Cumhurbaşkanı’ndan Hakan Fidan’a ayar vermesini istemek

 


 

Halil Gündoğan

23.12.2025

 

 

Bir süreden beridir gerek Apocu Kürt Siyasal Hareketi mensubu bazı yetkili simalar, gerek DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar ve gerekse AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu gibi kimi siyasetçiler, Hakan Fidan’ı, Rojava Özerk Yönetimini hedef alan ve onları askeri operasyonla tehdit eden söylem ve tutumlarından ötürü eleştirip kınamaktalar. Çandar: “Sayın Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunuyorum. Dışişleri Bakanı’nıza ayar verin.” derken; Ensarioğlu ise: “Cumhurbaşkanı’nın iradesine aykırı tavır gösteren kişi ya görevi bırakır ya da görevden alınır.”

 

Son dönem operasyonlarındaki örtük amaç

 


Halil Gündoğan

24.12.2025

 

 

Siyasi erekli operasyonlar

İktidar bloğunun birçok kesime yönelik olarak gerçekleştirmekte olduğu geniş kapsamlı son dönem operasyonlarının öne çıkan ayırt edici bazı temel özellikleri bulunuyor. Bunların en başında kendi iktidarı için bir şekilde tehdit oluşturduğunu düşündükleri siyasal parti, örgüt ve oluşumları baskılayıp, etkisiz kılmak geliyor. Bunda ne kadar pervasızlaştığını, karşısında ciddi bir iktidar rakibi olarak dikilen sistemin has koruyucu partisi CHP’ye yaptığı ve de yapmak istediklerinden anlamak çok daha kolay olacaktır. Diğer bir başka esaslı özelliği ise muhalif ve ama özellikle de Erdoğan ve iktidarının muhalifi olan basın yayın kuruluşlarını ve yazar-çizer kesimini, çok sudan gerekçelerle yargı sopasıyla susturmasıdır. Bunun en tipik örneği herhalde ki TELE 1 TV kanalına kayyum atanarak susturulması ve yöneticisi Merdan Yanardağ’ın da “casusluk” suçlamasıyla hapsedilerek etkisiz kılınmasıdır. Bir diğer esaslı özelliği ise, ideolojisine bir şekilde söz edenleri derhal susturmaktır. Bunun en çarpıcı örnekleri arasında bir karikatüründen ötürü Leman Dergisi ve genelleme olarak sağcılara ve özel bir vurguyla da dinbazlara yönelik sözlerinden ötürü Enver Aysever’e karşı, yargı sopasıyla başvurdukları hapsederek sindirme fiilidir.

 

CHP Alevi sorununu çözebilir mi?

 


Halil Gündoğan


19.12.2025

 

 

Çözüm vizyonu gerekiyor

Başlıktaki sorunun yanıtı: “Elbette ki hayır.” Peki neden “hayır”? Çünkü CHP’nin yenilenen son programında, bu sorunun çözümü için “olmazsa olmaz” hükmünde olan laiklik konusundaki tutum ve yaklaşımı, bu ve aynı kapsama dahil sorunların çözümü için gereken zemini ve güvenceyi vermiyor. Yani tıpkı Kürt sorunundaki tutumu benzeri bir tutumla, ezen-ezilen ulus ve inançlar denklemini bozacak bir tutum ve yaklaşım sahibi değil. Denklemi, egemen ulus ve inancın zorbalıkla ele geçirmiş olduğu “egemen olma” statüsünü bozmayı ve eşit haklar temelinde yeniden kurmayı vadetmiyor. Bilakis, her iki sorun temelinde, egemenin bu gayri meşru ve gayri ahlaki zorbalığının korunacağının teminatı olunacağını vadediyor.

 

İktidar bloğunun Leyla Zana sınavı

 


Halil Gündoğan

19.12.2025  

 

Malum olduğu üzere bir süreden beridir iktidar bloğu, Öcalan ve Barzani üzerinden Kürtler ile yeni bir ittifak ve “kardeşlik” tazeleme derdinde. Ancak bunu yapmaya çalışırken bile iki yüzlü sahtekarlığını ve iliklerine kadar işlemiş kaba ırkçı faşizan düşmanlığını bir an olsun dahi gizleyemiyor; her vesileyle kusmaktan kendisini alamıyor. Yani geçenlerde Barzanilerin partisi KDP bürosu tarafından Bahçeli’ye atfen yapılan; “Biz değişti sanıyorduk. Meğerse kuzu postuna bürünmüş Bozkurt kimliğini terk etmemiş.” (Mealen) şeklindeki bu metaforik niteleme, aslında bir bütün olarak Türk Devleti ve mevcut iktidar bloğu için aynıyla geçerlidir.

CHP’nin Kürt sorununa çözümü: “Eşit yurttaşlık”

 


Halil Gündoğan

12.12.2025

 

“Eşit vatandaşlık” masalı

“Eşit vatandaşlık (veya yurttaşlık) hakkı” kavramı, (belki Hitler gibi tamamen ırkçı faşistleri dışta tutarak kategorize etmek gerekir) liberal burjuva ve hatta basbayağısından totaliter, otoriter ve açık, yarı açık ve faşist diktatörlük ve keza şeri molla rejimlerinin bile, mevcut rejimlerinin ne kadar demokratik, eşit ve adil olduğunun bir göstergesi olarak, anayasalarının demirbaş maddesidir. Örneğin yüzyıllık tarihi boyunca liberal burjuva demokrasisi normları bağlamını dahi hiçbir şekilde yakalayamayarak, hep açık, yarı açık parlamenter ve askeri faşist diktatörlükler, şimdiler de ise tek adam rejimine dayalı, dinci, koyu otoriter-faşist bir yönetim altında olan Türkiye-K. Kürdistan’da, TC. Anayasasının 10. maddesi aynen şöyle der:

 

PJAK neden Türk devletinin radarı dışında?

 


Halil Gündoğan

0
5.12.2025

 

PKK’nin Rojhilat seksiyonu

Bilindiği gibi PJAK (Kürdistan Özgürlük Yaşam Partisi), “PKK’nin Doğu Kürdistan kolu” olarak kodlanır Türk devleti ve diğer pek çok çevre açısından. Belki doğrudan organik bağ çağrışımı yapan bir “kolu” değilse de ama ideolojik ve genel siyasal strateji boyutuyla, PKK’nin Rojhilat seksiyonu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zaten tarafların buna herhangi bir itirazı olmadığı gibi, PJAK da PKK ve PYD gibi, “Apocu” oluşumların çatı örgütü olan KCK’nın bir bileşeni. Ancak PJAK da tıpkı PYD gibi her ne kadar da Öcalan’ın yeni paradigmasına uyarlı olarak, UKKTH ilkesinden vaz geçip, “demokratik ulus” projesine uygun bir çözüm tarzı benimsediğini beyan etmiş olsa da ancak sahanın sosyal pratik olguları, PYD’ye olduğu gibi PJAK’a da silahları bırakma ve silahlı güçlerini dağıtma imkânı tanımıyor. Nitekim PJAK Eş Genel Başkanı Amir Kerimi 21 Haziran 2025 tarihinde BBC Türkçeye verdiği röportajda bu durumu şu sözlerle dile getirir:

 

“Kürt-Türk ittifakı tarihi bir ihtiyaç” ise, sürdürülen Kürt düşmanlığı niye?

 


Halil Gündoğan

28.11.2025

 

Kürtlerin “makus talihi”

Bilindiği üzere Türk egemenlerinin Kürtlerle ittifak arayışı en son 1. Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı bakiyesi Anadolu ve Mezopotamya topraklarının, savaşın galibi emperyalist güçler tarafından işgali koşullarında gündeme gelmişti. Yani tıpkı daha önceki ittifak pratiklerinde olduğu gibi, Türklerin ihtiyacına Kürtlerin olumlu yanıt vermesi şeklindeydi. Ve yine bu “dostluk/kardeşlik” mevzusunun ömrü de Türklerin köprüyü geçmesine kadar sürmüştü. Sonrasıysa malum: Yüzyıl sürerek bugünlere gelen bir inkâr, bastırma, göçertme ve asimile ederek yok etme tutumu.

 

Devlet neden İmralı ziyaretine “tarihi önem” atfediyor?

 


Halil Gündoğan

27.11.2025

 

“Sürecin” ana başlıkları ve yol haritası

İktidar bloğunun “Terörsüz Türkiye”, PKK ve DEM Parti’nin özetle “Barış Süreci” adını verdiği ve ama esasının Kürt ve Türklerin kurucu üyeliğiyle yeni bir Türk ulus devletinin inşası ve bölgesel zeminde de Kürt-Türk ittifakıyla Türkiye’yi Misak-ı Milli sınırlarına genişletip büyütmek olan bir süreç başlatılmış oldu. Artık hiçbir teredüte yer bırakmayacak bir açıklıkla ortaya çıkmış oluyor ki bu süreç, Kürtler adına, tamamen kendi bireysel iradesiyle Öcalan’ın, devlet adına da kendisini muhatap alan güvenlik bürokrasisinin (yani Öcalan’ın gizem ve itibar kazandırmak için “norm devlet” dediği) ortak gayretleriyle pişirip kamuoyuna servis edilmiş bir devlet projesidir. Ve yine tam bir açıklıkla anlaşılmakta ki bu projenin yol haritası, temel prensipleri ve ana hedefleri zaten çoktan kotarılmış. Hatta uygulama sürecinin tüm detaylarına ve kimlerin hangi rolleri üstleneceklerine varıncaya dek. Yani asla tesadüfen ve spontane değildi Erdoğan’ın iç cepte tahkimatı ve barış kardeşlik vurgularıyla sürecin startını vermesi. Ardından da Bahçeli’nin bu pası alıp, o malum çıkışı yapması ve sonrasının hamleleri.

Ve yine yapılan açıklamalardan anlaşılıyor ki Erdoğan’ın onayıyla sorumluluk üstlenmiş olan güvenlik bürokrasisinin oluşturduğu “devlet aklı” ve Öcalan, bu projenin tamamına erdirilmesinin garantisini Öcalan’ın da dahil edildiği dar, çekirdek bir lider kadrosu tarafından yürütülmesine hükmedilmiş. Devlet, PKK ve yan kollarının öteden beridir Öcalan’ı kendileri adına baş müzakereci olarak tayin etmesini de değerlendirerek; bu süreci tamamen ve doğrudan, hizmete hazır olduğunu beyan etmiş olan Öcalan üzerinden yürütmeyi tercih etmiş oluyor.

 

Yoksa, “Kürt-Türk İttifakı” ve “bin yıllık kardeşlik” söylemi sadece bir aldatmaca mı?

 


Halil Gündoğan

20
.11.2025

 

Kardeşlik ve ittifak masalı

Lafı eğip bükmeden, direkt ve dosdoğru söylemek gerekirse; evet, bu her iki söylemin de gerçek yaşamda herhangi bir karşılığı yok. Bu, dün de böyleydi, bugün de. Tarihte, her iki etnik topluluğun egemenleri tarafından kotarılan ve adına “Kürt-Türk ittifakı” denilen cephesel ittifaklar olmuştur elbet. Fakat bunların o çokça öne çıkarılarak emsal gösterilenlerinden hiçbiri Kürtlerin stratejik kazanımlarıyla sonuçlanmamıştır. Adeta tek taraflı olarak Türklerin Kürleri “koç başı” ve “mayın eşeği” misali kullanarak, kendi konumlarını güçlendirmenin, düşmanlarını püskürtmenin ve emperyal emellerine ulaşmanın aracı olarak kullanmaları şeklindedir. İroniktir, PKK’nin 12. Kongresi sonrası ANF durumu şu örnekler üzerine oturtarak, kendince tarihsel bir alt zemin sunmaya çalışmış:

 

Metris firarına ilişkin kamuoyuna zorunlu bir açıklama


 


Halil Gündoğan

16.11.2025

 

 

Bundan kısa bir süre önce bir arkadaş, izlemem için bir video göndermişti. Melih Çapın yapımı, “Türkiye tarihine geçen firar: Metris Cezaevi” isimli bir videoydu. Bu firarı doğrudan yaşayan, tüm çalışmaların, Hüseyin Karakuş başkanlığındaki firar komitesi adına birinci dereceden koordinasyonluğunu üstlenmiş ve bu firarın tüm detaylarını “Metristen Munzur’a Bir Firarinin Öyküsü” isimi altında, dört yüz küsur sayfalık bir kitapta anlatmış biri olarak; doğallığıyla, heyecan ve merakla açıp izlemeye başladım.

 

Daha ilk anlatımlarla nasıl bir sahtekarlık ve emek hırsızlığıyla ve nasıl arsız bir çarpıtma ve düzmece kurgu yapıldığıyla karşı karşıya olduğumu anlamış oldum. Gerçekten de utanç verici bir durumdu. “Şurası gerçeğe uygun” diyebileceğim en ufak bir anlatı dahi yoktu. Yani tamamen kurgusal bir yalan ve sahte bir “kahramanlık” öyküsü uydurulmuştu.

 

Anlatıya göre olunmazı olur kılan bu müthiş firarın baş mimarı TDKP’li Mustafa Yıldırımtürk’müş. Kaçış fikri dahil, kaçış planı, tünelin nereden ve nasıl açılacağı fikri de onun beyninin eseriymiş. Firar faaliyetinin her bir kritik aşamasında ve her bir tıkanma anında dahiyane çözüm gücüyle devreye girip işleri yoluna sokanmış. Anlatıya göre firar faaliyeti ve firar anı tamamen bunun komuta ve koordinasyonu altında olup bitmişmiş. Yani bunun dışında eylemden sorumlu kolektif bir irade falan da yokmuş. Hatta öylesine tek belirleyenmiş ki tünelden ilk çıkan da oymuş. Durumun normal olduğuna karar verip, diğerlerinin gelmesini sağlamışmış. Kaçacakların tümü tünelden çıkınca da görevini tamamlamış olarak artık herkesin kendi başının çaresine bakmasını istemişmiş.

 

Videoyu büyük bir öfkeyle izleyip bitirdikten sonra, yorum olarak, mealen: Bu anlatının doğru olmadığını, tamamen uydurmasyon ve çarpıtma olduğunu, firarın beyni ve baş mimarı olarak takdim edilen Mustafa Yıldırımtürk’ün, firar edenlerden biri olma dışında hiç ama hiçbir rolünün olmadığını ifade ederek, yapımcıyı ayıpladım.

 

İki gün önce videonun yorumlar bölümüne baktığımda, yorumumun silinmiş olduğunu gördüm. İkinci kez olarak şunu yazdım: “Merhaba. Bu anlatıya ve kurguya yaptığım itirazı neden sildiniz? Sahtekârlığın bir başka versiyonu. Mustafa Yıldırımtürk’ün bu firarda, firar edenlerden biri olma dışında hiç ama hiçbir rolü olmamıştır. Firarın tüm detayları Metristen Munzur’a Bir Firarinin Öyküsü isimli kitabımda mevcut. Sizi kınıyorum bu sahtekârlığınızdan ötürü.”

 

Benzeri bir kınamayı da Mustafa Yıldırımtürk’e iletmeleri için buradaki yetkili arkadaşlarından birisine ulaştırdım. Ancak herhangi bir yanıt alamadım.

 

Uyarı yorumumun silinmesi üzerini durumu kamuoyu ile paylaşma ve bu sahtekârlığı teşhir etme gereği duydum.