Sayfalar

CHP’nin Kürt sorununa çözümü: “Eşit yurttaşlık”

 


Halil Gündoğan

12.12.2025

 

“Eşit vatandaşlık” masalı

“Eşit vatandaşlık (veya yurttaşlık) hakkı” kavramı, (belki Hitler gibi tamamen ırkçı faşistleri dışta tutarak kategorize etmek gerekir) liberal burjuva ve hatta basbayağısından totaliter, otoriter ve açık, yarı açık ve faşist diktatörlük ve keza şeri molla rejimlerinin bile, mevcut rejimlerinin ne kadar demokratik, eşit ve adil olduğunun bir göstergesi olarak, anayasalarının demirbaş maddesidir. Örneğin yüzyıllık tarihi boyunca liberal burjuva demokrasisi normları bağlamını dahi hiçbir şekilde yakalayamayarak, hep açık, yarı açık parlamenter ve askeri faşist diktatörlükler, şimdiler de ise tek adam rejimine dayalı, dinci, koyu otoriter-faşist bir yönetim altında olan Türkiye-K. Kürdistan’da, TC. Anayasasının 10. maddesi aynen şöyle der:

 

“Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

 

İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 19. Maddesinde ise şöyledir:

 

“Etnik veya aşiret kökenleri ne olursa olsun, İran nüfusu eşit haklara sahiptir: ten rengi, ırk, dil veya diğer karakterler ayrıcalık veya ayrımcılık için zemin teşkil etmez.”

Bu iki bariz örnek, bu kavramın sosyal yaşamda gerçek karşılığının olmadığının, yani bariz bir aldatmacadan ibaret olduğunun anlaşılması için yeterli gelecektir. Çünkü aslolanın, yasa veya anayasalarda yazılanlar olmayıp; somut olarak sosyal yaşamı belirleyen pratik uygulamalar sistematiğinin ne olduğudur.

 

Sosyal yaşam pratiğinde “eşit vatandaşlık”

Örneğin TC. Anayasasında belirlenmiş olan “eşitlik”, haklar anlamında herkesin eşit haklara sahip olduğunun ve bunun yasalarca güvence altına alınmış olduğunun bir ifadesi dahi değildir. Diline, ırkına, cinsiyetine, siyasi düşüncesine, felsefi inancına, din ve mezhebine bakılmaksızın herkesin “kanun önünde eşit” olduğunun ifadesidir. Yani, “sistemin koruyucu-kollayıcı yasaları, ayrım gözetmeksizin herkese aynı şekilde uygulanır, herhangi bir ayrım gayrım olmaz.” denilmekte. Keza en nihayetinde bu “herkesin eşit hak sahibi olduğu” söylemi, şöylesi demagojik argümanlarla savunulmaya çalışılmakta: Kanunda belirlenen kriterlere uygun olarak herkes seçme seçilme hakkına sahiptir ve herkesin bir oy hakkı vardır. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler alanında herkes eşit haklara sahiptir. Vs., vs.

 

Oysa toplumda, “vatandaşlık hakkı” sahibi olan herkesin eşit haklara sahip olması, her şeyden önce, mevcut kapitalist emperyalist sistemin temel yaşamsal yasalarına aykırıdır. Çünkü sistem kendisini ancak ki toplumu yöneten -yönetilen, sermayedar-işçi, ağa-maraba, usta-çırak, kadın-erkek vb. vb. kategoriler ayrımı üzerinden var edebilmekte. Dolayısıyla da herkesin eşit haklara sahip olması bu sistemin doğasına aykırıdır. Düşünsenize bu çağda, en gelişkin burjuva demokrasilerinde bile, aynı işkolunda ayni işi yapan kadınlar hâlâ “eşit işe eşit ücret” mücadelesi vermekte. Keza genel anlamda toplumsal fırsat eşitliğinin olmadığı/olamayacağı bu sistemlerde herkesin eşit haklara sahip olduğunu söylemek, başlı başına koca bir sahtekarlık örneğidir. Vs., vs.

 

“Eşit vatandaşlık” ve Kürt sorunun çözümü

Yani genel anlamda ve normal koşullarda bile, haklar anlamında vatandaşlar arasında bir eşitliğin söz konusu olmadığı, sistemin karakterinden ötürü de zaten olamayacağı bir realitede; varlığını diğer ulusların inkârı üzerinden kurmuş üniter bir devlet nizamında, bu nizamın temel desturlarına itiraz etmeden ve onları değiştirmeden, Kürt sorununun çözümünün “eşit anayasal vatandaşlık” formülüyle mümkün olabileceğinin varsayılması, iki artı ikinin dört etmesi kesinliğinde yanlış ve aldatıcıdır.

 

Çünkü Kürt sorunun “eşit anayasal vatandaşlık” zemininde çözümü, her şeyden önce ancak ki Türk ulusunun tek taraflı olarak ele geçirmiş ya da bir şekilde gasp etmiş olduğu “egemen ulus” statüsünü terk etmesiyle mümkün olabilir. Yani Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanıyıp, kendisini onlarla eşit statüye getirmesi gerekir. Bir başka ifadeyle; devletin ve ülkenin adından tutunda, resmi ve eğitim dilinin, bayrağın, marşın, bayramların, vs., vs. tüm şeylerdeki o Türk tekçiliğinden vazgeçmesi gerekir. Bu aşama itibariyle Kürtler kendi kaderlerini şayet ayrılıp ayrı devlet kurma şeklinde değil de Türk ulusuyla birlikte yaşama yönünde belirleyecek olursa; işte ancak ki o zaman, tamamen eşit statü ve eşit haklara sahip olarak, Kürt sorunun aynı devlet çatısı altında özgün çözümünü bulmasının zemini yaratılmış olur.

 

CHP’nin “sihirli” çözüm formülü

Peki CHP’nin, geçenlerde toplanan 39. Kurultayının resmileştirdiği parti programının öngördükleri bu zeminin oluşturulmasını vadediyor mu? Elbette ki hayır. Söylenenler aynen şöyle:

 

“Demokratikleşme, toplumsal sorunların eşit yurttaşlık temelinde çözümü için elzemdir. Kürt sorununda kalıcı çözüm; terörün sona ermesiyle birlikte eşitlikçi, katılımcı, demokratik bir siyasi ve toplumsal düzenin kurulmasıyla sağlanacaktır. Herkes kendini ülkenin eşit yurttaşı olarak hissedebilmesi esastır. Bu yaklaşımla tüm yurttaşların ana dilini öğrenme, kullanma ve geliştirme hakkına saygı gösterilecek; kimsenin kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğramasına ve toplumsal olarak dışlanmasına izin verilmeyecektir. Farklı kimliklerin, inançların ve kültürlerin özgürce var olabileceği bir toplumsal yapı güçlendirilecektir.”

 

“Kürt yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde derinleşmiş eşitsizliklerin giderilmesi, toplumsal barışın ve refahın kalıcı hale gelmesinde kritik bir öneme sahiptir.”

 

“Yurttaşların karar alma süreçlerine doğrudan katıldığı bir yönetim anlayışı ve üniter devlet yapısı içinde, yerel yönetimlerin yetki ve kaynaklarının artırılması ve kamu hizmetlerinin halka en yakın yerel yönetim birimleri tarafından yerine getirilmesiyle ayrımcılıkla mücadele edilecek, çoğulculuk güçlendirilecektir. Kayyım uygulamaları gibi antidemokratik müdahalelere izin verilmeyecektir.”

 

Egemen ulus imtiyazları korunarak “eşitlik”

Görüleceği gibi, Kürt sorununun çözüm anahtarının demokratikleşme olduğunu söyleyen CHP, maalesef ki gerçek anlamda demokratikleşmenin yanına dahi yaklaşamıyor. Oysa en azından sorun özgülünde gerçek anlamda demokratikleşmenin olmazsa olmaz baş koşulu, egemen ulus imtiyazlarına derhal son verip, Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce belirleyebilmelerinin ortamının sağlanmasıdır. Çünkü ancak ki bu koşula uyulması halinde ulus olarak Kürt ve Türkler ve keza diğer azınlık milliyetler arasında gerçek anlamda eşit olabilme zemini oluşturulabilir. Bu koşulu ifade etmeyen, içermeyen ve de hedeflemeyen tüm demokratikleşme beyan ve vaatleri koca bir savsata ve kandırmacadan öte geçemez.

 

Demokratikleşme ve eşit yurttaşlık haklarından bahsedeceksin, ama yine de egemen ulus imtiyazlarının tamamının olduğu gibi korunmasının kabulünü isteyeceksin, eşitlenmek istediğin Kürtlerden. Yani Kürtlerin Türklerle “eşit yurttaş” olabilme şansının ön koşulu, ancak ki Türklerin bu imtiyazlı ayrıcalığını kabul etmesidir. Yani bir başka ifadeyle Kürtler, Türklerin Kürtler üzerindeki her türlü tahakkümünün ifadesi olan tek devlet, tek dil, tek millet ve tek bayrak ile simgeleşen sömürgeci devlet statüsünü kabul etmeleri halinde “eşit yurttaşlar” olabilme koşulunu yerine getirmiş olabilecekler. Ve ancak bu aşama itibariyle egemen, büyük yüce gönüllülük göstererek Kürtlerin varlığının inkarından vaz geçerek, onların kendi ana dilini öğrenme ve kullanmasını lütfedecek. Ve keza ancak bu aşama itibariyle üniter devlet yapılanmasının dokusuna zarar vermeyecek sınırlar ölçüsünde yerel yönetimlere birtakım serbestiler tanınabilecek. Vs., vs. Yani anlayacağınız “aslan sosyal demokrat” CHP’nin demokrasiden anladığı da demokratikleşme zemininde Kürt sorununun çözümünden anladığı da tamamen bundan ibaret.