İktidar kanadı iki süreci de yeni anayasa atağıyla dizayn etmek istiyor

 


Halil Gündoğan

4.04.2025

 

İktidar kanadı çıkış arıyor

19 Mart darbesiyle birlikte ortaya çıkan toplumsal muhalefet direnci, iktidar kanadını hayli zorlamışa benziyor. Bunun üstesinden gelebilmek adına fiziki şiddet, aleni işkence, cinsel taciz, tutuklama, hapse atma ve akla gelebilecek daha pek çok psikolojik harp taktikleriyle toplumu terörize etme gibi, çok yönlü azgın bir devlet terörü estirilmekte. Ve eş zamanlı olarak direniş cephesini içten zayıflatma ve toplumsal ilgi odağını dağıtma hamlesi olarak, “çözüm süreci”ni hızlandırma ve yeni anayasa hazırlama kartı devreye sokulmak isteniyor. Bununla hedeflenen, öncelikli olarak DEM Partiyi muhalif toplumsal direniş hattından koparmak veya en azından, tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi, nötr pozisyona çekmektir. İkinci olarak da toplumun ilgi odağını dağıtarak; 19 Mart darbesiyle alevlendirdikleri toplumsal tepkiyi soğutma ve giderek de sönümlenme sürecine sokmaktır.

 

İşte bunun bir gereği olarak, yine Bahçeli aracılığıyla, Devlet-Öcalan Mutabakatının ortak üst paydası olan “Demokratik Toplum İnşası” için ilk adım olarak yeni ‘demokratik’ bir anayasanın acilen hazırlanması gündemi oluşturulmaya çalışılıyor. Örneğin bu, devlet sözcüsü görevi üslenmiş olan Bahçeli tarafından şu ifade ve vurgularla dile getiriliyor:

 

“Terörsüz Türkiye hedefimiz inşallah gerçeğe dönüşmektedir. Türkiye çok şükür milli birliğin tahkim olduğu, barış ve huzurun kalıcılaşacağı bir döneme girmiştir. Yeni bir siyasi ve toplumsal hayat vasat bulmaktadır. İmralı’nın 27 Şubat’ta DEM Parti heyeti aracılığı ile yaptığı PKK’ya (…) kendisini feshetme çağrısı tarihi bir dönüm noktasıdır. Milletimiz umutlu bir bekleyiş içerisindedir. Bu beklentiyi hüsrana değil sevince dönüştürmek elimizdedir. Neyi nasıl yaparsak milletimizin hayrına olur düşüncesiyle hareket etmek durumundayız.” (*)

 

Etkili bir karşı atak gerekiyor

Toplum nezdinde iktidar kanadının bu hamlesini kesinlikle yoğun bir propaganda ve alternatif gerçek demokratik bir anayasa talebi ile etkisiz kılmak gerekiyor. Bunun için de özellikle, hazırlamayı düşündükleri yeni anayasanın nasıl tamamen tek adam yönetimini esas alan ve hali hazırda yürürlükte olan bu ceberut faşist başkanlık sisteminin tahkimi amacı güttüğünün giçlü bir şekilde deşifre edilmesi gerekiyor. Bu aynı zamanda, Öcalan ve DEM Partinin manipüle ettiği; bu yeni anayasa hazırlığıyla “demokratik bir toplum inşasının mümkün olabileceği” söyleminin nasıl koca bir aldatmacadan ibaret olduğunun daha kolay görülebilmesine de hizmet edecektir. Çünkü demokrasi ve dolayısıyla da demokratik bir anayasa hazırlamak hem bu ırkçı ve İslamo faşist çetenin fıtratına aykırıdır ve hem de onları böylesi bir adım atmaya mecbur bırakacak güçlü bir kuşatılmışlık hali söz konusu değil. Nitekim Bahçeli’nin kaleme aldığı “yüzyılın manifestosu” yeni anayasa kılavuzu, adeta bu faşist karakterin belgesi niteliğindedir.

 

“Demokratik Toplum İnşası” mutabakatı

Bilindiği gibi devlet kanadı ile Öcalan Kürt sorunun barışçıl yollarla, siyaset ve hukuk zemininde çözümünü öngören bir mutabakat anlaşmasına vardı. Bu mutabakatta devletin iç cepheye yönelik birinci önceliği PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması ve silahlarını teslim etmesi ve keza Kürt sorunun çözümünün “eşit anayasal vatandaşlık” ve “yerel yönetimler özerkliği” üzerinden sağlanmasıydı. Dış cephede ise diğer parçalardaki Kürtlerin Türk Devletine entegrasyonun bir şekilde sağlanmasıydı. Öcalan açısından bunlar son derece makul ve reel politik olarak da günün koşullarıyla uyumluydu. Nitekim Öcalan zaten bunları ta İmralı süreci itibariyle ileri sürüp savunuyordu da.  Üzerinde anlaşmaya varılan bu mutabakat, topluma ve ama özellikle de PKK’nin sosyal tabanına; “Demokratik Toplum İnşası” üst başlığı ile empoze edilecekti.

 

Tabii Kürt sorunun çözümünü esas aldığı iddia edilen bu “Demokratik Toplum İnşasının” aslında neyin nesi olduğu ise adeta bir “devlet sırı” olarak kamuoyundan gizlendi. Oysa her toplumsal kesimin kendine göre bir “demokrasi” ve “demokratik toplum” anlayışı, gereksinim ve beklentisi vardır. Ama işte yine de ezilen bir ulusun baş müzakerecisi sıfatıyla Öcalan, ezen ulusun egemenlik aparatı ve aynı zamanda da İslamcı-ırkçı-faşist bir devlet ile; “Demokratik Toplum İnşa etme” asgari müştereğinde buluşabilmişti.

 

Fakat yine de bu “Demokratik Toplum İnşasının” neyin nesi olduğunun kamuoyundan gizlenmesi ısrarı, Bahçeli’nin bayram mesajına kadar titizlikle sürdürülmüş oldu. Bahçeli’nin açıklamalarının ortaya koyduğu acı gerçek ise; mutabakatın içeriği ve kapsamı konusunda bilgi sahibi olan Kürt siyasetçilerinin, affedilmesi mümkün olmayan bir karartma ve manipülasyonla bu süreci, Öcalan’ın soyunduğu İdrisi Bitlisi rolüne uygun olarak sürdürmeyi kendilerine görev edindikleridir. Çünkü ortada, yeni bir anayasa üzerinden inşa edilecek herhangi bir demokrasi de demokratik toplum inşası da söz konusu değil. Yeni anayasada yapılacak tek değişiklik, adeta sadece, vatandaşlığın etnik köken üzerinden yapılan tanımının değiştirilmesi oluyor (Böyleyken, bunca alttan ve geriden alışı hangi daha büyük kazanımlar adına yaptıklarını kamuoyuna ve ama özellikle kendi tabanlarına açıklamamaları da bir başka kapalı kapıcılık ve anti demokratik yaklaşım örneğidir). Bunu şu ifadelerle formüle ediyor Bahçeli:

 

“Demokratikleşmeye dönük adımlara, milletimizi çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırma gayesi olarak, etnik siyasetin taleplerini aşan bir siyaset tarzıyla bakılabilecektir.

İmralı çağrısında yer alan ‘kültüralist politikalar dahil hiçbir talep söz konusu değildir’ söylemi çerçevesinde devletin atacağı adımlar etnik değil insani düzlemde ve herkese göre olmalıdır”

“Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir.” (*)

 

PKK önder kadrolarından Bese Hozat’ın ifşa etmesinden anlaşıldığı kadarıyla mutabakata varılan bir diğer konu ise Kürt sorununa yerel yönetimler özerkliği şeklinde bir çözümün öngörülmüş olmasıymış. Bunlar dışında toplumun demokratikleştirilmesini içeren hiçbir şey söz konusu değil. Tam aksine yeni anayasa tamamen, başkanlık sisteminin daha da tahkim edilmesi için istenmektedir. Örneğin şunları yapmak istiyorlarmış:

 

İktidar blokunun yeni anayasa referansı

“(…) Yönetim sistemimiz etkinlik ve esneklik sağlayabilecek özelliktedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi siyasi ve toplumsal uzlaşmanın ön plana çıktığı bir yönetim yapısıdır. Şartlara ve gelişmelere cevap veren dinamik demokratik bir tercihtir. (…) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle, ülkemiz, yönetimde istikrarın tesis, temsilde adaletin temin edileceği bir yönetim sistemine kavuşmuştur. Güçlü yönetim, etkin meclis ile Türkiye’nin maruz kaldığı tehditlere daha güçlü karşılık verebilmesi mümkün hale gelmiş, (…) Devlet ile millet bütünleşmiş, milli şuur ve egemenlik siyasetin tek belirleyicisi haline gelmiştir. (…) Yargı, yasama ve yürütme katı biçimde birbirinden ayrılmış, kuvvetler arasındaki ayrım ve ilişkiler olması gereken şeklini almıştır. Yasama ve yürütme arasında güçlü bir denge ve denetim sistemi kurulmuş ve hukukun üstünlüğü teminat altına alınmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte Parlamenter sistem döneminde yaşanan anti demokratik süreçler, muhtıra ve darbeler dönemleri kapanmış, Türkiye prangalarını söküp atmıştır.”  Keza:

 

“Ahlaki kirlilik (“millet ve milli irade” kapsamına sadece kendilerinin sadık kemik tabanını aldıkları göz önünde bulundurulursa, bununla neyi kastettikleri de kolayca anlaşılacaktır. Bn.) ve yolsuzluklara kararlı ve etkin mücadele suretiyle temiz siyaset, temiz yönetim, temiz toplumu tesis etmektir.”

 

“İstihdam edilebilirliği yüksek, eğitimli, sağlıklı, vasıflı, yüksek ahlak ve seciye sahibi, Türk kültür ve değerlerini özümsemiş, evrensel düzeyde iddia sahibi bir gençlik yetiştirmektir.”

“Milli ve manevi değerleri güçlendirerek kültürel ve ahlaki yozlaşmayı önlemektir.” (Malum, bu gayeyle “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” bile hazırlandı. Bn.)

 

“Bize göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yönetim istikrarını, temsil adaletini ve uzlaşma kültürünü tesis eden yapısını daha da kurumsallaştıracak atılımları yapmak 28’nci dönem TBMM’nin önemli bir sorumluluğudur. Bu kapsamda; devletimizin kuruluş ilkelerini (bu vurgu, tayin edici bir çerçeve çizer. Yani mevcut Anayasa’nın ilk üç maddesinde yer alan o faşizan tekçilik olduğu gibi korunacaktır. Bn.), Cumhuriyetin temel niteliklerini koruyan, çatısının başkanlık sisteminin ana ilkelerince örüldüğü, milli ve katılımcı, kapsayıcı demokratik yeni bir anayasa ile (…)”

 

“(…) etnik kökeni, dini ve mezhebi, ideolojik aidiyeti, siyasi görüşü ne olursa olsun ‘bu vatan benim, bu bayrak hepimizin, bu devlet benim’ diyen ve bu değerlere yan gözle bakanlara (“yan gözle bakmak” bile suç sayılacaksa, demokratik bir anayasa ve toplumun olmazsa olmazı sayılması gereken demokrasi ve düşünce özgürlüğü nasıl mümkün olabilecek acaba? Bn.) tavır alabilen herkes baş tacıdır, can beraberimizdir.” (*)

 

Özetle

İktidar kanadının nasıl bir anayasa ve keza bu anayasa ile nasıl bir “demokratik toplum inşası” istediği, Bahçeli’nin sunduğu “referansta” tüm açıklığıyla izah edilmiş durumda. Kimsenin bunu MHP liderinin kendisinin bireysel veya partisinin görüş ve yaklaşımının paylaşılması olarak görme yanılgısına düşmemesi gerekiyor. Öyle ki bunca alenileşen şeylere rağmen hâlâ da bazıları (ki bunların bir kısmı devletçi refleksleriyle, bilinçli olarak böyleymiş gibi sunmaya devam ediyorlar.) böyleymiş gibi yorumluyor ve dolayısıyla da toplumun itiraz gardının bozulmasına hizmet ediyorlar.

 

Bu süreç ne Bahçeli tarafından başlatılmıştır ne de Bahçeli tarafından belirlenen parametrelerle ilerliyor. Bu süreç bir devlet projesi olarak tasarlanmış, Öcalan ile ortaklaştırılmış stratejik bir devlet politikasıdır. Fiiliyata geçirilmesi de buna uygun yapılan plan, görev ve rol dağılımlarına göredir. Dolayısıyla da Bahçeli’nin bunun dışına çıkıp, kendisine vazife edinme şansı da pek mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda olmak üzere; Bahçeli’nin yukarıya aktarılan ifadeleri de yapılacak anayasa ve tasarlanan “demokratik toplum inşasının” genel çerçeve referansı olarak okunmalıdır.

 

PKK ve DEM Parti tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır

Öcalan’ın tavır değiştirmesini ummak ve beklemek, en iyimser ifadeyle safdillik olur. Ama PKK ve DEM Parti bu topa iktidar bloğu safında girmeyerek bu oyunu bozabilir. Çünkü Öcalan’ın destek verdiğini söylediği bu devlet projesinin içinde demokrasi de demokratik toplum inşası da Kürt sorununun eşit haklar temelinde barışçıl çözümü de yoktur. Dolayısıyla da bu ceberut iktidara, Kürtlere tutunarak güç tahkim etme şansının tanınmaması tarihi bir sorumluluktur.

Bu ceberut iktidar bloğunun artık kesinlikle feshedilmesi gerektiği iradesi oluşturmuş karşı cephenin tüm demokrasi güçleri başta olmak üzere CHP ile asgari müştereği demokrasi ve Kürt sorunun eşit haklar temelinde çözümü olan yeni bir ittifak pekâlâ oluşturulabilir, bunun koşulları mevcuttur. Öznel koşullardaki elverişsizlikten ötürü devrimsel yıkıcılığın pek de mümkün olmadığı bugünün somutunda, ileriye yönelik bir mevzi kazanımı olarak, bunu denemek ve zorlamak, düne göre bugün çok daha olanaklı bir seçenek değil midir acaba?

(*) (https://www.odatv.com/guncel/devlet-bahceli-turkgun-yazisi-terorsuz-turkiye-cagrisi-120092698 )