için önceki örneklere gitmeden, sadece bu ittifakın sonuncusu olarak tanımlananına bakmak yeterli olabilecektir aslında. Tabii ki “Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in Kürtlerle geliştirdiği ittifakın şu anki mevcut Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli rol oynadığı” yadsınamaz bir olgudur. Ancak bununla yetinmeyip; “Misak-ı Milli olarak da ifade edilen topraklar, Kürt ve Türk ittifakı sonucu kazanılmıştır. Ve Türkiye Cumhuriyeti bu ittifak ile kalıcı bir hale dönüşmüştür.” demek ise, gerçeklikten koparak, bu ittifaka ve ama esasen de Kürtlerin oynadığı role olmadık bir misyon biçmek olur. Çünkü bu iddia, Mustafa Kemal önderliğindeki Türk güçlerinin Kürtlerle kurduğu ittifak sayesinde işgalci emperyalist güçlerin yenilgiye uğratılarak, kovulması hikayesidir. Oysa bu tamamen resmi tarih tezinin uydurduğu kaba-saba yalancı bir zafer hikayesidir. Elbette işgale karşı belli bir direniş gösterilmiş ve özellikle Yunan güçlerine karşı bir püskürtme hareketi de söz konusu olmuştur. Ancak diğer işgalcilerin, yani İngiliz, Fransız ve İtalyan güçlerinin yenilgiye uğratılarak çekilmelerinin sağlandığı hikayesi külliyen uydurmadır. Tarihi olgularla sabittir ki bu güçler, el altından yapılan anlaşmalar sonucu çekilme kararı almışlardır. Nitekim Lozan Antlaşması bunun çürütülmez belgesidir.

 

Yani “Kurtuluş Savaşına” atfedilen hikâye ne kadar gerçekse; “Misak-ı Milli olarak da ifade edilen topraklar, Kürt ve Türk ittifakı sonucu kazanılmıştır.” ve keza “Türkiye Cumhuriyeti bu ittifak ile kalıcı bir hale dönüşmüştür.” şeklindeki bu “Kürt resmi tarih tezi” provası da o kadar gerçektir.

 

Kürtler taşeron olarak kullanılmıştır

Keza yukarıdaki son alıntı pasajda Öcalan referans alınarak ileri sürülen; “ne zaman Kürt ve Türk ittifakında gelişme yaşanmışsa, bu hem Türk halkına hem de Kürt halkına kazandırmıştır” şeklindeki bu saptamanın tarihi bir yalan olduğunu ise yine bizzat kendileri ortaya koyuyor: “Ancak bu ittifaka, 1924 yılında bir bıçak vurulmuştur. Misak-ı Milli yarım kalmış, Kürtler soykırımla karşı karşıya kalmıştır.” (*)

 

Yani verilen tarihsel emsaller somutunda sorgulandığında görülecektir ki Kürt-Türk İttifakının etnik ve ulusal bir topluluk olarak Kürtlere kazandırdığı hiçbir siyasal statü olmamıştır. Kürtler, tüm somut örneklerde, hep tek taraflı olarak Türklere askeri ve lojistik destek verme durumunda olmuşlardır. Türklerin yayılmacı, işgal ve ilhakçı emellerinin taşeron güçleri olmuşlardır. Bu, yakın dönem açısından, Ermeni ve Süryani soykırımında Hamidiye Alaylarıyla oynadıkları taşeronluklarla da sabittir maalesef ki.

 

Kürt-Türk ittifakının ve “bin yıllık kardeşliğin” 1924 yılında dinamitlendiği görüşü de doğru değil. Çünkü hem zaten kalıcı bir ittifak ilişkisi söz konusu değildir ve hem de methiyeler dizdikleri o “ümmet kardeşliği” dedikleri Osmanlı döneminde de tarih, merkezi Osmanlıya karşı Kürtlerin (1806-1812’deki Babanzade İsyanı, 1820, 1830-33 yılları arasında Zaza ve Yezidi İsyanları, 1831 Şerefhan İsyanı, 1835 Bedirhan İsyanı, 1881 Şeyh Ubeydullah İsyanı, 1914 Bitlis Ayaklanması ve 1916 Dersim İsyanı ve “Kurtuluş Savaşı sürecinde, 1920 Koçgiri İsyanı gibi) onlarca isyanını kayıt altına almıştır.

 

“Bin yıllık kardeşlik” masalı, Kürtleri kazıklama tezgâhı

Peki madem bu bin yıllık ittifak ve kardeşlik ilişkisi 1924 yılına kadar sorunsuz bir şekilde sürdüyse; tarihin kayıt altına aldığı bu isyan ve ayaklanmalar niye? Şayet “bunlar aslı astarı olmayan şeyler” ya da Öcalan’ın bütün bu isyanları da tıpkı 1925 Şeyh Sait İsyanını “İngilizlerin oyununa gelen ve kardeşlik hukukuyla bağdaşmayan isyan” olarak niteleyip, yok hükmünde saydığı isyanlar kategorisine alınmamışsa; sormak gerekmez mi bu nasıl ittifaklık ve kardeşlik ki böyle sürekli bir şekilde Kürtler Türkler tarafından kazıklanıyor ve mağdur ediliyor?

 

Türk-Kürt ittifakı kurulmuşsa, Rojavalı Kürtler neden düşman?

Keza aynı şekilde bu nasıl bir ittifaklık ve kardeşlik hukuku ve ilişkisi ki mevcut iktidar bloku, değil K. Kürdistan’daki Kürtlerin bir takım ulusal haklara sahip olmalarını, Rojavalı Kürtlerin bile hiçbir ulusal hakka sahip olmasını istemiyor. İstememenin ötesinde, bunu bir savaş nedeni sayıyor, sayabiliyor?

 

Bu durumda Öcalan’ın çıkıp başta Kürtler olmak üzere kamuoyuna, kapalı kapılar ardında “norm devlet” dediği MİT ve diğer güvenlik bürokrasisi ile nasıl bir Kürt-Türk ittifak anlaşması yaptığını açıklaması gerekmez mi? Anlaşmanın tarafı olarak “derin devlet” ve Öcalan, iktidar bloğunun bu tutumu karşısında suspus kalmayı tercih ettiğine göre, demek ki iktidar bloğunun yaptığında anlaşmaya aykırı bir durum yoktur. Ve bu, Öcalan ile ‘derin devletin’ ittifaklaşarak ‘bin yıllık kardeşlik’ aşkına üzerinde anlaştıkları tek şeyin, Kürtlerin silahlı direniş güçlerini tasfiye ve Kürtleri ulusal hak taleplerinden vazgeçirerek; dört parçadaki egemen ulus devletlere entegre etmek olduğu anlamına gelir doğal olarak.

 

Ya Misak-ı Milli projesi?

Peki böyleyse, o halde Kürt-Türk ittifakını üzerine oturttukları o “Türkiye’yi Misak-ı Milli sınırlarında büyütme” projesini nasıl ve hangi yolla gerçekleştirmeyi düşünüyor Öcalan ve asıl muhatabım dediği “norm devleti”?   

   

(*) (https://anf-news.com/guncel/kurt-turk-ittifaki-yeni-gelismelere-kapi-aralayacak-212893)