Halil Gündoğan
12.09.2025
Öcalan pragmatizmi
Fırsat buldukça ve vesile oluştukça genelde Kürtlere özelde onun ulusal ve siyasal önderlerine, örgütlerine hakaret ve küfürlere varıncaya dek laf etmekten, herkese ve kesime ayar ve yön vermekten geri durmayan Öcalan, söz konusu iktidar cenahı olunca, övgü dışında tek bir laf etmiyor oluşu, sizce de anormal değil mi?
Doğal olarak sormak gerekiyor: Kendisini ezilen bir ulusun “halk önderi”,
sosyalist ve demokratik toplum inşacısı olarak gören biri neden dinci faşist
bir iktidarın ve onun liderinin bunca aleni despotluğuna karşı eleştirel bir
söz etmez ve kınamaz acaba?
Devlet heyetiyle “Demokratik ulus” ve “Demokratik Toplum” inşası konusunda
“yeni paradigma” oluşturduğunu söyleyen Öcalan’ın, devletin bu paradigmaya
aykırı ve onu alenen sabote eden icraat ve tutumlarını eleştirmesi gerekmez mi?
Bir dava ve programın önderi sıfatıyla bu müdahale, onun sorumluluğu gereği
değil midir? Tutarlılık ve samimiyet bunu gerektirmez mi?
Öcalan’ın Demirtaş
hazımsızlığı
Zorbalığa, faşizan uygulamalara ve aleni hukuksuzluğa kararlıca karşı
durmadan, eleştirel tutum takınmadan, pratikte kararlıca kendi hakkına-hukukuna
sahip çıkmadan demokratik toplum nasıl inşa edilir acaba? Nasıl sosyalist
olunur? Mevcut iktidar ve onun lideri dinci faşist bir zihniyetin icracısı ise,
toplumu ileri değil geriye çekmeye çalışıyorsa, işçi-emekçi düşmanı ise,
özgürlükler ve demokrasi düşmanı ise; onu iktidardan alaşağı etmek, ona karşı
örgütlenmek ve alternatif bir adayı öne çıkarmak için; “seni başkan
yaptırmayacağız!” demek son derece meşru ve siyasal mücadelenin bir gereği ise;
sen kim adına bu tavrın karşısında durmuş oluyorsun acaba? Sen kim adına
Erdoğan’a, o lafı eden ve adeta tüm muhalif kesimin desteği ve sempatisini
kazanan Selahattin Demirtaş’tan bunun hesabını soracağının sözünü verirsin? Bu
söz verilmişti ki Erdoğan çıkıp: “Edirne’deki zat İmralı’dakine hesap verecek”
diyebildi. Faşist uygulamalara karşı çıkmadan ve mücadele yürütmeden demokratik
toplum nasıl inşa edilir acaba? Demokrasi mücadelesi demokrasi güçleriyle
ortaklaşarak, her türlü meşru mücadele yol ve yöntemleriyle, dişe diş bir
ısrarla verilir, demokrasi düşmanı güçlerle kol kola girerek değil.
Erdoğan yerine Özel’e
ayar çekmek
Ama görüyoruz ki Öcalan bütün bunların çok uzağında konumlandırmış
kendisini. Erdoğan iktidarının hiçbir hukuksal norm takmadan, yargı maharetiyle
ana muhalefet partisine karşı yürütmekte olduğu darbeci tasfiyeciliğe bir çift
laf edeceğine, Özgür Özel’e selam göndermeyi tercih ediyor. Yargı eliyle
gerçekleştirilen ve giderek partinin başına kayım atamaya varacak olan darbeye
karşı meşru direniş haklarını sokak ve alanlarda fiili mücadele ile
kullanmaları dışında hiçbir yolun bırakılmadığı bir durumda, ona Gezi’nin
akıbetiyle ayar verip, uysal ve uslu durma nasihatı vermeyi tercih ediyor.
Tıpkı her sokak direnişi gündeme geldiğinde “gizli odakların” Kılıçtaroğlu’nun
kulağına “bir tuzak var”, “güvenlik riski var” ayarı çekerek, vazgeçirmesi
gibi, galiba bu kez de Öcalan bu işe memur kılınmış:
“Ben fiili önderlik yapıyorum. Kandil’in, DEM’in, hatta CHP’nin de
çıkarlarını gözetiyorum. Özgür Özel beye de selamlarımı iletmelisiniz, onunla
da görüşün. Bir tuzak vardır, demokratik siyaset ve ittifakla çıkılır. Bu gidiş
tehlikelidir. Böyle giderse Gezi’de olduğu gibi, iş sokağa taşar ve bir on yıl
kaybedilir. (…)” (*)
Öcalan’ın sokağı öcü
gösterme gayreti
Bugün övünerek ve caka atarak pazarlamaya çalıştığı “sıfırdan alarak bugün
devlet ile Kürtler arasında arabulucu konuma yükseldim” dediği bu güç ve
kudretini on binlerce Kürdün silahlı ve silahsız militan mücadele ve
serhildanları sayesinde kazandığını unutarak, sokağı, yani meşru filli militan
mücadeleciliği öcü göstermeye soyunuyor. Muktedirlerin, kitlelerin meşru
direnişlerinden korkuları anlaşılır da Öcalan’ın korkusu niye?
Özgür Özel’e açıktan çağrı yapıyor: Sokağı kaşıma! Kitleleri sokağa taşıma!
Sokağa çıkan örgütlü kitle selinin nereleri yıkıp geçeceği hiç belli olmaz.
Huzurumuzu kaçırma! Sen de Kılıçtaroğlu gibi uslu/uyumlu, yani "demokratik siyaset" ile muhalefet yap ki dümenimiz
şaşmasın. Görmelisin ki çıkışın yok; çıkış "demokratik siyaset ve ittifak" ile mümkündür ancak. Burada kast ettiği "demokratik ittifak" çağrısı da iktidar ile uyumlu çalışmayı kabul etmesidir. Yani "gel bize katıl" diyor.
Gezi örneği vererek, sokaktan ve fiili direniş ve hak arama mücadelesinden,
genel boykot ve üretimden gelen gücün kullanılarak hayatın durmasının ifadesi
olan genel grevden uzak durulmasını öğütlüyor yeni “bir bilen” ve “kâmil kişi”
sıfatıyla:
“Demokratik siyaset içeriği önemlidir. Özgürlük yasaları (bununla
kastedilen tamamen PKK’li ve diğer Kürt siyasi tutsaklarının tahliye
edilmelerini ve keza silah bırakan PKK’lilerin topluma entegrasyonunu mümkün
kılan yasal düzenlemelerden ibarettir. Yani “Özgürlük yasaları” dediği
özgürlüğün kapsamı bununla sınırlıdır. Bn.) ve ardından anayasa… (yeni anayasa
ile yapılmak istenenin ne olduğu Bahçeli ve Erdoğan’ın “kırmızı çizgileri” ile
zaten ortada. Temel işlevi tamamen Kürtlerin Türk ulusuna entegre edilerek,
yeni bir Türk ulus devletinin inşasının hukuki zeminini oluşturmaktan ibaret
bir anayasadır. Yani gerçekten de yeni bir demokratik anayasa yapmak değil. Tam
aksine mevcut otokratik/faşist başkanlık sistemini tahkim etmeyi amaçlayan ve
keza şeri hukuka engel olan bazı maddelerin değiştirilmesini hedefleyen bir
anayasadır yapılmak istenen. Bn.) Özgürlük ve demokratik entegrasyon yasalarına
Özel’ler de destek verirse hem Türkiye’nin hem demokratik siyasetin önü açılır
ve bu şekilde demokratik seçimlere gidilir.” (*)
Özel neyin derdinde
Öcalan neyin peşinde
Bir laf var, hani denir ya “keçi can, kasap et derdinde”. Özgür Özel neyin
derdinde, Öcalan neyin peşinde. Erdoğan, kendisine uysal-makul bir ana
muhalefet partisi gibi kolaylıklar sunmayıp, iktidarına göz dikmiş ve “ille de
seni alaşağı edeceğiz, artık yeter.” diyen Özel’i ve partisini saf dışı etmeye
çalışıyorken; Öcalan, böylesi aleni bir durumda dahi, yukarıdaki lafları edecek
kadar da siyasi aymazlık içinde olabiliyor. “Özel’ler destek verirse” diyor hem
demokratik siyasetin önü açılırmış hem de demokratik seçimlere gidilirmiş. Ama
Özel’lerin bunu yapabilmesi için önce yeni partnerin Bahçeli ve Erdoğan’ın
rakipleriyle normal hukuk normları çerçevesinde, demokratik yollarla mücadele
yürütmeleri koşulunu ileri sürmen gerekmez mi acaba? Çünkü Erdoğan bu süreçteki
tüm derdi, o “demokratik seçimler” dediğin seçimleri engellemek üzerine kurulu.
Çünkü başka türlü iktidarını sürdürmesi mümkün değil. Öcalan bunu görmüyor ve
idrak edemiyor olabil mi acaba? Muhtemelen görüyor ve biliyordur. Peki o halde
derdi demokrasi ve demokratik seçimler olan biri neden bunların baş düşmanı
durumunda olanlara bir çift laf etmiyor da Özel’leri, çocuk kandırır gibi,
basit mantıksal söylemlerle “tuzağa” çekecek hamleler yapıyor dersiniz?
Mevcut iktidarın
üçüncü ayağı
Bunun tek bir yanıtı var: Öcalan devletle geliştirdiği ilişki ve vardıkları
anlaşma gereği, öngörülen süreci mevcut iktidar bloğu ile tamamlamaları
gerekiyor. Erdoğan yan çizmedikçe Bahçeli ve Öcalan bundan vazgeçmeyecek. Yani
önemli olan bu Kürt-Türk İttifakı kapsamında tasarladıklarının hayat
bulmasıdır. Bunun için Erdoğan iktidarının sistem partisi olan CHP’ye yönelik
uç boyutlu bu faşist uygulamalarının bile bir önemi yoktur.
Öcalan ve demokrasi mücadelesi
Ve burada sorun geliyor, Kürt Siyasal Hareketinin fiili önderliğini
üstlendiğini ilan Öcalan’ın “demokratik siyaset”, “demokratik seçimler” ve
“demokratik ittifak” derken bunlara reel politik olarak ne anlamlar yüklediğine
dayanıyor. Bu da yaptığı açıklamalar ve takındığı tutumlarla alenen ortada
işte. Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” sözlerini yanlış bulan Öcalan,
tıpkı Bahçeli gibi Erdoğan’a “sen bize lazımsın, biz Kürtler en azından bir
dönem daha başkanımız olmanı istiyoruz” mesajı veriyor aslında. DEM’in bütün o
iyi niyetli çabalarının bundan böyle hiçbir hükmü bulunmuyor. Her şey, Kürt
Siyasal Hareketi adına tek karar verici olan Öcalan’ın keyfiyetine bağlı
şekillenecek çünkü. Demokrasinin Öcalan’ın zerre kadar umurunda olmadığı ise
alenen ortada. Demokrasi güçlerinin ve ama özellikle de Öcalan’a hâlâ belli misyonlar
yüklemeye devam eden sol-sosyalist kesimlerin bunu önemle görmesi gerekiyor. Demokrasi
ve sosyalizm mücadelesinde Öcalan ile yürünebilecek bir gıdımlık yolun dahi
kalmadığını bıkıp usanmadan kitlelere, özelliklede Kürt işçi ve emekçi
kitlelerine anlatmak devrimci sorumluluk gereğidir.