Emperyalist-kapitalist sitemin bir türlü aşamadığı, uzunca bir süreden beridir yaşaya geldiği ekonomik krizler dalgası, tırmanır bir ivmeyle, emperyalist savaş etmenlerini giderek yükseltmektedir.
Öyleki, adeta 3. bir dünya savaşının ön hazırlıkları ve alan tutma gayretleri ile, son bir kaç yıldan beridir "bölgesel savaşlar" biçiminde, fiili bir savaş durumu yaşanmaktadır.
Emperyalist güçler hali hazırda top yekün bir savaşa henüz karar vermiş değiller elbet; ama olgusal gerçek şudurki; hızla buna hazırlanmaktalar: Kamplaşmalar, iç faşistleşme ve askeri gücün tahkimi olguları, hiç şüphesizki bu hazırlığın ciddiyet ve boyutunun birer göstergesinden başka bir şey değildir.
Bu olgu kaçınılmaz olarak dünya halklarının baş gündeminin değişmesini de birlikte getirmiştir: Bu gün dünya halklarının, dünya ölçeğindeki baş gündemlerinden biri, "dünya barışı"nın korunmasıdır artık.
Bunun açık ve net olarak tespit edilmesi, sürecin mücadelesinin ana ekseninin ve ittifaklar meselesinin belirlenmesinde hayati bir önem arzeder.
Verili sürecin nesnel gerçekliği şunu açıkça ortaya koymaktadır ki, bu gün Savaş etmenleri devrim etmenlerinin önüne geçmiştir.Ki, zaten devrim olgusu, objektif koşulların son derece elverişli olmasına karşın, sübjektif koşulların son derece elverişsiz olmasından ötürü bugün "devrimlerle emperyalist savaşı önleme"k, maalesefki pek olası görünmüyor. Dolayısıyla da ham hayallerle sürecin görev ve sorumluluklarını boşa çıkarıcı ajitasyonel siyaset tarzına düşmemek önem arzeder.
Nesnel gerçeklerden hareketle söylemek gerekirse, bugün, dünya halklarının çıkarı, "dünya barışını"n korunması ereğiyle, çalınan emperyalist savaş tamtamları karşısında güçlü bir anti- emperyalist savaş cephesinin örülmesindedir.
Örgütsüz ve dağınık olmasına rağmen yinede Uluslararası komünist hareket başta olmak üzere, bilumum sol- sosyalist, devrimci- demokrat güçler böylesi bir cephenin örülmesine önayak olabilir/olmak zorundadır da.Bu, bu güç ve kesimlerin ertelenemez ve savsaklanamaz tarihi sorumluluğu gereğidirde.
Böylesine hayati uluslararası bir sorunda, şu veya bu nedenlerle bu savaşa karşı çıkan, bu savaşa katılmayacak olan ve bu savaşın tarafı olmayan tüm güçleri, "dünya barışı"nı koruma ortak paydasında birleştirerek, anti-emperyalist savaş cephesine katılmasını sağlamak gerekiyor.Kimseyi dışta tutma lüksümüzün olmadığı açık.Farklı farklı gerekçelerlede olsa, asgari müştereklerde bir araya gelebilecek tüm güçler bu cephenin bileşeni olacaktır. Yani her hangi bir emperyalist ittifak içinde yer almayarak çıkarlarının savaşta değil, barışta olduğunu savunan emperyalist- kapitalist devletlere bile " dünya barışının korunması" mücadelesinde yer vermek gerekiyor.Bu tıpkı, 2. Dünya Savaşı öncesi süreçte SSCB’nin ve Komintern’in izlediği siyaset tarzı bir siyaset olacaktır.
Savaş etmenlerinin baskın bir biçimde öne çıktığı koşullarda, "savaşın baş kışkırtıcısı" olan emperyalist gücü "dünya halklarının baş düşmanı" olarak baş hedefe oturtmak, "okun sivri ucu" nu buna yöneltmek, sürecin ana taktiği olarak, elbetteki isabetli olacaktır.
Mevcut durumda, besbelliki "okun sivri ucu"nu, "dünya halklarının baş düşmanı" olarak ABD emperyalizmine yöneltmek isabetli olacaktır.
Bu bağlamda olmak üzere, bu gün " bölgesel" bazda ABD emperyalizminin kışkırtıp kızıştırdığı savaş ve kolayca "savaş durumu"na evrilecek gelişmelere dair analiz ve tahliller de, aslında bu "büyük resim"e bakılarak yapılmaz ise, besbelliki hataya düşülür.