Halil Gündoğan
19.12.2025
Malum olduğu üzere bir süreden beridir iktidar bloğu, Öcalan ve Barzani üzerinden Kürtler ile yeni bir ittifak ve “kardeşlik” tazeleme derdinde. Ancak bunu yapmaya çalışırken bile iki yüzlü sahtekarlığını ve iliklerine kadar işlemiş kaba ırkçı faşizan düşmanlığını bir an olsun dahi gizleyemiyor; her vesileyle kusmaktan kendisini alamıyor. Yani geçenlerde Barzanilerin partisi KDP bürosu tarafından Bahçeli’ye atfen yapılan; “Biz değişti sanıyorduk. Meğerse kuzu postuna bürünmüş Bozkurt kimliğini terk etmemiş.” (Mealen) şeklindeki bu metaforik niteleme, aslında bir bütün olarak Türk Devleti ve mevcut iktidar bloğu için aynıyla geçerlidir.
Dolayısıyla da iktidar bloğunun “kardeşlik” güzellemelerinin hiçbir
ciddiyeti ve samimiyeti yoktur. Bunu, yığınca örneğiyle somutlamak mümkün: Gasp
edilen yerel yönetimlerin hâlâ da halka geri iade edilmiyor olması, keza başta Selahattin
Demirtaş olmak üzere esir tutulan siyasilerin hâlâ ve ısrarla ve tamamen
Erdoğan’ın kişisel intikam duygularının da belirleyiciliğiyle, esaret altında
tutuluyor olmaları, 1990’lı yılların faili meçhul cinayetlerinin simgesi “Beyaz
Toros” ve “Yeşil” gibi, Esat Oktay gibi işkenceci katiller üzerinden topluma ve
ama elbette ki doğrudan Kürtlere verilmek istenen mesajlar karşısında açık ve
net tutumlar almayıp, el altından sahiplenerek ve en son olarak da Kürtler
arasında saygın bir sembol olan Leyla Zana’nın ırkçı-faşist ve cinsiyetçi hakaretlerle
hedef alınmış olması karşısındaki sessizlikleriyle nasıl bir “kardeşlik”
hissiyatı beslediklerini de açığa vurmuş oluyorlar.
Erdoğan, Bahçeli, Öcalan ve “devlet aklı” ile bu “devlet projesini kotaran”
güvenlik bürokrasinin kelli fellileri gayet iyi bilirler ki Kürtler için adeta
ikonik bir sembol olmuş Leyla Zana’nın bugünün politik atmosferinde bu şekilde hedef
alınması, yeşertmeye çalıştıkları o “Kürt-Türk kardeşliği” ve “barışını”
cepheden hedefleyen karşıt bir duruşun ifadesi olduğunu. Dolayısıyla da burada
sorun, Leyla Zana şahsında özdeş bir boyut taşır. Buna karşı takınılacak tutum
ve yaklaşım bir nevi turnusol kağıdı gibi bir işleve sahiptir.
Keza öte taraftan sorunun bir de şöylesi özgün bir yönü var: Leyla Zana,
kadınlığıyla bu ırkçı-faşist eril fiilin hedefi oluyor. Tayip Erdoğan, bu
ülkenin bir cumhurbaşkanı olarak, başbakanlığı döneminde Kabataş’ta düzmece bir
saldırıya uğradığı varsayılan “baş örtülü bacısını” nasıl sahiplenip, günlerce
ve hatta aylarca bunu her vesileyle dilinden düşürmediyse, Leyla Zana’ya
yapılan bu gerçek çirkeflik karşısında da hiç olmazsa bugün ihtiyacını
duyduklarını söyledikleri o “bin yıllık kardeşlikleri” hatırına sahiplenip, “Kardeşliğimizi
sabote etmek isteyen bu kirli dilleri kopartacağız” tarzında sahte bir efelenmede
bulunsaydı, değil mi?
Ama bu kadarını olsun dahi yapmıyorsa, Kürtler, nasıl hain ve kalleş bir “düşman
kardeş” sahibi olduklarını, Türk halkı da iki kardeş halkın kimler tarafından
nasıl düşmanlaştırıldıklarını ve bunun devam etmesi için nasıl arsız bir gayret
sarf ettiklerini birer mıh gibi beyinlerine çakmalılar.
Leyla Zana simge bir Kürt ve asil bir kadın bilinci sembolü olarak son
derece bilinçli bir seçimle hedef alınmıştır. Bu aşağılık saldırıyı nefretle
kınamak her birimizin boynunun borcudur. Leyla Zana elbette ki insanım diyen
herkesin onurudur. Onurumuza sahip çıkıyoruz.
