Savaşlar kendiliğinden devrime yol açar mı?

 

Halil Gündoğan

30.11.2024

 

Kritik bir süreç                                                                                                                                            

ABD ve NATO şemsiyesi altında toplaşan emperyalist haydutlar, Ukrayna sahasında son derece riskli provokatif hamleler geliştirmekteler. Savaş rakibi Rusya’ya karşı art arda geliştirdikleri bu son derece riskli hamleler, gelişmelerin yönünü artık neredeyse kestirilemez noktaya vardırdı: Savaş, her an bölgesel savaştan topyekûn bir dünya savaşına bir anda sıçrayabilir bir hâl aldı. Yani mevcut durum işte böylesine kritik ve son derece de kırılgan.

 

Kürtler açısından olasılıklar ve riskler…

Halil Gündoğan

14.11.2024

 

Girilen sürecin realitesi

Gerek küresel ve ama özellikle de Bölgesel düzlemde yaşanan gelişmeler her anlamda “kartların yeniden karılması”, senaryoların yeniden kurgulanması ve hesapların yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini dayatmış durumda. Yani hiç kimse ve hiçbir tarafın kayıtsız kalma lüksünün olmadığı bir sürece girilmiş oldu.

 

Sol neden güçlü bir çekim merkezi yaratamıyor?

Halil Gündoğan

20.11.2024

 

Günümüz dünyasında, uzunca bir süreden beridir sol, belki bazı küçük istisnalar dışında, hemen hemen her yerde adeta varlıkla yokluk arası bir gerçeklik arz ediyor. O eski ihtişamlı halinden geriye eser kalmamış gibi. Yani kala kala, bölük pürçük, son derece etkisiz, marjinal grupçuklar kalmış. Bunların ekseriyeti de sıkıştığı o dar örgütsel çevresi içinde, bir nevi kendisini yaşatma derdine düşmüş. Günlük “siyasal-örgütsel mücadele” adına sergileyebildiğinin esası, denilebilir ki “yaşama tutunma” gayretine gerilemiş durumda.

 

Tabii ki bu, kendiliğinden, öylesine sebepsiz yere, durup dururken ortaya çıkmış “kadersel bir sonuç” değil. Bu sonucun ortaya çıkmasında çok tayin edici iki dönüm noktası olduğunu söylemek, yanlış olmayacaktır. İlki; 1970’li yılların sonu, 1980’li yılların başlarında kapitalist-emperyalist cephenin “neo liberalizm” adı altında başlattığı top yekûn saldırıya hazırlıksız yakalanarak aldığı o büyük örgütsel ve manevi yenilgidir. İkincisi ise; daha çok da kitlelerde umut ve ufuk yitimi sonucu doğuracak olan, SSCB’nin çöküşünün resmen ilan edilmesiyle boyutlanan o tarihsel ağır yenilgidir. Genel olarak sol ve özel olarak da kitleler nazarında alternatif sistem olarak sosyalizm ideali, işte bu iki tarihsel yenilginin altında kalmış olmasının doğurduğu bir sonuçtur. 

 

ŞOVENİZM, FARKLI KESİMLERDEN TÜRKİYE HALKININ VİCDANINI İPOTEK ALTINA ALMIŞ OLMALI!


Halil Gündoğan

14.11.2024   

 

Bilindiği üzere şovenizm, “özgün anlamda abartılı, saldırgan ve düşmancıl bir vatanseverlik ve ulusal üstünlük inancı” olup; “Kendinden olmayanlara karşı mutlak nefret ve kin beslemek” demektir. (https://tr.wikipedia.org)

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışını engelleyemeyen İttihat ve Terakki, son bir gayretle, bari “İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları” ve keza “Adalar, Kıbrıs ve Batum”u da kapsamı içine alan ve adına “Misakk ı Milli” dedikleri bu topraklar üzerinde bir ulus devlet olarak Türk devletini kurmayı tasarlar. Ancak 1. Dünya Savaşı’nda yaşanan büyük yenilgi bu rüyayı hüsrana uğratır. Değil “Misakk ı Milli” yi kapsayan tüm alanlar, Anadolu ve Mezopotamya toprakları bile “Mondros Mütarekesi” gereğince, savaşın galibi ittifak gücü devletler tarafından işgal edilir. Bunun üzerine, Anadolu ve Mezopotamya’nın bir kısmını kurtarıp, hiç olmazsa burayı “Son Türk Devleti” nin yurdu yapabilme hedefiyle; M. Kemal başta olmak üzere bir takım İttihat ve Terakki kadrosu tarafından anti işgalci bir “Kurtuluş Savaşı” başlatılır. Ve neticede, emperyalist güçlerle varılan anlaşmalarla da kısa denilebilecek bir sürede, işgal sonlandırılır. Ardından yapılan Lozan Antlaşması ile de bugünkü resmi sınırları üzerinde bir Türk Devleti’nin kurulmasına onay verilir.

 

EVRENSEL BİR HAK OLARAK SELF DETERMİNASYON KÜRTLERİN DE EN DOĞAL HAKKIDIR.

Halil Gündoğan

12.11.2024

 

Self determinasyon, çok özet olarak; “alışılmış anlamda ulusların kendi geleceklerini belirlemesi kavramıdır. Genel olarak, milletlerin kendi siyasal durumlarını, ekonomik, sosyal ve kültürel manada izleyecekleri yolu kendi istençleriyle belirlemeleri şeklinde tarif edilir. Buna göre; kendi geleceğini belirleme hakkı yalnızca ulusun kendisine aittir; kimse ulusun hayatına zorla müdahale etme, okullarını ve diğer kurumlarını yok etme, gelenek ve göreneklerine saldırma, dilini baskı altına alma ve özgürlüklerini kısıtlama hakkına sahip değildir.”(tr.m.wikipedia.org)  

 

“Kürt sorunu” olarak addedilen sorunu var eden temel neden, işte bu evrensel haklarını kullanmalarının zorla engellenmesidir. Türk halkı ve aydınları tarafından öncelikle görülüp kabul edilmesi gereken; meselenin bu özüdür!

 

TÜRKİYE HALKI, KÜRT SORUNUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ İÇİN BARIŞ TALEP ETMELİDİR!

 

Halil Gündoğan

9.11.2024

 


Son elli küsur yılı kesintisiz olmak üzere tam yüz yıldır T.C Devleti, Kürtlere karşı adı konmamış bir savaş yürütüyor. Hem de tamamen haksız-hukuksuz bir savaş. Bir devlet resmiyeti ve tam teşekküllü ordu ve kolluk güçleriyle, kimyasal silaha varıncaya dek her türlü silahın da kullanıldığı, sivil halka karşı yürütülen bir savaş! “Savaş suçu”nun da işlendiği bir savaş…

 

Bir halk deyimi var, denir ki “Eğri otursak da doğru konuşalım.” Bununla anlatılmak istenenin şu olduğunu elbette herkes bilir: “Hakkaniyet adına, tereddütsüzce doğruyu ifade etmek, yüce bir erdemdir.” Bu yüce erdem adına, bu meselenin adını da dosdoğru koymak gerekiyor: 

 

İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN DEVRİMCİ VE MİLİTAN SINIF ÖRGÜTLERİNE İHTİYACI VAR…


Halil Gündoğan

30.11.2024

 

Türkiye ve K. Kürdistan’da başta işçi, emekçi, küçük üretici ve çiftçiler olmak üzere milyonlarca emekli ve dar gelirli halkın yaşam koşulları artık çekilmez kertede. İşsizlik on milyonlu rakamlarla ifade ediliyor. Milyonlarca genç gelecek hayallerini yitirmiş durumda. Milyonlarca üniversiteli yersiz-yurtsuz harçlıksız ve güvencesiz. On binlerce depremzede hâlâ çadır ve derme çatma barakalarda hayata tutunmaya çalışıyor. 20 milyonun üzerindeki Kürt halkı her türlü ulusal haklarından mahrum ve talepleri katliamlar, hapis ve sürgünlerle bastırılmaya çalışılıyor. Hâlâ halay çektiği gerekçesiyle Kürtler fecir baskınlarına uğrayıp, işkenceler görüyor, hapislere atılıyor. Kürdistan’ın üç parçasına yayılmış ve yarım asırdır kesintisiz süren ve yaşanan yoksullaşmanın birinci derece nedenlerinden olan bir savaş var. Yani halkın kanı-canı ve malı pahasına hem de. Sayıları on milyonları bulan Aleviler eşit haklara sahip olabilmek için hâlâ laiklik talep eder durumda. “Toplumun yarısı” addedilen kadınlar hâlâ ataerkil sistem ve artan oranda şeriat tehdidi altında, can derdinde. “Azınlık cins” konumdaki insanların neredeyse yaşam hakları bile ellerinden alınmak isteniyor. İktidarın farklı hesap- kitaplarla ülkeye doldurduğu milyonlarca göçmen faşist-ırkçı saldırılar altında, yaşam güvencesiz durumda. Hak-hukuk ve adalet diye bir şey kalmamış, iktidar kliği kendi Anayasasını bile askıya almış ve toplum tamamen mafyatik yöntemlerle sindirilmeye çalışılıyor. Toplumun geleceği addedilen genç neslin zihni şeriatçı yeni müfredat ile ipotek altına alınmak, çalınmak isteniyor. TBMM Kürsüsünde bile ifade ve düşünce özgürlüğü kalmamış durumda. vs. vs.

 

Kürt Sorununa ‘Misak-ı Milli’ Formülüyle Çözme Arayışları...

Halil Gündoğan

7.11.2024

 


Kürt sorunu esas olarak nedir?

“Kürt sorunu” olarak adlandırılan ve ama emperyalist ve yerli egemenlerce doğru tarif edilmeyen meselenin esası şudur aslında: Tarihsel yurtlarının dört ayrı devlet arasında ilhak edilmesiyle Kürtlerin, başta kendi ulusal devletlerini kurma hakkı olmak üzere, tüm diğer ulusal haklarından mahrum bırakılmış olmalarıdır. Bu haklarını elde etme istem ve iradelerinin yüz yıldır zorlan bastırılmaya çalışılmasıdır. Geliştirmeye çalıştıkları kısmi ulusal demokratik hak arama taleplerinin dahi ilhakçı zorba devletler tarafından vahşice ezilmeye çalışılmasıdır. Dilleri ve kültürlerinin yasaklanarak, zorla asimile edilmeye çalışılmasıdır. Ve de bunlara karşı devam edegelen haklı ve meşru isyan ve boyun eğmeyiştir.

 

Uygulanan, “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme” taktiğidir!

Halil Gündoğan

5.11.2024

 

Bilindiği üzere Cumhur İttifakı bir ay önce Devlet Bahçeli üzerinden: “İç barışı sağlama”, “Milli birliği pekiştirme” ve “Bin yıllık kardeşlik” üzerinden Kürt-Türk kardeşliğini güçlendirerek; “iç cepheyi tahkim etme” çıkışı yaptı.

 

Öncelikle şunun altını kalınca çizmek gerekiyor: Bu, elbette paşa gönülleri öyle istediği için yaptıkları bir şey değildi. Bir zorunluluğun gereğini yerine getirme ihtiyacıydı. Yani iç ve ama esasen de Bölgesel koşulların zorladığı bir strateji değişikliğiydi. Nitekim çoğu analist ve siyaset yorumcu da isabetli bir şekilde bunu, genel hatlarıyla böyle okuyup yorumladı.

 

TC. DEVLETİ’NİN YÜRÜTTÜĞÜ SAVAŞ, İŞGAL VE İLHAK SİYASETİDİR; KARŞI ÇIKALIM!..

  

Halil Gündoğan

02.11.2024

 

TC. Devleti, özellikle de “Yeni Osmanlıcı” Siyasal İslamcı Erdoğan İktidarı dönemiyle birlikte, devletin dış politikasının desturu olagelen “yurtta sulh cihanda sulh” klasik politikasını terk ederek; “terörle mücadele” adına, hiçbir “uluslararası kurallar”, devletlerin “toprak bütünlüğü” ve “meşru hukuku”nu hiçe sayan günümüz “haydut devlet”leri siyonist İsrail ve ABD’yi de emsal alarak resmen ve de alenen, “fırsat bu fırsat” diyerek işgal ve ilhak siyaseti yürütmektedir. 

 

Bunu yaparken de hiçbir ar haya duymadan, dünyanın gözünün içine bakarak; işgale giriştikleri ülkenin torak bütünlüğüne saygılı oldukları arsız yalanını tekrarlamaktan geri durmuyor. Malum, bu riyakârlık, siyasal İslamcıların en karakteristik özelliğidir.