‘Bel kemiksiz’ olmanın konforu

 


Halil Gündoğan


26.06.2025

 

Yardakçı ve mürit tayfası

Toplumsal yaşamın hemen her kesitinde, bir şekilde dahil oldukları ortam veya çevre muktedirinin şakşakçılığını yapmayı, onun bariz yanlış beyan ve değerlendirmelerini bile ‘mutlak doğru’ olarak sunmayı ve keza onun nasıl dahiyane bir kurtarıcı beyin olduğunun propagandasını yapmayı kendilerine kutsal görev addeden, şahsına münhasır kimi şahsiyetler vardır. Hem de sayısızca denilecek kadar çoklar ve her birinizin de bunlardan illaki onlarca tanıdığı vardır. Bilirsiniz, genel söylemde bunlara yardakçı veya müritler tayfası da denilir.

 

Devlet terörü sürüyorken “Terörsüz Türkiye” nasıl olacak?

 



Halil Gündoğan

20.06.2025

 

Malum olduğu üzere bir süreden beridir devlet ve Cumhur İttifakı cenahı, Öcalan ile kotarılan ve ama tam olarak ne olduğu kamuoyundan itinayla gizlenen Kürt sorununa çözüm sürecinin adını “Terörsüz Türkiye” olarak telaffuz etmekte. Bununla özel olarak anlatılmak istenen şey ise, tamamen psikolojik harp taktiği olarak, “terör” olarak tanımladıkları silahlı Kürt ulusal hareketi PKK’nin silah bırakması ve kendisini feshetmesidir. (Yoksa bilindiği gibi devlet tabii ki silahlı ve illegal sosyalist ve komünist devrimci hareketleri de ve hatta anayasal olarak kendisine tanınan hak arama ve hesap sorma meşru direniş, gösteri vb. fiili aktivitelerle sokak ve meydanlara çıkma eylemlerini de “terör” ve “terörist” olarak sunup, her türlü devlet terörünün hedefi yapabilmektedir de. Örneğin Gezi Direnişi bunun en tipik emsalidir. Keza Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinin direnişi, ya da daha dün kadar yakın dönemde “hak-hukuk-adalet” talepleriyle sokağa çıkan üniversitelilerin eylemleri de “terör” parantezine alınarak muamele yapılabildi. Hatta ana muhalefet partisi konumundaki CHP’nin malum nedenlerle sokak ve meydanlara çıkıyor olması da “sokakları terörize etmek” olarak telaffuz ediliyor ve ufaktan da gözdağı verilmeye çalışılıyor. Aslında bunca alttan alışları tamamen, CHP’nin kolay bir “lokma” olmaması ve dolayısıyla da oluşacak tepkinin büyüklüğünden duyulan korkudandır; yoksa çoktan “terör örgütü” yaftasıyla da yaftalayıp tepelerine binerlerdi.)

 

Oysa tüm sömürücü, baskıcı, sömürgeci-ilhakçı ve faşist devlet sistemlerin de olduğu gibi TC. Devleti de ta kuruluş sürecinden itibaren (örneğin M. Suphi ve 14 yoldaşının hunharca katledilmesinde olduğu gibi) ortaya çıkan ve devletin “terör”, “isyan”, “başkaldırı” ve “kalkışma” olarak nitelediği gerek etnik gerek inançsal ve gerekse sosyal nedenli hareketlerin tümü aslında reaksiyon karakterlidir. Yani devletin baskı, zulüm ve faşizan zorbalığının tüm demokratik hak arama ve sonuç alma yollarını kapatmış olmasının ortaya çıkardığı zorunlu sonuçlardır. Bu bakımdan burada “terör” ve “terörist” aranacaksa; bunun doğru adresinin bizzat devletin kendisi olduğu, inkârdan gelinemeyecek olgusal bir gerçektir.

 

Evet, kuruluşundan itibaren TC. Devleti, “şiddet tekelini” elinde bulunduran katışıksız bir terör kaynağı ve de odağıdır. Çünkü toplumu oluşturan her milliyetten emekçilerin, ezilen bağımlı ulus ve azınlıkların, farklı inanç guruplarının, kadınların ve LGBTİ+ ların sesi ve direnişlerini çıplak devlet terörüyle karşılamaktadır. Her türlü baskı, yalın sokak şiddeti, işkence, kurşunlama, gözaltı ve hapishaneler, JİTEM, Özel Harekât Polisi, sivil ırkçı ve dinci paramiliter güçler, Ülkü Ocaklı faşistlere, Hizbullah ve İŞİD benzeri daha bir yığın cinayet şebekesine yaptırılan katliamlar, on binlerce faili meçhul cinayet, yargısız infazlar, ölü bedenlere bile yapılan işkenceler, tecavüz ve mala çökme, göçertme, köy yakma gibi daha pek çok şeyle vücut bulan bir devlet terörü.

 

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli katışıksız bir devlet terörüdür. Aynı şekilde yüz binlerce masum Kürdün Koçgiri, Ağrı, Zilan, Dersim ve daha pek çok yerdeki katli, katışıksız bir devlet terörüdür. Binlerce Pontus Rum’unun yurtlarından edilmeleri, 6-7 Eylül Olayları, 49’lar vakası, Sabahattin Ali’nin katli, 1960 darbesi ve Adnan Menderes ile iki bakanının idamı ve keza 33 Kürt köylüsünün sorgusuz sualsiz bir şekilde kurşunlanması, aynı şekilde Roboski’de 34 insanın uçak bombardımanıyla katledilmeleri, Kaypakkaya cinayeti de doğrudan birer devlet terörüdür. Keza sırf ortamı terörize ederek seçim sonuçlarını değiştirmek amacıyla İŞİD eliyle gerçekleştirilen Ankara Gar, Suruç, Amed, Antep, İstanbul vb. yerlerdeki toplu katliamalar, Diyarbakır zindanında Esat Oktay Yıldıran eliyle yaşatılan o korkunç vahşet, keza aynı şekilde Mamak ve Metris gibi hapishanelerde uygulanan işkenceler, 1 Mayıs 1977 katliamı, 12 Mart, 12 Eylül askeri faşist darbeleriyle sol-sosyalist kesimlerin tümden yok edilmek istenmesi, dar ağaçlarında ve işkence tezgahlarında gerçekleştirilen katliamlar, 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu”,  evine ayakkabıyla girmesine itiraz eden Dilek Doğan’ın polis tarafından kurşunlanması, Gezi Direnişi katliamları, Gazi Mahallesi katliamı, Maraş ve Madımak katliamları, “Hendek Olayları” bahanesiyle bodrumlarda gerçekleştirilen toplu imhalar, 15 Temmuz ve keza “Kobane Olayları” sonrası  on binlerce insanın işkencelerden geçirilerek hapsedilmeleri, işlerinden ve geleceklerinden edilmeleri, parasal varlıklarına çökülmesi, kayyımlarla halkın iradesine el konulması ve en son 19 Mart darbesi ile İstanbulluların iradesine ve CHP’ye karşı yürütülmekte olan tüm bu operasyonlar vs. vs. katışıksız devlet terörünün birer kanıtı olarak orta yerde duruyor işte.

 

Gerçekten ve samimiyetle “Terörsüz Türkiye” isteniyorsa; o halde öncelikle devlet terörünü bir yönetme ve hükmetme metodu olarak kullanagelen devletin kendi terörüne ve teröre kaynaklık eden uygulamalarına son vermesini istemek gerekmez mi?  

 

 

İran’a yönelik operasyon desteklenmeli mi?

 


Halil Gündoğan

13.06.2025

 

 Bu operasyon farklı

13 Haziran sabaha karşı İsrail uçakları İran’ı bir kez daha vurdu. “Ne var bunda, yeni bir durum değil ki bu. Daha önceleri de defalarca kez vurmuştu. Keza İran da misilleme yaparak İsrail’i vuruyordu.” Denilebilir elbet. Ancak galiba bu kez durum tamamen farklı. Çünkü o alışıldık taciz veya karşılıklı “it dalaşı” tarzı bir saldırı boyutunu ve karakterini çok aşan bir durum söz konusu. Bu, tam teşekküllü bir savaşan, ölümcül bir ön vuruşu. BOP kapsamında çekilmek istenen operasyonun bir nevi bir işaret fişeği özelliği taşıyor. Öncelikli hedefler olarak ordunun en üst düzey komuta kademesinin ve karargahlarının, keza nükleer tesislerinin, bu alanın uzmanı en üst düzey bilim insanlarının ve balistik
füze üretim tesislerinin vs. seçilerek imha edilmesi bunun doğrudan ifadesidir.

 

“Yeni anayasa” ısrarı hangi ihtiyacın ürünü?

 


Halil Gündoğan

6.06.2025

 

Yeni anayasa için temel iki neden

İktidar cenahının ve özellikle de Erdoğan’ın “yeni anayasa” talebi, “darbe anayasasından kurtulmalıyız” kisvesi altında uzunca bir süreden beridir devam ediyordu. Ancak son süreçle birlikte bu talep daha bir ısrarla tekrarlanır oldu. Daha önce esas olarak mevcut Anayasa ile “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi” arasında oluşan uyumsuzluğun ve pratikte oluşan “ikili hukuk” (*) açmazının telafi edilerek, tek adam rejiminin gereksinimini duyduğu hukuku oluşturma ihtiyacının karşılığıydı. Şimdilerdeyse buna, bir de kurgulanmış olan şu “Kürt-Türk İttifakı” ve “Yeni Ulus Devlet” projeleri için anayasal bir zeminin hazırlanması ihtiyacı eklenmiş oldu.

 

Emperyalist savaş hazırlıkları ve kamuoyunun ikna edilmesi


 


Halil Gündoğan

30.05.2025

 

“Rusya Avrupa’ya saldıracak” yalanı kamuoyunda karşılık buluyor 

Bilindiği üzere başta genel sekreteri üzerinden NATO olmak üzere İngiltere, Fransa ve Almanya, keza Polonya gibi Avrupalı belli başlı emperyalist güçler, giderek artan dozda, Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağı propagandasıyla savaş hazırlıkları yapmaktalar. Yani aslında bu bahaneyle hem teknik olarak ve hem de kamuoyunun psikolojik olarak hazırlanması anlamında, hummalı bir savaş hazırlığı yürütmekteler. Örneğin BBC’ye açıklamalarda bulunan Almanya Genel Kurmay Başkanı şunları ileri sürüyor:

 

Kürt sorununda yeni evre ve çözümünde yeni rota

 


Halil Gündoğan

26.05.2025

 

1. Manifesto: “Bağımsız Birleşik Kürdistan”

Öcalan’ın gerek Kürt sorununu ele alış ve tanımlayışı ve gerekse çözüme kavuşturma perspektifi, aradan geçen yarım asırlık süreçte, kelimenin yalın karşılığıyla, tam zıddına dönmüş durumda. Bilindiği gibi PKK’nin program ve temel stratejisini içeren “1. Manifesto” dedikleri belgelerinde Kürdistan sömürge ötesi de bir sömürge olarak tanımlanıyordu. Dört sömürgeci devlet tarafından işgal ve ilhak edilmişti. Temel hedef, bu dört sömürgeci devlete karşı ulusal bağımsızlık savaşı yürüterek; uluslararası kabul gören ve BM ilkelerinden biri de olan Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkı gereğince, Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı kurmaktı.

 

Kürt sorunu çözülüyor mu?

 


Halil Gündoğan


23.05.2025

 

Kürt sorunu tam olarak nedir?

Tarihsel bağlamı içerisinde, “Kürt sorunu” olarak kodlanan sorunun özü tam olarak şudur: Kürt sorunu her şeyden önce bir ulus olarak kendi kaderini belirleme hakkı elinden alınmış, yurdu dört parçaya bölünmek suretiyle ulusal birliği ve yurdu parçalanmış, bulunduğu her bir parçadaki egemen ulus devletçe temel ulusal haklarını kullanması yasaklanmış, dili zincire vurulmuş, zorlan asimilasyona tabi tutularak egemen ulusa dahil edilmek istenmiş ve her hak talebinde defalarca kez kitlesel kıyımlardan, sürgünlerden ve yıkımlardan geçirilmiş bir halkın ağıtı olduğu kadar, ulusal kurtuluşunu sağlama isyanıdır. Siyasal literatürde bunun kavramsal olarak “sömürge”, “sömürge ötesi bir sömürge” veya “ezilen bağımlı ulus” vb. olarak ifade ediliyor olmasının çokta tayin edici bir önemi yok aslında. Çünkü Kürt sorunun bu olgusal gerçekliğinden ötürü, bu tanımlamaların her biri, zorunlu olarak bu özü içerir.

 

PKK kendisini neden feshetti?

 


Halil Gündoğan

20.05.202


Kongre Kararı                                                                                                                                         

Bilindiği üzere PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihinde topladığı olağan üstü kongresinde kendisini feshetme kararı aldı: “PKK’nin örgütsel yapısını feshederek PKK adıyla çalışmaları durdurmak ve temel strateji olarak silahlı mücadeleyi sona erdirmek, Kürt özgürlüğünü ve her alanda demokratik toplum mücadelesini yeni stratejiler ve örgütlenmelerle yürütmenin önünü açmak anlamına geliyor.” (*)


Ulusalcı Kemalistlerin Lozan ve 1924 Anayasası hezeyanı

 


Halil Gündoğan

15.05.2025

 

 

Öcalan’ın çağrısına uyarak kendisini feshetme kararı alan PKK’nin 12. Kongre kararları arasında yer alan iki husus, Türk milliyetçisi bazı kesimler ve ama özellikle de sosyal demokrat, liberal demokrat, sol vb. sıfatlarla da kendilerini etiketleyen, fakat kamuoyunda da daha çok “Kemalist ulusalcılar” olarak bilinen çevreleri adeta fişeklemiş durumda. Şunlar söylenmekte Kongre kararlarında:

 


SEM’in, iltica talebimi reddediş gerekçesi


 


Halil Gündoğan

9.05.2025

 

İsviçre Göç Müsteşarlığı (State Secretariat for Migration -SEM-), 29 Temmuz 2021 tarihli kararında, iltica talebimi reddedişinin temel gerekçesini şu mantık üzerine oturtmuştu: Cezanı tamamlayıp salıverilmişsin. Kalan 6 yıllık cezan ise 5 yıl örgütlü siyasi bir suça karışmama koşuluna bağlanmış. Sen de karışmazsın ve böylece cezanın bütününü tamamlamış olursun. Hakkında açılmış yeni herhangi bir soruşturma ve kovuşturma da yok. Kitapların hakkında herhangi bir yasal işlem de yapılmamış şimdiye kadar. Bu da demek oluyor ki Türk Devleti seninle uğraşmıyor. Yeni bir suç işlemediğin sürece de seninle uğraşmayacaktır. Askere gidip gitmemen bizi ilgilendirmez. Çünkü bu hem iltica gerekçesi sayılmıyor ve hem de askerlik sorununda karşılaşacağın cezalar siyasi muhteva taşımaz. Gidip, öngörülen kurallar çerçevesinde askerliğini yapman halinde hiçbir sorun kalmaz. Özetle bütün bunlar, Türkiye’ye dönmende herhangi bir riskin bulunmadığını gösterir.